Erich Fried (6 Mayıs 1921 / 22 Kasım 1988)... Gültekin Emre’nin yazısı...

İşte yine savaş: vahşet, ölüm, kin, füze, yanıp yıkılan evler, patlayan bombalar, bombalanan hastaneler, ölen çocuklar, kadınlar; hiç bitmeyen ölüm korkusu... Erich Fried, yıllar önce yine İsrail’in Gazze’yi yok etme harekâtın karşı duran bir Yahudi bir şair olarak “Dinle İsrail” demişti işaret parmağını sallayarak, protestolara katılarak, sesini yükselterek: “Peşinize düştüklerinde o zamanlar/ sizden biriydim/ Siz başkalarının peşine düştüğünüzde/ nasıl sizden olayım ben? // Özleminizdi,/ sizi katleden/ öteki halklar gibi olmak/ Oldunuz şimdi onlar gibi // Daha fazla yaşadınız/ size vahşeti yaşatanlardan/ İçinizde mi yaşar şimdi/ vahşeti onların? // “Çocuklarımızı çıkarın” / diye emrettiniz dövülenlere/ Çarıkları kumdan olanları/ günah keçisi gibi // çöllere, ölümün/ büyük camisine sürdünüz/ Ancak üstlenmediler/ yüklemek istediğiniz günahları // Bombalarınız/ ve tanklarınızın izinden/ daha kalıcıdır/ kumdaki çıplak ayak izleri” O gün de kimseyi dinlemedi İsrail, bugün de dinlemiyor kendince kimi haklı nedenleri olsa da.

Yayınlanma: 23.11.2023 - 00:02
Erich Fried (6 Mayıs 1921 / 22 Kasım 1988)... Gültekin Emre’nin yazısı...
Abone Ol google-news

SÜRÜM SÜRÜM SÜRGÜN

Ömrü İngiltere’de, Londra’da sürgünde geçen Erich Fried, nakliyeci bir babayla, grafiker bir annenin oğludur. 1938’de Naziler Avusturya’yı işgal ediyor. Liseli Erich Fried kovuşturmaya uğruyor. Yahudi’yi dönüştürüldüğü zamana dek bir çocuk tiyatrosunda oyuncudur. Gestapo babasını işkence ederek öldürür.

Londra’ya kaçan Erich Fried, daha sonra beş yıl hapis cezası verilen annesini ve yetmişin üstünde Avusturya vatandaşını Londra’ya getirmeyi başarır. Avrupa solunun çok iyi tanıdığı bir şair olarak ünlenir şiirleri yayımlandıkça, toplantılarda, gösterilerde yürekli konuşmalarıyla, faşizme ve baskıcı yönetimlere karşı duruşuyla.

Tüm hayatı boyunca yazdıklarının tümünde barış, baskılara direnme, halkların hakkını koruma, özgürlük, adalet insan sevgisini hemen belli olur. “Anlaşılmaya / çabaladım / Anlattıklarım / gerekçeleri / ve amaçları / işitilsin diye belirgin olarak / dinleyenlerce” (Buzda)

Sorularla açılıp gelişen düşünceler zinciri, çözüm üretmeler şiirinin ana gövdesini oluşturur: “Yaşam /küvetimdeki suyun / sıcaklığıdır // Yaşam / açık bağrındaki / ağzım // Yaşam / hiddettir / ülkelerimizdeki haksızlığa // Suyun sıcaklığı / yetmiyor / Şaplatmalıyım da // Yeterli değil / bağrında olması ağzımın / Öpmeliyim de // Haksızlığa karşı hiddet / yeterli değil / Anlamalı özünü // ve de bir şey / yapmalı buna karşı / ki yaşam / yaşam olsun ondan sonra” (Yaşam Nedir?)

Avusturya’da da, 1930’un başından başlayarak, Nazilerin Almanya’da hızla iktidara yürümesine paralel olarak Yahudilere karşı ırkçı saldırılar başlar. 1934’te iç savaşa evrilir ülke. Kıyımlar, katliamlar, baskılar, tutuklanmalar... başlar. 1 Mart 1938’de de Avusturya, resmen Hitler tarafından işgal edilir. Böylece Nürnberg Irk Yasaları Avusturya’yı da kapsar.

ANNEANNESİ TOPLAMA KAMPINDA ÖLDÜRÜLÜR

İşgalin hemen ardından Erich Fried, birkaç okul arkadaşıyla birlikte, bir direniş grubu oluşturur. Sonra da Belçika üzerinden İngiltere’ye sığınır. Çok sevdiği anneannesi, pek çok Yahudiyle birlikte toplama kampında ölür, öldürülür.

“Doğru değil / tarihin / yanlış yazıldığı / Gerçekten / yanlıştı çoğu / Tanıklık edebilirim / yaşadım // Ancak / olanları aktarmak değil / düzeltmek isteyen / değişik tarafların / düzeltilmiş suretler / sunmaları / anlaşılır kolayca // Anladılar çünkü / Gerçek / gerçekten de kötüydü / yitirecektim umudumuzu / yoksa” (Tarihin Melekleri)

Erich Fried, İngiltere’de göçmenler için yardım grupları oluşturur. Kendine şöyle bir söz verir onca acıyı görüp yaşadıktan sonra. Onca ölümün ardından: “Almanların Viyana’ya girişi ve babamın öldürülmesinden sonra eğer hayatta kalırsam babamın son yıllarında isteyip de başaramadığını başarmaya karar verdim; faşizme, ırkçılığa, baskı ve masum insanların sürgün edilmesine karşı bir yazar olmak.”

DEVRİMCİ ŞAİR

Olur da. Yazdığı onca şiir, makale, deneme, anı yazılarıyla bu yeminine sahip çıkar. Ve dünyaca tanınan, etkili bir şair, devrimci olur. Tüm dünyadaki halkın baskılarla ezilmesine, öldürülmesine, darbelere hiç sessiz kalmaz, hep sesini yükseltir ve hep ön saflarda olur.

“Özgürlüksün / özgürlüğün olmadığı yerde / Saygınlığın olmadığı yerde / saygınlık / Sıcaklık / sıcaklığın olmadığı yerde / İnsanın insana yakın olmadığı yerde / yakınlık ve sıcaklıksın / Kalbisin kalpsiz dünyanın // Dudakların ve dilin / hem soru hem yanıttır / Huzur gibi bir şey / kollarında ve kucağında / Ayrılmak zorunda oluş senden / yeniden geri dönüşe varır / Geleceğin başlangıcısın / Kalbisin kalpsiz dünyanın // Sen ne farz / ne de felsefesin / ne kural ne de mal-mülk / insanın yapıştığı / Sen yaşayan bir insan / bir kadınsın / yanılan ve şüphelenen ve iyi olan / Kalbisin kalpsiz dünyanın” (Sen)

TÜM BASKILARA, DARBELERE KARŞI

İlk kez 1953’te gelir Almanya’ya, sonra sık sık gelir, konferanslar verir, eylemlere katılır. Vietnam savaşına karşı çıkar. Yürüyüşler, mitingler düzenler. Atom silahlarının yok edilmesi için mücadele başlatır. Sovyetlere karşı Macaristan’daki isyanın Sovyetlerce kanlı bastırılmasına büyük tepki gösterir bir sosyalist olarak. İsrail’in Filistinlilere karşı sert, ölümcül tutumu onaylamaz ve “Dinle İsrail” diye haykırır düşüncelerini.

Yunanistan ve Türkiye’deki askeri darbelere karşı çıkar, eylemler düzenler. Bolivya’da Che Guevara’nın öldürülmesine, öğrenci lideri Rudi Dutschke’ye düzenlenen saldırıya tepkisiz kalmaz. Körfez Savaşı ve daha pek çok olaya, dünyanın neresinde halka karşı bir baskı, darbe düzenleniyorsa, onlara hep karşı çıkar.

ŞİİR VE YAŞAM İÇ İÇE

Temelde sevgidir onun yaşatmaya çalıştığı. Yayımladığı 25 şiir kitabından biri olan Sevgi Şiirleri onun daha da ünlenmesini sağlar. Aynı anda yedi dilde yayımlanır. Bu kitabıyla 1977-78’de Uluslararası Yayıncılar Birliği Ödülü’nü kazanır.

İşte bu kitaptan “Koşul” şiiri: “Anlamı olsaydı / yaşamın / yaşamanın / anlamı olurdu // Anlamı olsaydı / daha umut etmenin / daha umut etmenin / anlamı olurdu // Anlamı olsaydı / ölmek istemenin / ölmek istemenin / anlamı olurdu // Anlamı olurdu neredeyse her şeyin / anlamı olsaydı eğer” İronik ve bol çağrışımlı ve göndermelerle yüklü şiirleri onu farklı kılar hep.

“Ben” derken başkalarını betimliyordur elbette, insanlığı. Dilinin ve anlatımın yarattığı yansıttığı felsefi içerik öylesine derindir ki, neyi anlatmak istediğini hemen, kolayca ele vermese de, söyleminin etkileyici izler bırakır okura:

“Ben” şiirinde de olduğu gibi: “Başkalarının açlık dediği / doyurur beni / Mutsuzluk dediği başkalarının / mutluluğumdur benim // Bir çiçek değilim ben / yosun değil / Bin yıldır bir taşı aşındıran / Bir likenim ben // Bir ağaç olmak isterim / İsterim bir ömür boyu / köklerine ilişip senin / ve gece gündüz içmek // Bir insan olmak isterim / ve bir insan gibi yaşamak / ve bir insan gibi ölmek / Seni seviyorum”

Londra’daki sürgünlüğünde kütüphanede çalışır. Süt işçisi olarak da para kazanır. Fabrikada da çalışmak zorunda kalır. Daha pek çok işten para kazanmaya çalışır ayakta kalabilmek için. Savaştan sonra kurulan dergilerde redaktörlük yapar, şiir yayımlar, yazı yazar. BBC Almanca yayınlarında politik yorumcu olarak görev alır. Dylan Thomas, T. S. Eliot, Graham Grene, Sylvia Plath ve Shakespeare çevirir Almancaya. Sürgünde yaşayan şairler grubunu kurar.

Ve Vietnam ve şiir kitabı sol çevrelerde uzun tartışmalara neden olur. .Vatansız 100 Şiir (Çeviren: Ulla-Bekir Karadeniz / Kavram Yayınları ) adını daha da yaygınlaştırdı. Vatansızmış gibi görünen ama anadilinde şiirler yazan bir şairdir, o. İkinci vatanında da “vatansız” bir sürgündür. Yitirdiği, ama ne dilinden ne geçmişinden hiç kopmadığı vatanının vatandaşlığına yeniden geçer günü gelince. Almanya’da ölür, ama Londra’ya gömülür.

Şu dizeler onun şiirinin ana gövdesini, dünyasını anlamamıza yetiyor:

“Çağıma / alev olmak / istedim / ya da / alevin bir parçası // Oysa / gölgesi oldum / ya da / bir parçası / gölgesinin // Çağım / hiddet / acizlik / çağıydı: / Acizlik gölgesi // Zorbalık / çağı: / Zorbalığın gölgesi // Çağımın / bayrağı / olmak istedim / ya da bir / parça bayraktan // Alev / hiddet / acizlik / zorbalığın / bayrağı / ya da onun bir parçası / ya da parçasının / gölgesinden bir parça” (Geri Bakış) /”

Yalın bir şiiri var Erich Fried’in, herkesin anlayabileceği bir yalınlıkta. Şiiri politiktir hep, ama slogancı değil, içi hiç de boş değildir. Onun ulaşmayı hedeflediği insanların anlayabileceği yalınlıktadır. Ders verir gibi olmasa da bir şeyleri anıştırması, göstermesi önemli.

Örneğin, ölüme neden olanların ele alındığı şu şiir: “Ölümüm bozuk para / ve kâğıt paradan yapıldı // Okula ve işe giden / yollardan yapıldı ölümüm // Ölümüm kontrol saati / ve görevlerden yapıldı // Gazete / polisten yapıldı ölümüm // Sigara ve rakıdan / şeker ve ekmek ve yağdan //sevgiden, mutluluk ve mutsuzluktan / hiddet ve sabırdan // Ölümüm anababamdan / ve çocuklarımdan yapıldı // başarısızlıklarım / ve başarılarımdan // esaretim / ve özgürlüğümden //birlikteliği / ve yalnızlığımdan // inançsızlığımdan / ve inancımdan // umudum / ve düşkırıklığımdan // düşünmem / ve unutmamdan // Ölümüm erkekliğim / ve yüreğimden yapıldı // Gecelerim / ve günlerimden yapıldı ölümüm // Ayıklığım / ve uykularımdan yapıldı // Yaşamımdan / ve yaşamımız ve ölümünüzden” (Neden Yapıldığı)

“Şiirden yaşama gittim”

Erich Fried’in şiirlerini Ulla-Bekir Karadeniz çifti dilimize şu kitaplarla kazandırmaya çalıştı: Seçmeler (Papirüs, Aralık 1994), Vatansız 100 Şiir (Kavram, Mayıs 1998), Sevgi Şiirleri (Kum Yayınları, Ocak 2000) Alıntılar bu kitaplardan.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler