Sit alanları ve kıyılar lüks çadır tesislerine açılıyor!

Lüks çadır tesislerinin orman vasıflı alanlar dâhil hazine taşınmazları ile tescili mümkün olan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde yapılması için imar planı şartı kaldırıldı.

Yayınlanma: 26.03.2024 - 17:55
Sit alanları ve kıyılar lüks çadır tesislerine açılıyor!
Abone Ol google-news

Yönetmeliğin 2022 tarihinde yayınlanan versiyonunda imar planı şartı zorunluyken 13 Ocak’taki değişiklikle imar şartı kaldırıldı. Kültür ve Tabiat Çevre Kurulu’nun olur vermesi artık yeterli.

TMMOB Şehir Planlamacıları Odası, yönetmeliğin imar şartı aranan ilk versiyonuna itiraz etti ancak 23 Ocak’ta yönetmelikte revizyona gidilerek imar şartının kaldırıldığı versiyonu Resmi Gazete’de yayınlandı.  Oda, Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle yürütmenin durdurulması istemiyle dava açtı.

“BU İHALELERE KARŞI UYANIK OLSA İYİ OLUR”

Şehir Planlamacıları Odası Antalya Şube Başkanı Funda Yörük, yönetmeliğin yeni versiyonuna da dava açtıklarını belirterek, “İmar planı kamuoyunda yapılaşmaya izin veren plan gibi algılanıyor, imar planı tamamen yapılaşmayı engelleyen bir plan da olabilir. İmar planı olmayan yerlerde kaçak yapılaşma oluyor. Yasaları ekarte etmek için böyle bir yola gidiliyor. Yakında bu alanlara yönelik kiralama ihaleleri göreceğiz. Antalya’da her ilçe bu ihalelere karşı uyanık olsa iyi olur” uyarısını yaptı. 

“DOĞA EN BÜYÜK LÜKSTÜR”

Gazipaşa’dan Kaş’a kadar devam eden 640 km’lik sahil şeridi boyunca yer alan Side, Phaselis, Olympos, Adrasan, Çıralı, Kekova, Patara gibi antik kentlerin bu yönetmelik ile tehlike altında olduğunu belirten  Yörük, yasada geçen ‘lüks’ kavramını da ‘lüks’  problemli bir kavram haline geldi, lüks rezidans, lüks otel yaptık, çadırın da lüksü olmasın, doğada lüks aranmasın, doğa en büyük lükstür” sözleriyle değerlendirdi.  

Yönetmelikteki değişiklikle ilgili görüşünü aldığımız Türkiye Ormancılar Derneği Antalya Şubesi üyesi Prof. Ufuk Coşgun, bu yönetmelik ile milli park ve sit alanlarına da lüks çadır tesisi yapılabileceğini savundu.

Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kapsamına alınmasından sonra kurul yapısında ve alacağı kararlarda kamu gücünün artmasıyla özerkliğini yitirdiğini öne süren Coşkun, ormanlarda ve sit alanlarında bu tesislere kurul tarafından olur verilmesinin önünde oluşabilecek engellerin kalktığını öne sürdü. Coşgun imar planı konusunda da Büyükşehir Belediyeleri’nden gelebilecek engelleme riskinin de bu değişiklikle önüne geçildiğini, seçimlerden sonra bu tür tesislerin yapımına yönelik girişimlerin başlayabileceğini söyledi.

“BU YÖNETMELİKTE KAMU YARARI DEĞİL, TESİSİ İŞLETECEK OLANIN YARARI VARDIR”

Doğal kaynakların kullanımının kamu yararının ötesinde yüksek kamu yararı kavramı kapsamında düzenlenmesi gerektiğinin önemine değinen Coşgun “Kamu yararı, bilim insanları tarafından farklı, karar vericiler tarafından farklı algılanıyor. Doğal kaynaklardan bazı kişi ve grupların yararlanarak hizmet sunması da kamu yararı olarak algılanıyor.  Turizm geliri bir kamu yararıdır kuşkusuz ama burada “üstün kamu yararı” söz konusu. Biz tabi istihdam anlamında hem de ülkeye döviz ya da ekonomik katkısı anlamında turizm gelirlerini yadsıyamayız. Şu anki ekonomik kriz koşullarında turizm gelirlerini maksimize etmek son derece gereklidir. Turizm geliri nereden sağlanacak ve ne düzeyde kamuya yansıyacak? Bu  tesislerden sağlanan gelirin turizm gelirlerine oranı doğayı riske atmaya değecek düzeyde midir? Gerçekten turizm için katkısının yüzde 1 veya 2’yi bulacağını sanmıyorum.  Bu tesislere izin, yüksek kamu yararına değil, bu tesisleri yapmayı düşünenlerin ekonomisine yarar sağlayıp katkı yapacaktır” dedi. 

“BU TESİSLER ORMAN YANGINLARI RİSKİNİ ARTTIRACAKTIR”

Yönetmelikte yer alan tesisin kurulma şartları ve denetim konusunda da endişelerini dile getiren Coşgun, “Yönetmeliğin 5. Maddesinde 20 fıkra yer alıyor. Çadır sayısı, aralarındaki mesafe, atık suyun bertarafı, tesis yapımında kullanılacak malzemeler gibi. Bütün bunları dikkate aldığımızda 5. Maddede ciddi bir doğaya yönelik hassasiyet olabileceğini algılıyorsunuz.  Ancak birinci derece sit alanı olan ve yılda 1 milyon kişinin rafting yaptığı  Köprülü Kanyon’da denetimler sonucu koşulları yerine getirmeyen tesislere 2003 yılında yıkım kararı verilmişti. 20 yıl geçti ve hiçbiri yıkılmadı. Kağıt üzerindeki vurgularla yaşam pratiğinde karşılaştıklarımız birbiri ile örtüşmüyor” dedi. 

“TÜRKİYE’DE YASAL YOLLA YOK EDİLEN ORMAN ALANI YANGINLA YOK OLANDAN FAZLA”

Orman yangınlarının Türkiye’de yüzde 95’ninin insan kaynaklı olduğunu hatırlatan Coşgun, orman ve sit alanlarına kurulacak lüks çadır tesislerinin aynı zamanda orman yangınları riskni arttıracağını söyledi.  Coşgun, 2004- 2020 yılları arasında  yasal yollarla orman alanlarının ormancılık dışında amaçlara tahsisiyle kaybedilen alanlar orman yangınlarıyla kaybedilen alanlardan yüzde 219 oranında daha fazladır. 


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon