"Yüzlerce insanın yaşamı kurtarılabilir miydi?"

Deprem bölgesinde Elbistan’dan sonraki durağımız Şanlıurfa. Şanlıurfa 11 il içerisinde belki de Adana ile birlikte depremden en az etkilenen iki ilden birisi. Yurttaşların anlattığına göre yıkım ilk depremde de ikinci depremde de olmuş. Deprem günü ve öncesinde normalin çok üzerinde bir soğuk söz konusu olduğundan kar tatili bile gündeme gelmiş.

Yayınlanma: 18.07.2023 - 04:00
Abone Ol google-news

İlk deprem sonrasında valinin polisleri görevlendirerek binalara girmesini engellemesi, daha fazla can kaybı yaşanmasını engellemiş. Benzer bir durumla ilgili Kahramanmaraş genelinde ya da Elbistan özelinde bu konuda katı bir önlem alınmadığını duyduğumuzda aklımızda şu soru beliriyor: 

“Benzer yoğunlukta önlem, Kahramanmaraş’ta da alınsaydı, yüzlerce insanın yaşamı kurtulabilir miydi?”

Depremde çok büyük yıkım olmasa da Şanlıurfa’da da hasarlı bina sayısı fazla. Resmi ölü sayısının 178 olarak açıklandığı kentte ağır hasarlı 2741 yapı var. Bu, 6046 bağımsız yapı anlamına geliyor. Bu binaların yıkımı peyderpey sürüyor. Şehir, depremden daha az etkilendiği için özellikle Adıyaman için alternatif şehir konumunda. Örneğin Adıyamanlı depremzedeler birçok sınava Şanlıurfa’da giriyor, ihtiyaçlarını bu şehirden karşılıyor. 

VALİ YANLIŞ MI YÖNLENDİRDİ?

Şanlıurfa’dan sonra gittiğimiz Adıyaman’daki manzara ise kan dondurucu. Şehir, Hatay’dan sonra en fazla yıkımı yaşamış. Buna rağmen “geç fark edilmiş”. Bunun nedenini sorduğumuzda ise, sonrasında görevden alınan valinin İçişleri Bakanlığı’na çok fazla yıkım olmadığı yönünde önbilgi vermesinden kaynaklandığı yanıtını alıyoruz.

Yine yurttaşların iddiasına göre Adıyaman’daki yıkımın büyüklüğü, Şanlıurfa’daki yetkililerin uyarısı üzerine fark ediliyor. Benzer bir “yanlış vali bilgilendirmesini” Hatay Valisi’nden de anımsıyoruz. Bunu dinlerken adını vermek istemeyen bir yerel yönetici şu tepkiyi veriyor Adıyaman Valisi için: “Kendi kaldığı ev bile hasar alan bir insan bunu nasıl ve neden söyler?”

Adıyaman, yıkım açısından Hatay’ın devamı gibi. Çadır yoğunluğunun da fazla olduğunu belirtmekte fayda var. İnsan yapısı olarak diğer deprem illerine göre daha muhafazakar olduğunu anlamak da zor olmuyor. Bu konuda dolaylı bir kıstası belirtelim.

Yıkılan şehirlerin duvarlarında deprem sonrası yazılar var. Yer yer eleştirel, yer yer hüzünlü içerikler. Yalnızca Adıyaman’da “Allah var gam yok”, “Hüküm yalnız Allah’ındır” biçiminde duvar yazıları var. Kim bilir, belki de bu yazılar, Adıyaman ile özdeşleşen tarikat yapılarının olası tepkilere ön alma yöntemlerinden birisidir… 

DONDURUCU SOĞUKTA CAN PAZARI

Kent uzun süre unutulmuş, -20 civarındaki dondurucu hava da şartları daha da yaşanılmaz kılmış. Birçok yapının kötü zemine yapılmasının etkisi büyük. Örneğin çarşıdan geçen bir sokak var, kaldırımından su çıkıyor, kaynak var. Sokağın hizasındaki tüm evler sağlı sollu yıkılmış. Bir esnafın tepkisi gayet öğretici: “Uzun uzun araştırmaya da gerek yok. Adının başında ve sonunda ‘dere’ geçen mahallelerden zemini anlarsınız!”

Akşamında çadırkentte kalıyoruz. Farklı görüşlerde olsanız da kaygıda birlik insanları birbirlerine yakın ve samimi kılıyor. Bir süre sonra daha açık paylaşım oluyor. Çadırkentte muhazafakar bir ekiple sohbet ediyoruz. Onların da dediklerine göre birçok ekip oradan çekilmiş, aslında onlar da planlarını benzer bir zaman diliminde dönmek üzerine yapmışlar ama herkes çekilince geri dönmeye çekinmişler.

Arama kurtarma özelliği de olan ekip enkazlara cesurca girmiş. Bu sırada ölürlerse şehit olacağını düşünmelerinin payı da var. Bunu da saklamıyorlar. Onlar da AFAD’a karşı eleştireller. Belirli bir yaşın üstünde olup da fiziken yeterli olmadıkları halde sahada görevlendirilen kişilere tepkililer. Öte yandan çok genç, deneyimsiz insanların yetkili pozisyonlara getirilmesini de doğru bulmuyorlar. Bu iki durumun da sahada yarattığı mağduriyetleri örneklendiriyorlar. 

“GÖRDÜĞÜMÜZ DURUM ZORUMUZA GİDİYOR”

Bulunduğumuz çadırkentte Türkler ve sığınmacılar beraber yaşıyor. Beraber ama ayrı ayrı bölümlerde. Türkler ve Suriyeliler arasında gerginliklerin fazlalığından ötürü. Ekibin yetkilisi şu enteresan tespiti yapıyor: “Türkler belki de çadırı kaybetme korkusu belki de misafir olduğunu düşündüğünden tek bir çivi bile çakmıyor çadıra. Ancak sığınmacılar çadırlarında geri dönüşü olmayan değişimler, tahribatlar yaptıkları gibi çadır alanlarının dışına çıkacak eşya kullanımına da yöneliyorlar.” O sırada birisi gelip polisi soruyor, uzakta kalan çadırların orada bir sorun olduğunu belirterek. Biz de gidiyoruz ne olduğunu anlamak için. Sığınmacıların olduğu bölgede bir asayiş olayı…

 

O sırada aynı yetkili, “Size dediğimi kendiniz gözlemleyebilirsiniz. Şu önlerinde halıların, koltukların konduğu çadırlar, sığınmacıların kaldığı çadırlar” diyerek işaret ediyor bölgeyi. Dediğimiz gibi ekip aslında gayet muhafazakar, konuya öncelikle “ümmetçi” gözle bakıyor.

Buna rağmen bu hassasiyeti biraz anlamaya çalıştığımızda da “kendi insanımızın misafir, sığınmacıların buranın sahibi gibi davranması zorumuza gidiyor, kendi insanımızı da mağdur ediyor” diyorlar. Öte yandan onlar da liyakatsizlikten mustarip ve onlar da askerin en başından beri sahada olmasının çok fayda sağlayacağı konusunda kamuoyu ile hemfikir…


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler