Süreyya Berfe'den 'Yavaş Yavaş Bilemiyorum'

“Şiir” dalında 47 yapıt değerlendirildİği ve Seçici kurulu Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Turgay Fişekçi, Eray Canberk ve Hüseyin Yurttaş’tan oluşan 78’inci Yunus Nadi Şiir Ödülü, Yavaş Yavaş Bilemiyorum (Yapı Kredi Yayınları) adlı yapıtıyla Süreyya Berfe’ye verildi. Yazın yolculuğunda 60 yılı geride bırakan ve yeni yapıtlarıyla okuyucularla buluşmayı sürdüren ve kendisinden dinlemek için bir araya geldiğimiz Süreyya Berfe, Yavaş Yavaş Bilemiyorum’da, şiirimize bir ömür kattığı derinlikle okuyucuyu bir kez daha doğaya bakmaya çağırıyor.

Yayınlanma: 07.12.2023 - 00:40
Süreyya Berfe'den 'Yavaş Yavaş Bilemiyorum'
Abone Ol google-news

Yazında 60 yılı geride bırakan şair Süreyya Berfe’nin 78’inci Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandığı iki bölümden oluşan yeni yapıtı Yavaş Yavaş Bilemiyorum (Yapı Kredi Yayınları), ilk anda ismiyle yakalıyor okuyucuyu. Ve hüznün yanında bir serbest bırakışı belki bir seslenişi duyumsatıyor.

Kitabın açılış şiiri olan “Markos Vamvakaris” başlıklı şiirin yanı sıra “Rebetiko 1” ve “Rebetiko 2”  şiirlerine bakınca Ege’ye özgü yaşamın akışını ve ritmini hissettiriyor Berfe. Markos Vamvakaris’in kariyeri ve Berfe’nin şiirlere verdiği isimlerden de anlaşıldığı üzere rebetiko müziğiyle aktardığı vurguyu anlıyoruz elbette ancak Berfe müziği bu kez adeta okutuyor bize. 

Markos Vamvakaris’i anınca söze giriyor, “Ne adamdı… İnsanların aklı yalnızca şöhretlerle ilgilendiğinden artık kimse bu isimleri bilmiyor bile” diyor Berfe. 

Haklı da… Burada bir parantez açmak gerek sanırım; şiire ismini veren kişiyi bilmeden ve dahası merak etmeden yola devam eden okuyucu, bir ihtimal diğer şiirlerle yaratılan bütünlük havasını almakta ve anlamlandırmakta güçlük çekebilir.
Şiir de pekâlâ öğreticidir. Biraz merak unsuru isteyene yeni pencereler de açar böylece. Bir rebetiko müzisyeni olan ve “rebetikonun patriği” olarak anılan Vamvakaris’in Ege’nin diğer kıyısından bu kıyıya yansıyan etkiye bakıyoruz kitapta: “… Bizi bekliyorken Girit ve Kazancakis/ Zamanın azalmakta olduğunu/ Aklımıza getirmeden

Ve devam ediyor Berfe, “Vamvakaris çok başka bir adamdı, rastgele bir müzisyen değildi. Ondan bir tane daha bulamazsınız…
Kitabın ilk bölümünde yer alan şiirleri okuduktan sonra yapıtın genel ruhuna yayılan hüznün ve neşenin aynı anda insanı sarmasının nedenini anlamak zor değil: Bambaşka insanlar, bambaşka duygular, bambaşka bir dünya…

Peki “O dünya bugün nerede” diye düşünüyoruz ve “yavaş yavaş bilemediğimiz” bir noktaya doğru gidiyoruz. Geçmişte yaptığı bir söyleşide “Kenti ve kentliyi çocukluğumdan beri sevmedim. Ama bu kır âşığıyım demek değil. Doğayı ve ona yakın insanları daha çok seviyorum” deyişini anımsatıyorum Yavaş Yavaş Bilemiyorum’u kendisinden dinlemek için bir araya geldiğimiz Berfe’ye. 

Bugün kentten yola çıksak diyorum, dönsek aynı kırı ve doğayı bulur muyuz artık? “Ah nerede…” diye iç geçiriyor usta şair, “Bulmak imkansız. O kır, o doğa yok artık ama sadece o da değil sorun. Nüfus da aldı başını gidiyor, her şey daha kötüye doğru ilerledi.

Doğanın tam içinden, artık onunla yoğurulmuş olarak görüyoruz dizeleri. Günümüzde çokça hırpalanan, sömürülen, yok edilmeye çalışılan bir varlık artık doğa. Gözlerimizin önünde yakılan, yıkılan, yerine betondan renksiz, kokusuz, nefessiz bir dünyanın yaratıldığı o güzelim doğaya getiriyoruz sözü. Onun yanında yer alıp, kitapta tam da içinden konuşan şaire, “canı yanan doğanın bir seslenişi mi bize” diyorum, “Öyle elbette, hatta çırpınışıdır…” diye yanıtlıyor beni. 

Bahar rüzgarına, topraktaki kıpırdanmaya, denizin durgunluğuna bir bir rastladığımız dizeler, insanın yolculuğunu doğa aracılığıyla anlamlandırmasına da bir olanak tanıyor.

Kitapta dikkat çeken kimi ara metinler, göndermeler de var. O göndermelerden biri de Cemal Süreya’nın Güz Bitiği kitabına ve “Keşke Yalnız Bunun İçin Sevseydim Seni” şiirine. 

Bu şiirin doğuşunun öyküsünü soruyorum kendisine, “Nereden başlayayım ki” diyor. Cemal Süreya ile yaptıkları bir sohbette gırgır, şamata konuşup şakalaşırken konu Berfe’nin sevgilisine gelmiş. “O dönem sevgilimden ayrılmıştım. Cemal de konuyu dolaştırıp ona getiriyor. Başladı kızı methetmeye. O söylüyor, ben ‘Yahu haklısın be keşke bunun için sevseydim’ diyorum. O söylüyor, ben ‘Yalnız bunun için sevseydim’ diyorum. Bu hikâyeden doğdu o şiir” diyor tebessümle. Bu dizeden hareketle yazılmış, esin verenini dahi duygulandıran şiir.

Bir derin ah çekiyor burada Berfe, “Cemal ile baş edilmez” diyor, “Ondaki zeka, edebiyatımızdakilerde pek azdır.” Giden dostun ardından bir an duraksayarak: “Ahh Cemal ahh… Kalk Cemal kalk, ortalığa bak!

Değerli bir şairden edebiyatımızın belleğine ilişkin anıları dinledikçe sözü bir başka şair dostuna ve bir başka konuya getiriyorum ve kendisine “usta şair” gibi söylemlere bakışını ve Turgut Uyar’ın “Efendimiz acemilik” sözünden hareketle soruyorum: 

Şairin “efendisi, ustası, kalfası” var mıdır? Hemen yanıtlıyor Berfe, “Yoktur, şair şairdir. Kolay mı bir şairin ustası olmak…Önce şiir yazmayı öğrenirsin sonra ne olacaksan olursun.

Doğayı, sevmeyi, gören gözlerle bakmayı, yalnızlığımızı, içtenliği, kısacası artık pek rastlayamadıklarımızı, unuttuklarımızı ve tabii çokça baharı hatırlatıyor Süreyya Berfe; durmadan, sakin ve kararlı. 

Yazıyı kitaba ismini veren bir şiirle bitirelim: “Bahar akşamlarının yalnızlığı/ neye benziyor/ Yavaş yavaş bilemiyorum”.

SÜREYYA BERFE: Asıl adı Hikmet Süreyya Kanıpak olan Süreyya Berfe, 1965’e kadar Süreyya Kanıpak imzasıyla da yazdı. Nermin Hanım ile Fransızca öğretmeni Metin Kanıpak’ın oğlu. Baba tarafından Atatürk’ün akrabası. Çanakkale Lisesi’ni bitirdikten (1960) sonra iki yıl Hukuk Fakültesi’nde, dört yıl İÜEF Felsefe Bölümü’nde okudu. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak yaptı. 

Arkın Yayınevi’nde çalıştı. Meydan Larousse, Cumhuriyet Ansiklopedisi, Yirminci Yüzyıl Tarihi gibi ansiklopedik yayınların hazırlanmasına katkıda bulundu. Ali Özgentürk ile Asyalı dergisini çıkardı (1972). 1976’da Can Yayınevi’nde çalıştı. Daha sonra reklam şirketlerinde metin yazarlığı yaptı. 

İlk şiiri 1962’de Yön dergisinde çıktı. Şiirlerini Süreyya Kanıpak imzasıyla 1965’e kadar Düzlem, Zeren, Yelken, Şiir Sanatı, Türk Dili, Somut gibi dergilerde, sonraki şiir ve yazılarını Papirüs, Yeni Dergi, Yazı, Forum, Oluşum, Soyut, Somut, Ant, Yeni Edebiyat, Yeni a, Birikim, Milliyet Sanat, Defter, Kitap-lık, Gösteri dergileriyle Yeni Gazete ve Ulus gazetelerinde yayımladı. Süreyya Berfe’nin şiirleri 18 dile çevrildi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler