Ya deprem olaydı

01 Şubat 2022 Salı

Temel traktörüyle tarladan eve dönüyor. Yolda rastladığı Dursun “Beni de aşağı götürüver” deyince, arkada Fadime’nin de içinde bulunduğu römorku gösteriyor. Dursun atlıyor, bir minval böyle gidiyorlar. Tam Temel “Bizimkiler arkada ne yapıyorlar acaba?” dediğinde, virajı alamıyor, devriliyorlar. Temel telaşla römorka seyirtince bir de ne görsün? Fadime ile Dursun’un aralarından su sızmıyor.

Dursun, Temel’i görür görmez sağ elini yumruk yapıp römorkun tahtasına vurup pişkin pişkin sırıtarak:

- Sus sus! demiş, verilmiş sadakamız varmış, ya mazallah gözüne gireydi!

İstanbullular, bir hafta kara teslim oldu. Daha doğrusu kar bütün Türkiye’yi teslim aldı. Ama Babıâli’de tuhaf bir alışkanlık vardır. Türkiye’de yer yerinden oynasa bir şey olmaz da İstanbul’a kar yağınca memlekette kış gelir. Bu defa da öyle oldu; gelişi saati saatine, dakikası dakikasına günler önceden belli olan kar da İstanbul’u felç etti. 

***

Sonra skandallar birbirini izledi: Dünyanın en büyüğü olduğu ilan edilen “herkesin kıskandığı İstanbul Havalimanı”, oranın ters rüzgârları kalkışlara el vermediğinden hava trafiğine kapatıldı. Ünlü ters rüzgârların hava trafiği açısından tehlike oluşturacağı konusunda uzmanlar uyarmışlardı ama kimse kulak asmamıştı. Kimi uçaklar alana indikten sonra 9 saatte aprona yanaşamadı. İniş kalkışlara kapatılmış, ulaşım sorunları çözülmemiş havaalanında mahsur kalan yolcular gösterilere başlamışlar, çarnaçar, aç susuz, kendilerine verilmiş kartonların üzerinde yere yatmışlardı. Kapalı karayolundan İstanbul’a gelemeyen Ulaştırma Bakanı, hava trafiğine kapalı İstanbul Havalimanı’na değil de saat gibi tıkır tıkır çalışan Atatürk Havalimanı’na iniş yapmıştı.

İktidar, olumsuz hava koşullarının aksattığı trafiği sağlamak ve hizmetlerin vatandaşa ulaşmasının önündeki engelleri kaldırmak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hizmetlerinin halka ulaşmasını sağlamak yerine, bunları baltalamayı yeğlemiş, vatandaşa hizmet götürülmesini engellemeye çabalamış, yardım önerilerine olumsuz karşılık vermişti. Devlet, hangi önlemlerin alınacağını, nasıl uygulanacağını saptayacağı toplantılara 20 milyon İstanbullunun temsilcisi İBB Başkanı’nı çağırmamış, hizmet ve yardımların nasıl koordine edileceğini düzenleyecek yerde, İBB’nin hizmet ve çalışmalarını sabote etmeye çalışmış ve Ekrem İmamoğlu’nun çalışmalarının sonunda İngiliz Büyükelçisi ile yemek yemesini propaganda aracı olarak kullanmak üzere, devlet kuvvetlerini seferber etmişti.

Devlet, olumsuz hava koşullarıyla mücadele edeceği yerde İBB ile mücadeleyi yeğlemiştir.

Böylelikle, Türkiye’nin yönetimi İstanbul’da hukuksuzluğa, baskıya yenilmiş; keyfilik, tek adamlık, kural tanımazlık, yolsuzluk, cehalet, vurdumduymazlık çukuruna batmış ve orada düzen ile birlikte boğulmuştur.

Bu görüntüyü izlerken hep gözümün önünde Dursun’un kirli yeşil, irin sarısı sırıtışıyla “Sus sus verilmiş sadakamız varmış ya gözüne girseydi” demesi geliyor. 

Yıllardır uzmanlar uyarıyor, herkes Marmara ve dolayısıyla İstanbul’un büyük bir deprem ile yerle bir olacağını anlatıyor, kentsel dönüşümün, her türlü önlemin alınmasının şart olduğu söyleniyor. Hep kös dinleniyor, bir şey yapıldığı yok. Kara teslim olup düzenini batıran toplumun bir de bu kafayla depremle karşı karşıya kaldığını düşünün! Batarız alimallah...

Ama kimsenin umurunda değil. En akıllı ve yeteneklilerimiz, kaleme sarılıp doğacak olan sonucu gözler önüne seriyorlar...

Örneğin Mine Kırıkkanat, “Bir Gün, Gece”de üst üste gelen iki deprem ile yıkılacak, giderken Türkiye’nin bağımsızlığı ve varlığını da birlikte götürecek olan İstanbul’un akıbetini tüyler ürpertici bir açıklıkla gözler önüne serdi. Ama Mine de bu kitaptan kazandığı para ile tuttu, İstanbul’un göbeği Cihangir’de bir daire aldı. Düşünün en akıllımız buysa, bu kafayla bir de deprem olaydı. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları