Hikmet Çetinkaya

Çocuklar ölürken siz ne yaptınız?..

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Gün ışıdığında ağaca bakıp insanı görmek, tüm renkleri kucaklamak, çocuklarla birlikte dolaşmak...
Bir duygu yoğunluğu, hayata açılan bir pencere, bir kapı, beyaz badanalı bir oda.
İnsanın huzurlu olması, sevgiyi yüceltmesi, doğayı sahiplenmesi...
Tarihin içinde bu sevgiyi, huzuru, hoşgörüyü yok etmek isteyenler yıllar boyu hiç eksik olmadı...
Kana kan intikam duyguları körüklendi; Türkiye’de devlet gücünü arkalarına alanlar, demokrasiyi ve özgürlükleri ortadan kaldırmak için, elinden geleni yaptı.
Giderek kutuplaşan bir Türkiye var bugün...
Bu duygular, dinselliği temel alıp kör milliyetçiliği tetikliyor.
Türkiye 2015 yılında böyle bir kısırdöngünün çukurunda...
İnsana tepeden inme kesin buyruklar, evrenselliğin doğada hayat bulan gizemini yakalamamızı engellediği gibi, düşmanlık tohumlarını ekiyor toprağa...
İnsanlığın özünü ortadan kaldırıp biçimselliği içtensiz kılmak için, geceyle gündüzün tümlüğü, doğanın tüm renkleri, barış, sevgi yumağı bir kıyıya bırakılıyor...
Ötekileştirme tümlüğün yerini alıyor, acılarımız filizleniyor...
Milyonlarca insanın hayatı hiç önemsenmiyor, bağnazlık almış başını gidiyor...

***

Çocuklarımız ölsün...
Kimisi gökdelen inşaatlarının onuncu katından asansörde yere çakılarak, kimileri sınır boylarında nöbet tutarken, kimileri Soma’da, Ermenek’te ayak bastığımız toprağın 400 metre altında, kimileri AVM inşaatlarındaki naylon çadırların içinde ölüyor...
Soma’da 301 işçi toprağın altında yatarken, 435 çocuk yetim kalırken, şehitlerimiz, “etkisiz hale getirilenler” toprağa verilirken.
Suruç katliamı, tıpkı Roboski katliamı gibi unutulup gitti...
Hep öyle oluyordu zaten...
Şu sırada hiç konuşuyor muyuz Reyhanlı, Ulus, Madımak, Başbağlar, Güngören katliamlarını!
Eh, ara sıra Gezi çığlığını anımsıyoruz. O gençlerimizi öldürenler. Onları düşman olarak görenler...
Merak etmeyin katillerin sağlığı yerinde...
Yargılanıyorlar işte!
Berkin’in, Ali İsmail’in, Ethem’in, Ahmet’in ailesi ne yapıyor?
Sorular peş peşe geliyor...
Teröriste terörist diyelim ama Ağrı’da 16 yaşındaki Kürt çocuklarını terörist olarak görüp öldürenlere ne diyelim?
Kürt polis memuru 20 yaşındaki Yakup Mete, iznini geçirmek için geldiği Nusaybin’de şehit edildi...
Kürtçe ağıtlar okunarak toprağa verildi...
İçinize ateş düşmedi mi, yüreğiniz yanmadı mı?
Bu işin Türk’ü, Kürt’ü yok işte, gelin teröre terör diyelim demesine de, bir oturup konuşalım, çözüm bulalım, demokrasimizi geliştirelim...

***

16 yıl önce, 30 Temmuz 1999’da yazımı şöyle bitirmişim:
O gece ağlıyordun derin bir gecenin sessiz boşluğunda...
Anneydin sen, babaydın, kardeştin, eştin...
Biliyorum, yüreğindeki hançeri artık hiç kimse çıkaramaz; yok olan, küllenmiş sevdanızı hiçbir ateş tutuşturamaz.
Bizlerin bu sesini, ‘birlik, bütünlük’ diyenler, vatan üzerine nutuk atanlar; katilleri, hırsızları, talancıları koruyup kollayanlar duymaz!
Mavi tırtılların önündeyiz yine temmuzda....
Havada yaz yağmuru kokusu...
Sen yine ağlıyorsun...
Gökyüzündeki umudun kilidini açmaya çalışıyorsun...”
O kilidi açamadık bir türlü...
Doğrusu, hiç ama hiç açmak istemedik...
Şehit olanlar, “etkisiz hale getirilenler”...
Hepsi ama hepsi bu toprakların çocuklarıydı.
Kırık acılar, yitik canlar...
Gözlerimi yumuyorum...

***

O yeşil yapraklar arasına parlak kırmızı ibrişimle işlenmiş kuşlar, kaskatı ve kül rengi düşler, sözcüklerin arasında yitip gidiyor...
Can Yücel’in dizeleri gibi:
“Ölüm belki sularından kaçırdığım; o loş suda yıkanmaktır...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları