Sevgiyi ve ülkeyi hak etmek

26 Şubat 2023 Pazar

Sevgili,

İnsanlar genelde sevgiyi bulmak için çaba harcarlar da ondan sonrasının üstünde pek durmazlar. Şimdi “Ondan sonrası da ne” diye sorduğunu duyar gibi oluyorum. Ondan sonrası onu, yani sevgiyi hak etmek, elinde tutabilmektir. İşin güç tarafı da buradadır ve nice nobran âşık, bunu beceremediğinden elinde solmuş çiçekler, “Bir gün gibi gidiverdi aşk” diye gidenin arkasından bakakalır... Yaşamımın daha hödük yıllarında sevgilim benimle oturduğuna, hâlâ benimle güldüğüne göre demek ki onu hâlâ hak ediyormuşum diye düşünürdüm. Hatta korkarım hak etme sorusunu gündeme getirmezdim bile. O zamanlar, güneş kokan teniyle, başının çevresinde kovan etrafındaki arılar gibi saçlarıyla, zemberek gibi yürüyüşüyle, tüm çevreyi neşeye boğan gülüşü, kırılgan duruşuyla sevgilinin her gün yinelenen bir mucize olduğunu anlayıp bu tür soruları soranlardan değildim. Hem zaten sorsam da sevgilinin zedelemekten sakındığının benim sevdam olmaktan çok kendi sevgisi olduğunu anlamaktan çok uzaktaydım. 

Daha henüz Pirandello’nun kahramanı ile karşılaşmış ve ölen annesinin ardından artık kendisi için endişelenecek, meraklanacak, kimsenin kalmamış olmasına ağlayan oğlun gözyaşlarında kendine duyulan sevdanın bulunduğunu, oğlun anaya değil kendine ağladığını da görmemiştim.

***

Ama artık ortada ne yer ne yâr kaldıktan sonra sevgiliye ve sevgiye layık olmak gerektiğini sonunda öğrendim.

Son büyük depremin ardından, nobran bir vurdumduymazlıkla yaklaştığımız ülkemizi, yurdumuzu “hak etmemiz” gerektiği çokça yazılıp çizilmeye başlandı. Geçen mektubumda, “Bir Gün, Gece” adlı yapıtında ihmalkârlığımızla İstanbul ile birlikte bütün bir ülkeyi kaybetmemizin öyküsünü anlatan Mine Kırıkkanat, “Bir Hıristiyan Masalı” adlı eserinde de yine bu layık olma motifine takarak, “Türkler kodlarının belleğini kaybettiklerinden İstanbul’u da ellerinden kaçırmak ihtimaliyle karşılaştılar” diyordu.

“Bu vatanı, bu güzelim İstanbul’u hak ediyor muyuz” sorusunu soran biri olarak dostum Mine Kırıkkanat’ın endişesine katılıyorum. Allah’tan ki İstanbul’un vandal enkaz dikiciler tarafından nasıl yağma edildiğini düşünürken aklıma Sait Faik geldiğinde yine de hak ediyoruz diyerek teselli buluyorum.

Son deprem başta Hatay olmak üzere bu vatana layık olmama tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzun hatırlatılmasına vesile oldu.

***

Cumhuriyetin, sübjektivist, ırkçılıktan uzak, demokratik ulusçuluğunun ve de ulus devlet kavramının önderlerinden Ernest Renan da bir ruh olan ulusun, bir toplumun bir arada yaşama ve el ele ortak bir geleceğe yönelme isteğinin eseri olduğunu söyleyen öğretisinde bu hak etme kavramına gönderme yapar.

Bir ulusun, bir arada yaşamak ve ortak yarınlar inşa etmek konusundaki irade birliği olduğundan söz eden Ernest Renan şöyle der:

“Bir ulus her gün yenilenen bir plebisittir”. 

Burada bu birliktelik adeta her gün zımni olarak yeniden onaylanıyormuş gibi bir ifade var.

Ulus devletin kuramcısı, bir kader ve ülkü birliğini oluşturmakta toplumların yaşadıkları ortak zaferler kadar, hatta ondan da çok, büyük ortak acıların da önemli bir rol oynadıklarını söyler.

Biz de son olarak bu büyük depremde, büyük bir ortak acının insanlarımızı çağdaş Aydınlanmacı bir toplumda bir arada yaşamak ve ortak yarınlarımızı el ele kurmak üzere gerçekleştirdiğimiz yepyeni bir birlikteliğin temellerini atmaktaydık.

Depremin yıkıntılarının arasından tırnaklarıyla kazıyarak, yarının aydınlık, eşit, özgür Türkiyesini çekip çıkaranların çabalarına çok şey borçluyuz.

Onlar çabalarıyla bu vatanı hak ettiğimizi bütün herkese karşı ilan etmektedirler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları