Cumhuriyet Okuru

29 Temmuz 2014 Salı

Yirmi beş yıldan fazla, otuz yıldan az oluyor, yakın bir dostumun kızı evleniyordu, damat adayının ailesini sordum:
- Ne iş yapıyorlar nasıl insanlar?
- Nasıl anlatsam ki, dedi dostum, kısacası Cumhuriyet okurları, anla işte!
Kuşkusuz dostum, Cumhuriyet okurlarının başkalarından daha akıllı, daha ilkeli, daha erdemli, daha ileri, daha yurtsever olduğu gibi yanlış bir şey söylemek istemiyordu.
Anlatmak istediği, ilkelerine önem veren, günlük kaygıların ötesindeki kimi konuları da dert edinen aydın insanlar olduklarıydı.
Bu bir düşünce olmanın ötesinde, gözlemdi.
Çünkü Cumhuriyet okuru, aynı zamanda gazetesine bağlı olmakla birlikte, orada yazılanları bir dogma gibi gözü kapalı kabul etmez, itiraz eder, tartışır, kendi kişisel görüşünü mutlaka oluşturur ve savunur.
Bu gazetede kırk yıl önce yazmaya başlamış biri olarak olduğu kadar, aynı zamanda altmış yıllık okuru olarak da Cumhuriyet okuru hakkında birkaç söz edebilecek bilgi ve deneyime sahip olduğumu düşünüyorum.

***

Bu hasletlerin oluşmasında, Cumhuriyet’te yazmak veya Cumhuriyet’i okumak tercihlerinin her ikisinin de bedelinin ödenmiş olmasının rolü vardır. Bu gazetede yazmak netameli bir iştir, hapse düşmek bir şey değil, ucu ölüme kadar varan tehlikelere açık bir maceradır bu.
Ama yalnızca gazetenin çalışanına, muhabirine yazarına çizerine değil, aynı zamanda okuruna yönelik olarak da vardır aynı risk.
Türkiye’de Cumhuriyet okurlarının salt o yüzden sürüldükleri, işten atıldıkları, fiziki saldırıya uğradıkları dönemleri, benden daha genç olanlar bile hatırlarlar.
Üstelik de birçok okur, bunca tehdide ve yıldırma teşebbüsüne karşın, gazetelerini, gizlenmeden göstere göstere okumuşlar, taşımışlardır.
Kısacası, okuruyla yazarının yalnız aynı ilkeleri değil, aynı zamanda aynı yazgıyı paylaştıkları büyük bir ailedir Cumhuriyet.
Bütün bu badireleri birlikte yaşamanın getirdiği özellik de Cumhuriyet okurunun kendisini haklı olarak gazetenin yalnızca müşterisi değil, aynı zamanda sahibi olarak görmesine yol açar.
Cumhuriyet okurunun zaten bilinen bu hasletlerini durup dururken neden bugün konu ettiğime gelince:
Bunun nedeni dünkü “Okur Temsilcisi” köşesinde yayımlanan bir ileti.

***

Okurumuz Tuncer Örüklü dün yayımlanan iletisinde, şu “sitemini” dile getiriyor:
“...Cumhuriyet yazarlarının okurlardan gelen e- postalara cevap vermemek gibi bir âdetleri var galiba. Kâmil Masaracı hariç hiçbirinden (Ali Sirmen, Işıl Özgentürk, Nilgün Cerrahoğlu, Bedri Baykam) bir geri dönüş olmadı. Yani insan birkaç kelime ile en azından okuduğunu belirten bir nötr cevap veremez mi? Saygılarımla.”
Burada diğer arkadaşlarım adına görüş ileri sürmek münasebetsizliğini yapacak değilim. (Ama Nilgün Cerrahoğlu’nun okur mektuplarına ayrılmış bir yazısı, daha bugünlerde yayımlandı.) Kendi adıma söylemek gerekirse, ben okur mektuplarına, çok sıkışık durumlar, (ki çok istisnai) veya teknik zorluklar (benim teknoloji özürlülüğümden kaynaklanıyor) hariç, her zaman teker teker cevap veriyorum. Bunu bir görev olarak bildiğim için yapıyorum. Ve burada nasıl ki, ben başkalarını eleştiriyorsam, başkalarının da beni eleştirme haklarının olduğunu bilerek, eleştirilere de saygı sınırları içinde yaklaşıyorum.
Konu kimilerine belki önemsiz ikincil gelebilir ama, ben önem verdiğim için belirtiyorum ve özellikle Tuncer Örüklü’ye gönderdiği iletilerin mutlaka okunduğunu, bundan sonra da gönderirse, okunup yanıtlanacağını belirtmek isterim. Ama Sayın Örüklü’nün bir kez bile yanıtsız kalmış olması daha özenli davranmam gerektiğini kanıtlıyor. O özeni de göstereceğim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları