80. Venedik Film Festivali’nden notlar: Buram buram yaşanmışlık...

Nehir Tuna’nın (1985) ilk konulu filmi olan “Yurt”, hemen altını çizelim, diliyle yalın, biçemiyle berrak, önemli içeriğiyle de son derece doğurgan, alabildiğine özgün ve özgür bir film.

Yayınlanma: 04.09.2023 - 03:00
80. Venedik Film Festivali’nden notlar: Buram buram yaşanmışlık...
Abone Ol google-news

“Yurt”, Sundance’tan Antalya’ya, Hamburg ve Paris’ten geçerek ulaşan ön yapım aşamasında, birçok kurum ve fonların desteğini alan, çok uluslu, bağımsız bir ortak yapım.

Son on yıl içinde, kısa filmleri “Dedeler En İyisini Bilir”(2012), “Basur” (2015) ve “Ayakkabı” (2018) ile beğeni toplayan, ödüller kazanan Nehir Tuna, bu ilk uzun filmiyle, has bir yaratıcı yönetmen için gerekli olan eğitime, bilince ve donanıma sahip, yetenekli bir genç sinema sanatçısının daha aramıza katıldığını muştuluyor...

AKICI SİNEMA DİLİ

“Yurt”u buradaki ilk gösteriminde, kısa bir süre önce izledim. Nehir Tuna ile henüz karşılaşmadım. Filmin çıkış noktasını, hazırlık öyküsünü falan da bilmiyorum.

1990’ların ikinci yarısında, bir Trakya kentinde, gündüzleri laik özel kolejde öğrenim gören, geceleri de babasının zorlamasıyla, din eğitimi veren bir tarikat yurdunda kalan lise öğrencisi Ahmet’in yaşadığı çelişkiler, içine düştüğü açmazlar, birlikteliğini çözümlemekte zorlandığı zıtlıklar, anlamsız baskı ve yasaklar, öylesine doğal ve akıcı bir sinema diliyle anlatılıyor ki, filmin ne derece özyaşamsal olduğu sorusu kaçınılmaz oluyor. 

Ancak bu soruya verilecek yanıtının hiç önemi yok. Çünkü “Yurt” buram buram yaşanmışlık kokuyor. 

Nehir Tuna, Ahmet karakterine, içinde bocaladıkları çelişkiler yumağında ayakları birbirine dolanan onlarca gencin yakından tanıdığı sorunları yüklemiş, caresizliklerini dürüstçe sergilemiş...

Didaktizme ise hiç yüz vermemiş. Yaklaşık 25 yıl önce yaşananları çözümlemeye yeltenmeden 14 yaşındaki bir öğrencinin gözlerinden içtenlikle yansıtmış. 

Küçük göndermelerle, ulusal eğitim konusundaki çelişkilerimizin 1980’lerden bu yana süregeldiğini; laikliği savunanların da baskıcı ve anlayışsız olabilecekleri gibi, dinsel değerlere sahip çıkanlar arasında da son derece çıkarcı ve art niyetli insanların bulunabileceğini hatırlatmış...

Konunun temelindeki nedenler arasında, sosyal sınıf farklılıklarının ve gelir dağılımındaki derin adaletsizliğin de bulunduğunu, usulca vurgulamayı da unutmadan...

Türkiye’nin geleceği için giderek daha büyük tehlikeler oluşturan bu şizofrenik durumun, kontrastların ve ikilemlerin altını, bazen gereğinden fazla çizmekten de kendini alamayarak...

Bugün 21 ve 23 yaşında olan iki genç oyuncunun (Doğa Karakaş ile Can Bartu Aslan) doğal yorumlarıyla inandırıcılığı ve etkileyiciliği daha da artan “Yurt”un, yönetmen tarafından kaleme alınan senaryosunda, o yaşların kaçınılmaz cinsel dürtüleri de göz ardı edilmiyor. Varlıklı bir aileden gelen Ahmet ile, yoksul ve kimsesiz yurt arkadaşı arasındaki yakınlığın ve dayanışmanın eşcinsel boyutu, küçük fırça vuruşlarıyla sergileniyor. 

İRONİ...

Konunun ironik bir yanı da var. Ilımlısından köktencisine, kadın/erkek ilişkilerinin doğallığından korkan, ellerinden gelse ortaçağda revaçta olan bekaret kemerlerini yeni moda iç çamaşırlarına uyarlamayı bile düşünecek kadar kadın düşmanı, kıskanç ve baskıcı zihniyetin, bir noktada eşcinselliği teşvik ettiğinin bile farkında olmaları!

Yurtlarda, sınıflarda, havuzlarda, giderek toplu taşıma araçlarında bile kadın kadına ya da erkek erkeğe olunursa...

Doğal olanı engellerseniz “doğa dışı” olan gelişir, diye özetlenen doğa kanununu kimse öğretmemiş mi bu arkadaşlara?


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler