Cumhuriyetimizin baba‘Can’ Don Kişot’u!

Taşlamalar, külhanbeyi raconları, güçlü bir hiciv, dil ustalığı, geniş bir dünya ve yaşam kültürü, kara mizah, ironi, tarihsel-güncel bireşimi, toplumsallık, siyasallık, coşku, süslenmiş küfürler, özgün bir biçem, halk deyişi ile sözcüklerden dünya yaratan bir şairdir Can Yücel (21 Ağustos 1926-12 Ağustos 1999). Çağdaş Cumhuriyetimizin Don Kişot’u, Şarlo’sudur. O, yaşama oltasını fırlatan bir balıkçı, göle maya çalan bir Nasrettin Hoca’dır. Yaşamı aklın süzgecinden geçirdiği şiirleriyle aydınlanmanın ta kendisi olmayı başaran bir şairdir. Yapıtlarına insanın ezilişinin sorgulanmasını, insanın ezilmesine karşı olan ideolojisini ve bilincini de ustalıkla katar. Akılsızların, yanlış adım atanların belalısıdır. Sözcüklerden kale kuran, sözünü sakınmayan bir bilgedir. Sözünün gücünü ve zenginliğini tükenmeyen yaşam savaşından alır ve o bu savaşımında yasak dinlemeyen bir şairimizdir “Can Baba”.

Yayınlanma: 09.04.2023 - 00:11
Cumhuriyetimizin baba‘Can’ Don Kişot’u!
Abone Ol google-news

SABAHATTİN EYÜBOĞLU: ‘CAN YÜCEL, CÖMERTÇE CANINI KOMUŞ BAŞKALARININ SÖYLEDİKLERİNE!’

Can Yücel (21 Ağustos 1926-12 Ağustos 1999), “Can adında bir tuhaf âdem” olduğunu söyleyerek başladığı, Garip şiirinin etkisinde, hececilik kokan, kendi deyişiyle “biraz da mistik” şiirlerinin olduğu ilk kitabı Yazma’yı kendi bastırır (1950).

Kitaptaki “Koduğu çayırda otluyorum hâlâ”, “Yağmur kadehini kaldırımlara çarptı”, “okunacak duanın kelimeleri neydi” gibi dizeler Can Yücel şiirinin silik izleridir.

Çeviride “Türkçe söyleme”yi yeğleyen Can Yücel’in Shakespeare, Shelley, Baudelaire, Eliot, Lorca, Brecht, Aragon, Eluard, Kavafis, Whitman gibi şairlerden seçtiği şiir çevirileri Her Boydan adıyla yayımlanır (1959).

Sabahattin Eyüboğlu bu çevirilerdeki başarıyı, “Can Yücel, kendi şiirini söyler gibi çevirmiş bu Her Boydan şiirleri. Cömertçe canını komuş başkalarının söylediklerine... Bu cömert kaynaşma, bu dünyanın türküsünü benimseme gücü yok mu -ki Can Yücel’de var o- şairi, şair eden tılsımı onda aramalı” cümleleriyle selamlar.

ÖZGÜN BİR SESİN ŞİİRLERİ

Yeni, özgün, kendisi olmaya başlamış bir sesin şiirleri, Sevgi Duvarı’ndadır (1973). Bir Can Yücel kokusu yayılmaya başlar: “Kuzu gibi olun diyorlar/ Büyüyüp ortaya çıkınca/ Koyun gibi gütmek için sizi” … “Ne yaman zor imiş yonca yolması/ Bizim memlekette adam olması”…

“Ölüsü elektrikli şehir… hela duvarları gibi ayıp yemişler veren ağaç… buluğ-cinli bir gök… her çişe kalkışta… gibi tanımlamalardaki yoğunluk, bir başka şiiri, özgünlüğü, yeniliği haber verir. Şiirlerdeki halk deyişleri, dil oyunları, söz cambazlıkları, argo, toplumsallık, taşlama ögeleri parmak ısırtmaya başlamıştır.

“EN UZUN KOŞUYSA ELBET TÜRKİYE’DE DEVRİM... () AŞK OLSUN SANA ÇOCUK AŞK OLSUN!’

“En uzun koşuysa elbet Türkiye’de devrim...” dizesiyle başlayıp “Acıyorsam sana anam avradım olsun / Ama aşk olsun sana çocuk AŞK OLSUN!” dizeleriyle biten Mare Nostrum şiirinin de olduğu Can Yücel bombası Bir Siyasi’nin Şiirleri ile patlar (1974).

“Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri… Bi sen eksiktin ayışığı/ Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!” (Bi Sen Eksiktin Ayışığı), “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi” (Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim), “Bi sağ yanıma yattım geçti beş yıl,/ Bi de soluma yattım etti mi on… Biz tecritteyken bile civcivindeydik yaşamın” (Damlaya Damlaya Göl Olmaz Ya...) gibi unutulmaz Can Yücel klasiklerinin yer aldığı bu yapıt, şiir geleneğimizde yaygın olmayan ögelerle doludur.

Fotoğraf: LÜTFİ ÖZKÖK

SÖZCÜKLERDEN DÜNYA YARATAN ŞAİR!

Taşlamalar, külhanbeyi raconları (argo), güçlü bir hiciv (yergi, alay, humor), dil ustalığı, geniş bir dünya ve yaşam kültürü, kara mizah, ironi, tarihsel-güncel bireşimi, toplumsallık, siyasallık, coşku, süslenmiş küfürler, özgün bir biçem, halk deyişi ile sözcüklerden dünya yaratan bir şairdir artık o.

Sözün müziğe dönüştüğünü kulağa ve beyne şırıngalayarak gösteren bir şair olarak çağdaş Cumhuriyetimizin Don Kişot’u, Şarlo’sudur. O, yaşama oltasını fırlatan bir balıkçı, göle maya çalan bir Nasrettin Hoca’dır.

AYDINLANMANIN TA KENDİSİ!

Can Yücel, yaşamı aklın süzgecinden geçirdiği şiirleriyle aydınlanmanın ta kendisi olmayı başaran bir şairdir. Çığırtkanlık yapmayan bir yaşam sorgulayıcısı, akılsızların, yanlış adım atanların belalısıdır.

Öfkesi ve bilgisiyle bilediği sözcüklerden kale kuran, sözünü sakınmayan bir bilgedir. Sözünün gücünü ve zenginliğini tükenmeyen yaşam savaşından alır ve o bu savaşımında yasak dinlemeyen bir şair olarak ünlenir.

Şiirinin damarı dünle bugünün ve yarının iç içe olduğu bir damardır onun, bu damardan beslenir, bu damarı besler ve “Can Yücelce” bir şiirin doğurtanı, babası olur. Bu babalık doğal olarak ona “Can Baba” diye seslenilmesini getirecektir zaman içinde.

‘ÖLÜM VE OĞLUM’, ‘RENGÂHENK’, ‘GÖKYOKUŞ’, ‘CANFEDA’, ‘ÇOK Bİ ÇOCUK’...

1976’da yaşama bağlılığın, sevginin, sözcük çarpıtmalarının, ince alayların, imge gücünün, damıtılmış bir duyarlılık ve zekânın yoğunlaşmış olduğu Ölüm ve Oğlum yayımlanır.

“Dipdiri sol yanıyla… Umudu bulmak için” Rengâhenk’i yayımlar 1983’te: “Görmüyor musun/ Su içiyorum/ Şiir yazıyorum/ Ne dokunuyorsun” (Dokunmatik).

Aynı ögelerin yanı sıra kara mizahın ve çağrışım zincirlerinin çokça yer aldığı Gökyokuş’taki (1984) şiirlerinde, politikaya, cinselliğe, yaşama, ölüme, uzanır. Bir de küfrün bollaştığı görülür.

İçinde, “Ne kadar çok elimiz varmış meğer!/ İlkin, senin elinle tutuşan benimki/ Sonra çocuklarınki/ Gençlerinki/ Tekel işçilerininki/ Sonra, ellerin elleri.../ Ne kadar çok elimiz oldu baksana,/ Tutuşa tutuşa,/ Bir orman yangını gibi!” dizelerinden oluşan El Tutuşa Tutuşa adlı şiirinin de yer aldığı Canfeda’nın yayım yılı 1986’dır.

Bir tarih tanıklığı, yaşanılanları şiirleştirme gözüpekliğinin bir sonucu ve özüdür bu kitaptaki şiirler, şiirin günlüğü ya da günlüğün şiiri de denilebilir bunlara.

Çok Bi Çocuk’ta (1988), onun çocukça duyarlıklarının yer aldığı şiirleri okuruz. “Güncelliğin çıplaklığı” der buna kendisi.

‘GÜLE GÜLE-SESLERİN SESSİZLİĞİ’, ‘GECE VARDİYASI’, ‘MAAİLE’, ‘SEKE SEKE’

Gece Vardiyası (1991) ve Güle Güle-Seslerin Sessizliği’nden (1993) sonra bir ustanın imbiğinden süzülmüş şiirlerden oluşan ve “Ben yakmasam cıgarayı/ Sen yakmasan o yakmasa/ Yandı gitti tütün ekicileri tarlalarda” dizelerinin de yer aldığı Gezintiler’de (1994), birçok dostuyla ilgili ağıtları da yer alır.

“Susuz kaldığımızın resmidir” der, “halkın o, halktan halka” türküsünü çağıran Ruhi Su için yazdığı şiirinde.

“Gülmek bir erdemse Asım/ Gülerdi gülmek için değil/ Papatyalar açarcasına/ … Garip bir kuştu Asım/ Zümrüdüanka/ Küllerini seveyim/ Öpe savura” dizeleriyle selamlar Asım Bezirci’yi.

Semah şiiriyle inadını bağırır: “Döneklere karşı döne döne/ Gelin bize turnalar”. Anadolu’yu tanımlar: “Bir kısrak başı gibi/ Bir şikâyet kutusu/ Bir çatapat kâfi”.

Orhan Veli’yle, Terzi Fikri’yle, Onat Kutlar’la ilgili şiirlerinin de yer aldığı Maaile’de (1995), ailecek oluşturduğu şiirlerle, resimlerle, fotoğraflarla buluşuruz.

1997’de yayımlanan Seke Seke’deki Yorgun Yok şiirinde: “Yorulmuşum/ Yorulmuşun/ Yorgun yok!/ Yorulmadık/ Yorulmadınız/ Yorulmazlar ki/ Bu çocuklar...” der.

‘ALAVARA’, ‘MEKÂNIM DATÇA OLSUN’

1999’da çıkardığı, şiirle ironinin, gülmeceyle politikanın, alayla öfkenin iç içe olduğu Alavara’nın temel izlekleri de yine günlük yaşam, politika, sevgi, yaşam ve ölümdür.

“Devrimcilik gibi Şairlik de/ İnen darbeyi duyabilmektir/ Kaslarının liflerinde/ İster copların darbesi olsun/ İster bilincin” gibi dizelerin yer aldığı kitaptaki bir şiirinin sonundaki şu dizeler de onun şiirinin bulunduğu yeri apaçık gösterir:

“...Hani Gayrat Tepe’den/ Verilip verilip de,/ Dal bedenlerimize elektrik,/ Tam bedenlerimize elektrik,/ Tam tükendiğini sandığımız yerde direncin,/ En çelimsiz kızımızda bile baş veren/ O silkiniş var ya, / O türkü, o öfke, o erkeklik.../ İşte böyle bir şiir bizim yazmak istediğimiz...”

CAN YÜCEL: ‘BEN ÖMRÜMCE MUHALİF YAŞADIM. DEVLETÇE DE MENFİ BİR TİP SAYILDIM!’

Aynı temel Özgeçmişim adlı şiirinde de görülür: “Ben ömrümce muhalif yaşadım/ Devletçe de menfi bir TİP sayıldım/ Onun için kan grubum/ RH NEGATİF.”

Son şiir kitabı Mekânım Datça Olsun’da (1999), “Ölüm bir sarmaşık gövdemi sarmalıyor” der (Bir Daldan Bir Dala), “Ölüm bir eşek şakasıdır/ Gelir geçer göçer” der (İrtihal).

YAZAR, ÇEVİRMEN, SPİKER, TURİST REHBERİ, MAHKÛM, MİLLETVEKİLİ ADAYI!

Can Yücel çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, BBC’de spikerlik, Bodrum ve Marmaris’te turist rehberliği yaptı ve yaşamını İstanbul’da yazarlık ve çevirmenlikle sürdürdü.

Bahar Noktası, Hamlet, Fırtına (Shakespeare), Anne Frank’ın Hatıra Defteri, Muhteşem Gatsby (Fitzgerald), Salozun Mavalı (Peter Weiss), Kafkas Tebeşir Dairesi ve Şvayk Hitler’e Karşı (Bertolt Brecht) gibi çevirilere imza attı.

12 Mart döneminde Che Guevara’dan (Küba’da Sosyalizm ve İnsan), Mao’dan (Gerilla Harbi) yaptığı çeviriler nedeniyle tutuklandı ve 15 yıl hapse mahkûm oldu. 1974 affıyla cezaevinden çıktı.

1983’te Rengâhenk adlı kitabı “müstehcen” olduğu iddiasıyla toplatıldı. Bir konuşmasında Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği gerekçesiyle 1 yıl 2 aya mahkûm olduğu dava, Yargıtay’ca “cezanın ertelenmesi gerektiği” görüşüyle bozuldu (1997).

Leman dergisinde yayımlanan (22 Eylül 1996) “Kadın Diye Bir Şiir” adlı şiiri nedeniyle “Basın yoluyla kutsal değerlere hakaret” suçlamasıyla açılan dava ölümünden sonra düşürüldü.

1999 genel seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden İzmir milletvekili adayı olan Can Yücel, son yıllarında Datça’ya yerleşmişti.

Çizim: TAN ORAL

‘DÜZÜNDEN VE CAN’DAN YAZILAR’

Şiirleriyle olduğu kadar politik yorumlarıyla da sürekli ilgi odağı olan Can Yücel’in, yaşamın yanlış gidişine dur diyen öfke ve sevgi dolu, günlük yaşamı aklının ve birikiminin süzgecinden geçirerek sorgulayan yazıları da şiiri gibidir: Düzünden ve Can’dan Yazılar (1994-1995).

Sorguculuğun, tanıklığın, pervasızlığın, inadın görüldüğü bu yazılar, yaşamı sorgulayan, gerçeği arayan bir yazarın damıttıklarıdır.

Ülkesine aydınlık, güzel gelecek arayan onurlu, sorumlu bir aydının bu “tarih notları”nda, yurt ve dil sevgisinin, ironinin, direnmenin, söz namusunun, insanın yücelmesinin en yoğun örnekleri ve Can Yücel’i, yaşam ustası bir bilge kılan aydınlık var.

O, yaşamdan aldığı sözcüklerle, yeni ve aydınlık olan bir başka yaşamın temellerini atar. Sanatın, yaşamda var olan her alanı ve her an’ı kapsayabileceğine olan inancını, önüne çıkarılan her zorluğu yenmeyi başararak daha da güçlendiren bir inadı simgeler. İnsanın kullandığı her sözcüğü, yaşamda var olan her şeyi, bir kalem oynatmasıyla sanata dönüştürmesini bilir.

Yazma eyleminin olanaklarını ve sınırlarını, aklının gücüyle genişleten bir yazı cambazıdır. Yaşamı alaya alırken sorgular, aydınlatır.

Bilgisizlikle, karanlıkla, zorbalıkla, adaletsizlikle savaşılması gerektiğini edebiyatçılığının ilkesi ve görevi kabul eden ve bu kabullenişini yaşama geçirmek için, kaleminin ucuna, dilinin ucuna gelen her şeyi yazmaktan, söylemekten çekinmez.

Yazılarında, sözcüklerin değerini vermesini bilen bir şiirsel söylemle, az sözle çok iş yapmayı genel ilke olarak benimseyen Can Yücel, siyasal tavrını, yaşananlara tepkisini, olanlara öfkesini dobra dobra, bağırarak vurur açığa. Bu açık seçik söylemle ürettiği yazılarında, sözü müziğe dönüştürerek kulağa, beyne ve yüreğe aynı anda seslenmeyi başarır.

Aklının, bilgisinin, köklü kültürünün ve yaşamı kavrayışının süzgecinden damıttığı yazıları, anlama ve değiştirme kavgası verilen uçsuz bucaksız bir dünyanın nabzını verir okuyana.

Yergisiyle, humoruyla, alayıyla, argosuyla, küfrüyle süslediği bir tablo yaratır. Tablosuna, insanın ezilişinin sorgulanmasını, insanın ezilmesine karşı olan ideolojisini ve bilincini de ustalıkla katar. Tüm bunları silkeleyerek, sarsarak gerçekleştirir.

‘CANYÜCELCE’...

Pırıl pırıl cümleleriyle yazılarında, dünle bugünü kaynaştırarak aydınlık bir geleceği dokur. Can Yücel, coşkusu, öfkesi, siyasal yaklaşımı, umudu, güveni, kara mizahı eksik olmayan, yaşama sevdalı imgeleriyle sanattan zerre ödün vermeyen bir düzyazının edebiyatımızdaki akla gelen ilk örneğidir.

Yaşamın gerçeğini bir silah gibi kullanmasını bilen, bu silahın kimlerin elinde olması gerektiğini kavratan bir akılla, zor görevin üstesinden gelmiş olan bir örnek ve önder edebiyatçıdır.

Onun, 1967-1993 arası siyasal, toplumsal tarihimizi irdeleyen, belleklere nakşeden düzyazı kitapları, bir bakıma resmi olmayan yakın tarihimiz, tarihimizin “Canyücelce” yorumudur…

Dünyanın iyiye, güzele, doğruya, insani olana doğru değiştirilmesi isteğini “harbi delikanlıca” çığlığa dönüştürür, öfkeleri bileyen coşkulu metinlere sade bir içtenlikle imza atar.

Şiirine, yazısına, yaşamına saygıyla, “Sazımın tellerinde geziniyorum dünyayı/ Düzen tutmuyor” dizeleriyle selamlayalım onu.

CAN YÜCEL KAYNAKÇASI

Şiir (İlk basım tarihleri):

Yazma (1950),

Sevgi Duvarı (Sander Yayınları, 1973),

Bir Siyasi’nin Şiirleri (Sander Yayınları, 1974),

Ölüm ve Oğlum (Yazko Yayınları, 1976),

Şiir Alayı (ilk dört şiir kitabı, 1981),

Rengâhenk (Yazko Yayınları, 1983),

Beşi Bir Yerde (ilk beş şiir kitabı (1985),

Gökyokuş (de Yayınevi, 1984; daha sonra ile birlikte),

Canfeda (Gözlem Yayınları, 1986),

Çok Bi Çocuk (Gözlem Yayınları, 1988),

Kısa Devre (1990),

Kuzgunun Yavrusu (1990),

Gece Vardiyası (Papirüs Yayınları, 1991),

Güle Güle-Seslerin Sessizliği (Papirüs Yayınları, 1993),

Gezintiler (Papirüs Yayınları, 1994),

Maaile (Şiirler, resimler, fotoğraflar; Papirüs Yayınları, 1995)

Seke Seke (Papirüs Yayınları, 1997),

Alavara (Bulut Yayınları, 1999),

Mekânım Datça Olsun (Bulut Yayınları, 1999),

Portreler (seçilmiş şiirler, Doğan Kitap, 2008)

Ben ve Bizimkiler (seçme şiirler), Doğan, 2008

Düzyazı:

Düzünden, Papirüs Yayınları, 1994,

Can’dan Yazılar, Papirüs Yayınları, 1995.

Hakkında yazılan kitaplar:

Can’dı Yücel’di Şarabîydi, Cezmi Ersöz-Sıddık Akbayır, Destek Yayınları, 2013.

Şarabi Şiir/ Can Yücel Hakkında Bir Kitap, Birol Öztürk, Gece Kitaplığı, 2017

Çevirileri

Hatırladıklarım, Eleanor Roosevelt, SHD, 1953

Yeni Türkiye Bir Garp Devleti, Georges Duhamel, 1956

Her Boydan: Dünya Şiirinden Seçmeler, Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, 1957

Anne Frank’ın Hatıra Defteri, Dost Yayınları, 1958

Lord Stratford’un Türkiye Hatıraları, Stanley Lane Poole, 1959

Muhteşem Gatsby, F. Scott Fitzgerald, Ağaoğlu Yayınevi, 1964

Lenin Petrogirad’da, Sosyalist Akımın Gelişmesi, Edmund Wilson, Ağaoğlu, 1967

Gerilla Harbi, MAO TSE TUNG,

Ernesto Che Guevara, Payel, 1967

Küba’da Sosyalizm ve İnsan, Ernesto Che Guevara, Payel, 1967

Siyah İktidar, Stokley Carmichael, Ant Yayınları, 1968

Salozun Mavalı (Peter Weiss), Yöntem Yayınları, 1972

Yeni Başlayanlar İçin Marks, Rius, Vardiya Yayınları, 1977

Kafkas Tebeşir Dairesi Bertolt Brecht, İzlem Yayınları, 1980

Bahar Noktası, Shakespeare, Ağaoğlu, 1981

Şvayk Hitler’e Karşı, Bertolt Brecht, İzlem Yayınları, 1982

Snoopy, Bir Fıstık Kitabı, Charles M. Schulz, Kaktüs, 1983

Hamlet, Shakespeare, Papirüs Yayınları, 1996.

Batı Yakasının Hikâyesi, Arthur Laurents, Gözlem Yayıncılık, 1988

Kızıl Komser, Yaroslav Haşek, Cem Yayınevi, 1991

Snoopy Kar Korkusu 2, Charles M. Schulz, Papirus Yayınları, 1991

Fırtına, Shakespeare, Adam Yayınları, 1991

Maksat Samimiyet, Oscar Wilde, İş Bankası Yayınları, 2018


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler