CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe, hükümetin yerel seçim sonrası planını ortaya koydu: AKP’nin kurgusu sefalet

CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe, iktidarın seçim sonrası halka “sefaleti dayatacağını” söyledi. Karatepe, “Bütçeyi kısıp kamu harcamalarını daraltacaklar. İşsizlik, faiz, iflaslar artacak. Ek vergiler gelecek” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Karatepe, hükümetin yerel seçim sonrası planını ortaya koydu: AKP’nin kurgusu sefalet
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 19.03.2024 - 04:00

“Bütçeyi kısacaklar. Kamu harcamalarını daraltacaklar. 2024’te yüzde 50-55 aralığında bir enflasyonla karşı karşıya kalacağız. İşsizlik, faiz, iflaslar artacak, ek vergiler gelecek.”

“Vatandaşını yoksullaştırmak üzere kurgulanmış bir ekonomi politikasının varacağı yer sefalettir. AKP Hükümet’i bunu yapıyor. Dolayısıyla bizi çok daha derin bir yoksulluk bekliyor.”

“AKP'nin yarattığı ekonomik kriz nedeniyle yerel yönetimlerden beklenti arttı. Kızmak küsmek yok, sosyal belediyeciliğin artarak devam etmesi için herkes sandığa gidip oyunu kullanmalı.”

CHP’nin Gölge Kabinesinde, Hazine Ve Maliye Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

- Türkiye’nin geleceğiyle ilgili 31 Mart sonrası için oldukça karamsar bir tablo çiziliyor. Yerel seçim sonrası bizi ne bekliyor?

Ekonominin kendi dinamikleri içerisinde bakacak olsak, seçimin olması ya da olmamasının bir anlam ifade etmemesi gerekirdi. Demek ki seçim tarihi ya da seçimin varlığı iktidarın bazı kararları almasını zorlaştırıyor. Bu yüzden seçimin geçmesi bekleniyor.

- Nedir bu kararlar?

Eğer vatandaşın menfaatine kararlar olsaydı, iktidar o kararları bugünden alırdı. Demek ki alınacak kararların seçmen davranışına etki edeceğini düşündükleri için seçimlerin geçmesini bekliyorlar. İktidarın aleyhine, iktidar açısından olumsuz etki edecek durum, vatandaşın daha fazla yoksullaşmasıdır. Ekonomik durumun sıkıntıya girmesi, işsizliğin artması, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması, iş dünyası açısından kredi ödemekte zorluklar, iflaslar gibi durumlarla karşı karşıya kalma olasılıkları ya da durumları vatandaşın tepki göstermesine ve bu tepkinin sandığa yansımasına yol açar. O yüzden iktidar seçimin geçmesini bekliyor.

- Dolar kuru yılsonunda ne olur, enflasyon için öngörünüz nedir?

Enflasyonun yüksek seyredeceği net görünüyor.

Muhtemelen 2024’te yüzde 50-55 aralığında bir enflasyonla karşılaşacağız. Kurlarda da artış olacak.

- En çok ne kadar olabilir?

Rakam telaffuz etmek doğru olmaz. Kurların ne olacağını bilmek kolay değil. Şöyle örnek vereyim: Dünyadaki tüm üniversitelerde yazılan doktora tezlerinin her yıl en az 50’si “Döviz kurunu ne belirler” konusunda. Bir yöntemle “Sonuç şu olur” demek mümkün değil. Ama kurların bu seviyede kalmayacağı açık. Son zamanlarda dövize olan talepten bunu görebiliyoruz.

- Faiz yüzde 19’dan 8.5’e düşürüldüğü ve enflasyon fırladı. Son olarak 45’e çıkarıldı ama enflasyon hala çok yüksek. Bunun açıklaması nedir?

Faizler yüzde 19'dan yüzde 8.5'e düşürülmesinin enflasyonun patlattığı doğru. Ama yaptığınızın tam tersini yaparak bozduğunuz şeyi düzeltemezsiniz. Bütün beklentiler bozuldu. İlk etkiyi biz kurlarda gördük. Hatırlayın o dönemde kurlar çok hızlı arttı. Herkes Türk lirasından uzaklaşmaya çalıştı. Altın, döviz, gayrimenkul, tarla, araba… Şimdi iktidar diyor ki; “Biz bunun tersini yaparsak enflasyon düşecek”. İktidar sanıyor ki enflasyona yol açan unsur talebin yüksek olması. Yani insanlar çok para harcıyor ve fiyatlar çok yükseliyor.

- Doğru mu bu?

Ben doğru olmadığını düşünüyorum. Talebi kısmak için bir taraftan ücretleri, emekli aylıklarını baskılıyorlar, diğer taraftan krediye erişimi zorlaştırıyorlar. Kafalarındaki şu: “Vatandaşın cebindeki parayı azaltmak yetmez çünkü parası yoksa kredi mekanizmalarını kullanarak paraya erişir. Kredi kartı kullanır, kredi kartına borçlanır, banka hesabında para yoksa, ek hesabı kullanarak para çeker. Ama insanlar faizler yüksek olursa o kadar yüksek maliyetine katlanmak istemeyeceği için kredi de kullanmaz. Bu da talebi azaltarak enflasyonun düşmesine yol açar.”

- Peki gerçekten böyle mi olur?

Veriler bunun hiç böyle olmadığını gösteriyor. Vatandaşın kredi kullanarak, harcama yapıyor olmasının sebebi gelirinin yetmemesi. Düşünün 10 bin lira emekli aylığınız var veya 17 bin lira asgari ücretle geçiniyorsunuz. Bununla kira, faturalar, çocuğun harçlığı... Bunları karşılamak imkansız. Bu nedenle açığı kredi kullanarak karşılıyorsunuz. Parası olmadığı için kredi kartına borçlanmak zorunda kalan insanlar, kredi kartının faiz oranına bakıyor mudur? Hayır. Onun paraya ihtiyacı var. O harcamayı yapması gerekiyor.

‘FAİZ ARTTI VATANDAŞ İKİ KAT FAZLA BORÇLANDI’

Politika faizi 2023 yılı Haziran ayında artırılmaya başlandı. Hazirandan marta kadar kredi kartı borcu ne kadar artmış diye BDDK verilerine baktım. Borcun iki kattan fazla arttığını görüyorum. Kredi faizi artmış, kredi kartı faizi oranı artmış ama vatandaş iki kat fazla borçlanmış. Faiz vatandaşın umurunda değil ki. Çünkü parası olmadığı için kredi kullanmaya mecbur. Bu hafta sonu Merkez Bankası, kredi kartından nakit çekim ve kredili mevduat hesaplarına uygulanan faiz oranını artırdı. Olan düşük gelirliye olacak. Yıllık yüzde 113 faiz ödemek durumunda kalacaklar. Bu faiz oranı hedeflenen enflasyonun üç katı. Yoksul kesime böyle yüksek maliyet çıkararak enflasyon düşmez. Sadece onların daha fazla yoksullaşmasına yol açarsınız.

- Nedir yüksek enflasyonun nedeni?

Temmuz ayında vergi oranları arttı. KDV 18'den 20'ye çıktı. Bazı ürünlerde vergi, 8'den 20'ye yükseltildi. Yani vergi oranlarında ciddi artış oldu. İktidar vergi oranını artırıyor. Vergi oranı arttığı için fiyat artıyor. Fiyat arttığı için enflasyon yüksek çıkıyor. Ben diyorum ki; vergi artırdığın için enflasyon artıyor. Çünkü vergi, fiyat artışına yol açıyor. İktidar bu konunun konuşulmasını istemiyor, “bütçe dengesi” gibi laflar ediyor. Yüksek enflasyonun unsurlarından biri bu. Kurdaki, enerji fiyatlarındaki değişimin de etkili olduğunu biliyoruz. Şirket karlarındaki hızlı yükselişin de enflasyona etkisi var.. Şirketlerin fiyatlama davranışı çok değiştiği. Aşırı kâr elde etmelerine imkan verilecek fiyat artışlarının yapıldığını biliyoruz. Enflasyonun bile çok üzerinde şirket kârları var.

- Yani fırsatçılık da mı ekleniyor?

Bunu para kazanmak için bir fırsat gibi görüp fiyatlarını inanılmaz derecede arttırdıklarını biliyoruz. Şirket kârlarındaki artış oranı enflasyon oranının çok üzerindeyse burada bir sorun vardır.

‘BİZİ DERİN YOKSULLUK BEKLİYOR’

- Peki iktidarın kurgusundaki amaç nedir?

Enflasyona vatandaşın çok para harcaması yol açmıyor. Ama iktidar bu kurguyla vatandaşı daha fazla yoksullaştırmak istiyor. Bir ekonomi politikasının amacı, vatandaşın refahını yükseltmek olmalı. Vatandaşını yoksullaştırmak üzere kurgulanmış bir ekonomi politikasının varacağı yer sefalettir. Bu hükümet bunu yapıyor. Dolayısıyla bizi çok daha derin bir yoksulluk bekliyor.

- Bakan Şimşek seçim sonrası ciddi kaynak girişi olacağından söz ediyor, olur mu sizce?

Mehmet Şimşek göreve geleli 10 ay gibi bir zaman oldu. 10 aydır Türkiye'ye girmeyen kaynak ne olacak da 31 Mart'tan sonra girecek?

- Neye dayanarak söylüyor olabilir?

31 Mart'tan sonra bize, halka yapacaklarına dayanarak söylüyor.

- Halkı daha da yoksullaştıracak neler yapılacak seçim sonrası?

İktidar seçimden sonra çok ciddi derecede frene basacak, bunun işaretlerini veriyor. Bütçeyi ciddi şekilde kısacaklar. Kamu harcamalarını daraltacaklar. 2024’te yüzde 50-55 aralığında bir enflasyonla karşı karşıya kalacağız. Kurlarda artış olacak. Geniş tanımlı işsizlik olarak baktığımızda nüfusun dörtte biri işsiz. Bu sayının ciddi şekilde artacağını biliyoruz. Merkez Bankası faizi en az 500 baz puan artıracak. İflaslar çok belirgin bir ölçüde artacak. Çünkü iş insanları kredilerini ödemekte zorlanacak, yeni krediye erişemeyecek. Şimşek her ne kadar “Ek vergi olmayacak” dese de ek vergiler gelecek, bunu çok net biliyoruz.

- Şimşek seçim sonrası için kaynağı “uluslararası kuruluşlar” olarak gösteriyor, size göre kaynak halkın cebimizden mi çıkacak?

Faiz artışlarına başlandığında “Faizi 25 puana çıkarsak, dolar kuru 22-23 lira olsa dışarıdan oluk oluk yabancı kaynak gelir” diye tahminler yapılıyordu. Dolar 33 lira. Faiz yüzde 45. Şimdiye kadar faiz arttı diye para gelmedi. Seçimden sonra da gelmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ama bütün kurguları bu kaynak girişi üzerine.

- Nasıl düşünüyorlar?

“Eğer yurt dışından yüklü miktarda döviz, yabancı yatırımcı gelirse bu, dövizin üzerindeki baskıyı azaltır. İnsanlar bakar döviz bir yere gitmiyor. Kendilerine döviz almaktan vazgeçer. Dışarından para gelir, mutlu mesut yaşarız” diye bir beklenti var. Ama ben kaynak girişinin seçimden sonra da sağlanacağını düşünüyorum.

- Şu an çalışanların maaşlarıyla ev, araba alabilmesi mümkün değil. Beyaz yakalılar dahi barınma sorunu yaşıyor. Bu ne zaman düzelecek?

Türkiye'de gelir dağılımı bozuldu. Beyaz yakalılarla diğerleri arasındaki gelir farkı kapandı. En düşük ücret seviyesiyle daha profesyoneller arasındaki makas da ciddi şekilde daraldı. Eskiden bir mühendis beş asgari ücret kazanırken, şimdi bir buçuk asgari ücret kazanıyor. Artık beyaz yakalı olması gelirinin artması anlamına gelmiyor. Bu sebeple insanlar yurt dışına gidip kendi sahip oldukları donanımlarla çok daha iyi para kazanabileceklerini düşünüyor. Ülkede en az konuştuğumuz konulardan biri gelir dağılımındaki bozulma. Bugün çalışan kesim çok az para kazanıyor. Çalışanlar, milli gelirden 3'te 1 pay bile alamıyor. Ama sermaye çok yüksek pay alıyor. Şu anki ücret seviyesiyle ve uygulanan ekonomik politikalar nedeniyle, insanların ev, araba sahibi olma hayalini kurmaları mümkün değil.

- Ne zaman mümkün?

AKP gittikten sonra. Buna inanarak söylüyorum. Çünkü şu anda bütün göstergeler bozulmuş durumda. AKP'nin yaptıklarından farklı şeyler yapmak lazım ki hem ekonomik işleyiş sağlıklı hem de gelir dağılımı adaleti olsun. Dolayısıyla bu zihniyetin değişmesi lazım.

‘VAATLER BİLE KİRA YARDIMI’

Eskiden siyasetçiler “Bir anahtar, iki anahtar” vaat ederek seçim kampanyası yapardı. Şimdi “Kira yardımı yapacağız” diye kampanyalar var. İki anahtar vaadinin gerçekleşip gerçekleşmemesi farklı bir konu ama şimdi onu bile vaat edemiyorlar. Bunun yerine “kira yardımı” vaat ediliyor. Bu, içine düştüğümüz durumun ne kadar acı olduğunun göstergesi.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bütün parayı emekliler için ayırsak bile beklentiyi karşılamayız” dedi. En düşük emekli maaşı asgari ücretle eşitlense, CHP’nin dediği gibi Türkiye bunun altından kalkamaz mı?

Bir devlet “Kaynak yok” diye cümle kurmaz. Devlet, kaynak yaratma yeteneğine sahiptir. Devlet ticari işletme değil. Ticari işletmenin gelir gider dengesi olur. Gün sonunda “Ne kadar para kazandım” diye bakar. Devlet ise “Ben vatandaşıma ne kadar refah sundum” der. İktidar kaynak bulma konusunda zorluk çektiği için değil, mevcut kaynakların kullanılması konusundaki siyasi tercihi nedeniyle “Kaynak yok” diyor. Örneğin KÖİ’lerin kamulaştırılması gündeme geldiğinde Erdoğan “Yapılan sözleşmeler var. Tahkime giderler, kaybedersiniz” demişti. Peki emeklilerin bu devletle bir sözleşmesi, sahip oldukları hakları yok muydu?

‘SORUN KAYNAK DEĞİL TERCİH’

Emeklilerin tamamı perişan. Çalışma yaşını doldurmuş, emekli olmuş ama bir bekçi kulübesinde günde 12 saat çalışmaya devam ediyor. İktidar emeklilere sosyal güvenlik kapsamında taahhüt ettiğini yapmıyor. Sorun kaynak değil, kaynakların kime harcandığıyla ilgili. Tercihle ilgili.

- İktidarın tercihi nedir?

“KÖİ’ler bütçeye çok yük oluyor, gelin bunları yeniden pazarlık edelim” denildiğini hiç duydunuz mu, duymadık. Faiz artırımıyla birlikte kamunun faiz gideri de artıyor. 2024’te bütçede 1.2 trilyonun üzerinde faiz gideri öngörülüyor. Faize para buluyorlar. Vazgeçilen vergiler var. 2024 için şirketler için vazgeçilen kurumlar vergisi 650 milyar lira. Vazgeçilen KDV var, vazgeçilen ÖTV var. Dolayısıyla sorun kaynak sorunu değil. Sorun tercih sorunu.

- Boş tencere neden iktidarı götürmüyor?

Boş tencerenin iktidar götürdüğünü Erdoğan da biliyor. O sebeple geçen mayıs seçimlerinden hemen önce tencerenin içerisine bir şeyler koymak için çok ciddi kararlar aldı. Erdoğan, EYT taleplerine “seçimi kaybetsem de yokum” diyordu ama yaptı. Çünkü iktidarına mal olacağını biliyordu. En düşük emekli aylığı seçim öncesi 7 bin 500 TL oldu. Tencerenin içerisine et, tavuk  olmasa bile patatesli, soğanlı bir şeyler koymak için bu tür düzenlemeler yaptı. Doğal gaz faturalarını sildi. Tencere iktidar götürür mü, evet götürür. Erdoğan da bunun farkında olduğu için o tencerenin içerisinde ne kaynadığına çok önem vermeden bir şeylerin kaynamasını sağladı.

- Yerel seçim için geçerli mi bu?

İktidar ekonomik olarak da çok sıkışmış durumda. Bu seçim öncesi beklentiyi karşılamadı. O nedenle bunun sandığa yansıyacağını düşünüyorum. Özellikle sokakta bunu görüyorum.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Benim için bu bir final. Yasanın verdiği yetkiyle bu seçim son seçimim ama buradan çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için emanetin devri olacak” dedi. Seçime uzun zaman olmasına rağmen yapılan bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dikkat ederseniz iktidarın yerel seçimler için sistematik olarak kullandığı bir tema yok. Ekonomiyi konuşamıyor. Nasıl konuşsun, herkes yoksullaşmış. “Dış güçler” söylemine de artık kimse itibar etmiyor. “Terör” diyemiyor. Hiçbir şey bulamadığı için biraz daha duygusal, gönül bağı üzerinden kampanya yürütmeye çalışıyor. Son seçimi 2023 Mayıs’ta yapıldı zaten. Başka seçime girme şansı yok.

- Meclis Başkanvekili Bozdağ Meclis'in kararı halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” dedi...

İki şeyden birisi olmalı. Bir; anayasa değişikliği. İki; erken seçim kararı.

- Anayasa veya erken seçim için Meclis’te yeterli milletvekili sayısına ulaşamaz mı?

Normalde seçim 2028 Mayıs’ta. 2 ay önce yapılacak bir seçimi, erken seçim olarak getirirse biz buna “evet” demeyiz.  

- Yaptırdığınız anketler var mı. Durum nedir?

Büyükşehirlerde Manisa, Balıkesir ve Bursa'yı alacağımızı düşünüyoruz.

- 14 Mayıs seçimleri sonrası muhalif seçmendeki umutsuzluk giderilebildi mi?

Bende de aynı umut ve beklenti vardı. 22 yıldır maruz kaldığımız bu iktidarın gideceği beklentisi çok yüksekti. Oranlara bakınca oldukça da yaklaşıldı. Halk bu kadar beklenti içindeyken, beklenen sonucun çıkarılamamış olmasında siyaset kurumunun rolü olduğunu düşünüp toplumda bir kırgınlık, küskünlük, hayal kırıklığı oldu. Seçimlere katılım oranı belki mayıs seçimlerinin biraz altında olabilir ama Türkiye'de vatandaş, yüksek oranda sandığa gidiyor. Bence yüzde seksenlerin üzerinde katılım olacaktır. Kırgınlık hala var ama sahada bunun belirgin bir biçimde azaldığını görüyorum. Hazirandaki seviyesinde değil. 

‘SOSYAL BELEDİYECİLİK İÇİN HERKES SANDIĞA GİTMELİ’

- Halen küskün olan seçmene bir çağrınız var mı?

Sandığa gitmek çok önemli. Yerel yönetimlerdeki değişimin kendi hayatlarına nasıl etki ettiğinin farkında olmaları gerekiyor. Geçmişte yerel yönetimlerden beklenti, “Çöp toplasın, belediye hizmeti versin, kaldırımlar güzel olsun” idi. Şimdi, AKP'nin yarattığı bu derin ekonomik kriz nedeniyle yerel yönetimlerden beklenti çok arttı. Sosyal belediyecilik kavramı ön plana çıktı. İnsanlar merkezi hükümetten göremedikleri, alamadıkları destekleri yerel yönetimden bekliyorlar. Kent lokantaları, kreş hizmetleri... Okul öncesi eğitim diye kanunlarımızda düzenleme var. Bunu normalde merkezi hükümet yapmalı. Onlar yapmadığı için belediyeler bu hizmeti veriyor. Kreş açıyor, evlere süt dağıtıyor, yaşlı bakımını sağlıyor. O yüzden kızmak küsmek yok, sosyal belediyeciliğin artarak devam etmesi için herkes sandığa gidip oyunu kullanmalı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler