Bir mimarlık novellası: ‘Elveda Venedik’

Sıradan mimari çevrelerde yaşarken mutsuz olmak, mekânsal estetik arayışını yaşamın odak noktasına koymak, her yaşam alanına eleştirel bakmak, iyi ve güzel mimariye aşkla bağlanmak, mimari yapıları sahiplenirken onların yaşatılması için yaratıcı tasarılar içinde olmak ya da yenilerini yaratırken ruha hitap eden mimari çevreyi aşk duygusuyla beraber işlemek... Elveda Venedik (1984 Yayınları) işte bunları kaygı edinen bir eser. Bu nedenle kent ve mimariyle ilgili okurlar için söyleyecek çok sözü var.

Yayınlanma: 01.09.2022 - 00:01
Abone Ol google-news

DUYGUSAL YOLCULUKLAR SERİSİ

Yazınsal serüveninin şimdiki aşamasında arka planında mimarlıkla yoğrulmuş kentlerin bulunduğu duygusal ve naif öyküler yazan Hikmet Temel Akarsu’nun, “Duygusal Yolculuklar” üst başlığı altında yayınladığı bu türdeki novellalarının üçüncüsü Elveda Venedik1984 Yayınları tarafından yayımlandı.

Anımsanacağı gibi serinin ilk kitabı Ege Adaları’ndan Symi’de geçen hüzünlü bir yaz aşkı hikâyesiydi ve Symi’de Aşk adıyla yayınlanmıştı. Serinin ikinci kitabı Sozopol’de Sonyaz ise Bulgaristan’ın Karadeniz kıyısındaki sayfiye kasabası Sozopol’de bir kongre için toplanmış mimar akademisyenler arasında geçen bir başka aşk öyküsüydü. Üçüncü kitap Elveda Venedik’in ardından Barcelona’da Bir Gece adlı novellanın yayınlanmasıyla seri şimdilik tamamlanacak.

ENTELEKTÜEL VE AYKIRI BİR AŞK ÜÇGENİ

Arka planında, Bologna ve Venedik’in olağanüstü etkileyici mimari dekorları arasında çarpıcı betimlerle gelişen Elveda Venedik, otuz yıl önce yaşadığı iki aşkıyla Venedik’te yeniden bir araya gelen ben anlatıcı bir mimar ve artık olgun yaşa ermiş iki kadın arasında dönen entelektüel ve aykırı bir aşk üçgeninin öyküsü.

Ben anlatıcı mimar-yazar, otuz yıl önce büyük bir aşk yaşadığı ve ayrıldığı önceki sevgilisi Bologna Üniversitesinde Mimarlık Tarihi Profesörü Rosetta Luciana ve aynı üniversiteye iki yıllığına ders vermeye gelmiş şimdiki sevgilisi Profesör Whimsical arasında yaşanan üçlü hesaplaşma hikâyede bir sanat tabiriyle adlandırılıyor: “retrospektif yapmak”... Kim kimi terk etmiştir, neden terk etmiştir; hayat nasıl geçmiştir, şimdi ne olmaktadır?

Ruhsal derinliği ve bilinci gelişkin üç entelektüelin arayışları, hayata bakışları, umutları, duyguları, yitirişleri ve dolayısıyla hayal kırıklıkları kitap boyunca karmaşıklaşarak sürüyor.

GÖRKEMLE VE KÖHNE VENEDİK!

Yaşanan aykırı aşkların, duyguların, mekân ve yaşamın sorgulandığı novellayı en ilginç kılan, görkemli yapıları, görsel güzelliği ve etkileyici mimarisiyle tarihi Venedik kentini plato edinmesi.

Akarsu, “Venedik’te sokaklar dar ve köhnedir. Fakat o köhnelik içine öylesine bir azamet, varsıllık ve gusto sinmiştir ki...” diyerek köhneliğin burada estetik adını aldığını iddia ediyor ve bu ilginç şehirde köhnelik ne denli azıyorsa estetiğin o denli çoğaldığını söylüyor.

“Venedik’te Romans” bölümünde; Venedik’in en iyi korunmuş Orta Çağ kenti olması, büyüklüğü, kentsel alanın tamamındaki tarihi binaları, Canal Grande’ye bitişik tarihi binalar, dar sokaklar, meydanlar, küçük köprüler, San Marco Meydanı, Rialto Köprüsü gibi her biri mimarlık tarihine mal olmuş görkemli mekânların Mimar Rosetta’yı nasıl büyülediğini ve bu duygunun onu aşkından nasıl vazgeçirdiğini öğreniyoruz.

Kitabın en başındaki “retrospektif buluşma” olağanüstü mimari dekorlar önünde, dünyanın en eski üniversitesini barındıran, korunmuş, görkemli mimarisiyle yücelen “Kızıl Bologna”da gerçekleşir.

DEKADAN GECELER...

Bologna’da gece ve gündüz boyunca üniversite gençliğinin bohem yaşantısının geçtiği Paizza Guisseppe Verdi, yerel restoran Osteria dell’Orsa, Marsalino Bar, ünlü pastane Gamberini, kent merkezi Piazza Maggiore, San Petronio Bazilikası ve Fontana del Nettuno’nun bulunduğu tarihi ve entelektüel semtlerde de dekadan geceler yaşanır.

Bu gecelerdeki buluşmalarda şu sorulara cevap aranır: “Olabildiğince derinleşip onun getireceği rafine zevklere hedonistçe boğulmalı mıdır insan? Yoksa basitleşip hayatın acılarını ve sıkıntılarını anlayamayacak, ayrımsayamayacak, duyumsayamayacak kadar sıradanlaşıp kendini kurtarmalı mıdır varoluşun ağırlığından?”

Elveda Venedik, İtalya’nın mimari dokusu zengin diğer kentlerinden gelen mektuplarla sona erer. Rosetta novella anlatıcısı yazara, büyük aşkından yani kendisinden vazgeçişinin nedenlerini Revenna, Rimini, Cesena, Floransa ve Roma’dan yazdığı mektuplarda anlatmaya çalışır.

Bu bölümlerde yapı sanatına yüklenen derin anlamlar dolayısıyla sözcüğün tam anlamıyla ikonik pasajlar okuruz.

ÖZYIKIM HİKAYESİ...

Sıradan mimari çevrelerde yaşarken mutsuz olmak, mekânsal estetik arayışını yaşamın odak noktasına koymak, her yaşam alanına eleştirel bakmak, iyi ve güzel mimariye aşkla bağlanmak, mimari yapıları sahiplenirken onların yaşatılması için yaratıcı tasarılar içinde olmak ya da yenilerini yaratırken ruha hitap eden mimari çevreyi aşk duygusuyla beraber işlemek...

Elveda Venedik işte bunları kaygı edinen bir eser. Bu nedenle kent ve mimariyle ilgili okurlar için söyleyecek çok sözü var.

Yazıyı Thomas Mann’ın Venedik’te Ölüm novellasında genç bir çocuğun güzelliği karşısında büyülenen Aschenbach’ın ölüme yürümesi ile bu novelladaki Rosetta’nın Venedik’in mimari güzelliğinin yaratığı duyguyla aşktan vazgeçmesinin türdeş iki özyıkım hikâyesi olduğunu belirterek bitirelim.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler