Ege, Akdeniz ve sığınmacılar!

KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı...

Yayınlanma: 01.11.2023 - 13:59
Ege, Akdeniz ve sığınmacılar!
Abone Ol google-news

Resimde görünenler İzmir-Dikili’den karşıdaki Midilli adasına bot, motorlu kayıkla geçmek isterken ya da yola çıkmaya hazırlanırken Türkiye Cumhuriyeti görevlileri tarafından kurtarılmış, korumaya alınmış insanlar için yapılmış bir toplama yeri (25.09.2023).

Dünyanın her yerinde olduğu gibi derme çatma bir sığınak.

Onlara mülteci, sığınmacı, muhacir, kaçak göçmen, düzensiz göçmen de deniyor.

Muhtemelen insan tacirlerinin yönlendirmesiyle, hayatlarını büyük tehlikeye atarak, yollarda kaybolmayı, yok olmayı göze alarak yola çıkmışlar

Ege’nin soğuk sularında ya denize düşüp boğulacaklardı ya da hiç istenmedikleri Orta Avrupa’ya gitmek umuduyla karşı kıyıya ulaşacaklardı.

Neden bu insanlar hayatları pahasına böyle tehlikeli yolculuklara cesaret ederler?

Bile bile istenmedikleri yerlere göçmek isterler?

Elbette zorlandıkları için, bazen de zorla.

Ya iç savaşlarda, saldırılarda öldürülecekler ya da baskı ve zulüm altında, yokluk, açlık içinde yaşamaya mecbur bırakılacaklardı.

Yerinden yurdundan kop, bildiğin çevreden uzaklaş, arkadaşlarından, komşularından, akrabalarından ayrıl!

Evini, bahçeni, tarlanı, dükkanını bırak, yollara düş.

Anıların, yaşanmışlıkların geride kalsın.

Belki de kimliğin!

Olağan koşullarda akıl almaz bir durum bu.

***

Ola ki sığınmacılar istedikleri ülkelere ulaştılar, o yerlerde durum daha da vahim.

Gittikleri ülkeler fakirse kimse ekmeğini, işini, yaşama ortamını onlarla paylaşmak istemiyor. 

Çoğunun kendilerine yiyeceği az.

Zengin Avrupa ülkelerinde ırkçılar zaten onlara düşman.

İnsanları tenlerinin rengine, gözlerinin şekline, kültürlerine göre ayırıyorlar.

Bütün bunlar insanlığın en büyük erdemlerinden biri olan insanlar arasındaki dayanışmayı, hoş görüyü siliyor.

Çünkü, ortada Emperyalizm denen “tek dişi kalmış canavar” var.

Bu demir yumruklu güç, çeşitli biçimlerde sığınmacıların ülkelerini; Afganistan’ı, Suriye’yi, Irak’ı, Orta Afrika’yı, Filistin’i darmadağın etti.

Büyük tekelci şirketler, silah tüccarları sahip oldukları varsıllığı kimseyle paylaşmak istemiyor.

Servetini ve gücünü arttırmak, sürdürmek için halkları birbirine kırdırıyor.

Canlara kıyılıyor, evleri başlarına yıkılıyor.

Doğal kaynaklarına, topraklarına el koyuyor.

Ne yapsın insanlar?

Foto: Coşkun Aral

***

Doğu Asya’da, Bengladeş’te Arakanlı mültecilerinin durumu da aynı, felaket!

Güney Amerika, Kolombiya’da Venezüellalı mülteciler bir diğer yara?

Orta Afrika Cumhuriyetinden kaçanlar Kongo’da!

Ya Polonya’daki Ukraynalılar!

Daha iyi bir hayat umuduyla ABD’ye girmeye çalışan Meksikalılar, Orta Amerikalılar.

Büyük acılar yaşanıyor Dünya’da.

Yine Afrika’daki etnik çatışmalarda ülkesinden kaçamayan, komşu Zaire’ye sığınamayan 800 bin kişi öldürülmüş.

Ve buralardan kaçan insanlar canları pahasına Avrupa’ya, ABD’ye ulaşmaya çalışıyor.

Ne zor durumlar bunlar!

İnsanlık adına ne utanç verici!

İşte bu nedenle, can güvenliklerini sağlamak, karınlarını doyurmak, çocuklarına bir gelecek umuduyla ölüm yolarına düşüyor insanlar. 

Olağan koşullarda kim yerinde yurdundan ayrılmak ister ki?

Foto: Coşkun Aral

***

Anadolu binlerce yıldır bu tür savaş mağdurlarına sığınak oluyor. Çok eski zamanlardan beri.

Yakın tarihimizde “93 Harbi” ile Tuna boyundan kaçıp gelenler, Kafkasya’dan Çerkez göçleri, 1912 Balkan Savaşıyla topraklarını terk edip gelenler hep can kaygısıyla yurtlarından ayrıldılar.

Mübadele ile karşılıklı Türk-Yunan göçleri ise eşi görülmemiş bir siyasi işlemdi.

Son yıllarda ise durum farklı.

ABD’nin hemen güney sınırlarımızın ötesinde, Afganistan’da, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, Filistin’de karıştırdığı işler ülkemizi de derinden etkiliyor.

Bölgemizde yaratılan savaş ortamı binlerce insanı topraklarından kopardı, koparıyor. 

Birçok sığınmacı, mülteci, düzenli düzensiz göçmen ülkemize yöneliyor.

TC. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya 13.09.2023 günü yaptığı açıklamada, resmi rakamlara göre; Türkiye’deki geçici koruma altındaki Suriyeli sayısının 3 milyon 293 bin 934, ikamet izni ile kalanların 1 milyon 213 bin 143 olduğunu bildiriyor.

Suriyeliler dışında, diğer ülkelerden (Afgan, Iraklı, Afrikalı) gelen uluslararası (kurallara göre) koruma kapsamında kalanların sayısı ise 290 bin 516.

Yani Türkiye’deki toplam “düzenli göçmen” sayısı resmi sayılara göre 4 milyon 797 bin 593…

Neredeyse Türkiye nüfusunun yüzde 5’i.

Bunlarla beraber, bugüne kadar 75 bin 442 “düzensiz göçmen”in (geldiği ülke için uluslararası kurallara göre hakkı olmayan) yakalandığı, bunların 32 bin 563’ünün sınır dışı edildiği, diğer düzensiz göçmenlerin sınır dışı işlemlerinin ise devam ettiği belirtiliyor.

Bir de ülkemize yasa dışı girmiş, sayısı bilinmeyen, kayıt altına alınmayan binlerce insan var.

Foto: Coşkun Aral

***

Yakın coğrafyamızda Türkiye dışında Avrupa’ya da göç akın akın sürüyor.

Kara ve deniz yoluyla Yunanistan ve Bulgaristan’a sığınmak, Kuzey Afrika’dan İtalya’ya, İspanya’ya gemek isteyenler engeleri aşmaya çalışıyor.

Son zamanlarda, 2023 ortasında, Avrupa’daki mülteci sayısının 7 milyonu geçtiği söyleniyor.

Yani Türkiyedeki kayıtlı mülteci sayısı neredeyse tüm Avrupa’dakinin yarısı.

Üstelik Avrupa artık daha fazla sığınmacı istemiyor.

Ya Türkiye ne yapsın.?

Hükumet bütün bu mültecilere Türkiye Cumhuriyetinin harcadığı paranın 50 milyar dolar olduğunu bildiriyor.

Muhalefet ise bu rakamın 250 milyar dolara ulaştığını ileri sürüyor.

Avrupa mümkün olduğu kadar çok mültecinin Türkiye’de kalmasını, kendi ülkelerine gelmemesini istiyor.

Bunun için bugüne dek Türkiye’ye, proje karşılığında 6 milyar Euro verildiğini/vereceğini bildiriyor.

Bütün bunlar derde derman elbette değil!

Peki bu kaotik ortamda ne olacak?

Dikili-İzmir-Mülteci Barınma Yeri

****

Son günlerde Filistin ve İsrail’de yaşananlar bu durumun vahametini arttırıyor.

İnsanlar kaçırılıyor, evlerin, hastanelerin üzerine bombalar, füzeler yağıyor.

Analar, babalar, gençler, çocuklar ölüyor.

Koca kentler yerle bir ediliyor.

Büyük Devlet güçleri ortamın sakinleşmesine yardımcı olacaklarına Akdenizi uçak gemileri, savaş botlarıyla dolduruyor.

Tehditler, savaş çığlıkları yükselip gidiyor.

Sanki ölüm meşrulaştırılıyor.

Ve insanlar ölümden, kaçmak için yollara düşüyor.

Mülteci, sığınmacı, göçmen oluyor.

Foto: Sergey Ponomarev

*****

Elbette bu sorunlar bir gün de oluşmadı, bir gün de de bitmeyecek.

Emperyalizmin durduğu, duracağı yok!

Kapitalizmin evrilmiş bir üst aşaması olarak daha çok kar, daha çok kazanç için savaşları kışkırtacak.

Pazarını genişletecek ve koruyacak. 

Yoksul ülkelerin kaynaklarına, ekonomik değerlerine el koyacak,  işgücünü bedavaya emecek,

Elde ettiği yüksek gelirinin bir kısmını yerli işbirlikçilere bırakacak, Emperyalizmin merkez ülkelerinde kendi halkına göreceli dağıtarak çoğunluğu susturacak, bu duruma razı edecek.

Savaştan/ölmektan ve yoksullaktan kaçan insanlar da zengin ya da savaşın olmadığı ülkelere  sığınmaya çalışacak.

Yeni gelenlerin sayıca artmasıyla kendi işlerinin tehlikeye girdiğini düşünen, kültürel farklılıkları hoş hörmeyen toplumun farklı kesimleri bu sığınmıcaları istemeyecek, tepki gösterecek.

Bir yandan sığınmacılara yardım, merhamet bir yanda istemezlik, karşıtlık.

Dünyamız son yıllarda bu paradoksu yaşıyor.

Ne trajik!

Filistin

***

Peki ne yapmalı?

Öncelikle “barış” kavramı bilinçlere kazınmalı.

Var olan çelişkiler uzlaşmazsızlıktan çıkarılıp uzaşılır hale getirilmeli. 

Var olan sorunlar karşılıklı görüşmeler ve anlayışla çözülmeli.

Savaşsızlık, çatışmasızlık sözde kalmamalı.

Herkesin kendi ülkesinde mutlu olması için ortam yaratılmalı.

Zengin ülkeler kendi üretim fazlalarını yoksul ülkelerle paylaşmalı.

Onların da barış içinde kendilerine yetecek duruma gelmelerine yardımcı olmalı.

Çevrenin korunması ve iklim değişikliği sorunlarına karşı ortaklaşa davranılmalı.

Böyle davranmayan ülkeler toplumsal güçler tarafından tecrit edilmeli.

Dünya halkları Emperyalizmin yarattığı melanetlere karşı ayakta olmalı.

Filistin

***

Bunlar gerçekleşir mi?

Geçici önlemler çözüm olur mu?

Ege Denizi ve Akdeniz bir ölüm çukuru, Dünya bir savaş ve yoksulluk alanı olmaktan çıkarılır mı?

Bu yönde davranmak için insanlığını daha alacağı çok yolun olduğu görünüyor.

Oysa evrenin bu eşsiz gezegeninde, Dünya’da barış ve dostluk içinde yaşamaktan başka var olma yolu yok. 

Umut var mı?

Tabii ki var!

Bireysel ve toplumsal çaba gerek!

Tarih böyle sorunlu ortamların sonsuza değin sürüp gitmeyeceğinin örnekleriyle dolu.!

Sefa Taşkın 

01.11.2023

Bergama-İzmir


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler