Kuyu dibinde olmak

22 Mayıs 2024 Çarşamba

Zulüm durmaksızın her biri bir öncekinden daha acımasız, daha insanlık dışı yöntemler bulmaktan, kötünün daha kötüsünü icat etmekten vazgeçmiyor, usanmıyor, utanmıyor.

F tipi ve çeşitli tiplerde cezaevleri derken şimdi en “yeni”sini, en zalimce, en insanlık dışı olanını buldular: “Kuyu tipi” ya da kuyu dibi cezaevi.

Yazının başlığı “kuyunun dibinde ölmek” de olabilirdi.

Çünkü bu tip “cezaevi”nin amacı cezalandırmak değil, aynı anda bedeni ve ruhu, öncelikle de ruhu öldürmektir.

Konuyu bir cezaevi mektubundan öğrendiğimde ürpermiştim.

Tek başına bir mezar hücredesiniz. Havalandırma diye çıkarıldığınız yer ise hücrenin bitişiğinde bir kuyu. Yukarıda, ulaşılmaz bir uzaklıkta, dibinde olduğunuz bir kuyudan dürbünle bakıyormuş gibi görülebilecek kadar küçük bir gökyüzü parçası.

Bunları yazarken kalbim duracakmış gibi içim daralıyor.

Bu nasıl bir cellatlık, nasıl bir acımasızlık, kötülükte nasıl bir ustalaşma, nasıl bir insan ve insanlık düşmanlığı.

Hedefinizde olanlar ise caniler değil (Kaldı ki bir caniye bile bunu yapılmasını istemem), çoğunlukla gepgenç çocuklar, örneğin Grup Yorum üyeleri, ülkemiz özgür olsun isteyen genç kızlar, öğrenciler, öğretmenler...

***

Birkaç gün önce Tayad’dan ziyaretime gelen arkadaşlar birkaç tane de broşür-kitapçık getirdiler. Bunlardan biri “Kuyudibi Hapishaneler İmha Merkezleridir” başlığını taşıyor. İçinde çeşitli çizimlerle, egemenlerin icat ettikleri bu zulüm hanelerin nasıl insanlık dışı, hiçbir canlının içinde yaşayamayacağı kafesler oldukları gösteriliyor. Bunların “tecrit içinde tecrit” suçu olduğu, amacın devrimcileri tecrit kuyularında imha etmek olduğu bildiriliyor. Gelen arkadaşlardan Bolu F tipi hapishanesinde bulunan Nurettin Kaya’nın 17 Mayıs Cuma günü itibarıyla ölüm orucunun 211. gününde olduğunu, yine aynı tarih itibarıyla 1 No’lu Erzurum Dumlu hapishanesindeki Cemil Kurt ve Alişan Gül’ün süresiz açlık grevinin 69. gününde olduklarını öğrendim. Ülkemizde cezaevi adları, A’dan Z’ye alfabenin bütün harflerini kapsama hedefinde ilerliyor. Egemenlerimiz bununla da övünebilir.

***

Sözünü ettiğim kitapçıklardan bir başkası “Hasta Tutsaklara Özgürlük” başlığını taşıyor. Öğretici bilgilerle dolu bu çok önemli kitapçıktan örnek olarak ürpertici bir cümle alıntılayayım: “Kalp krizi anında ülkemizde hayatta kalma oranı yüzde 1’in altındadır. Hapishanelerde ise kalp hastalarının yaşama şansı yoktur. Çünkü bir erken müdahale ihtimali yüzde 0’dır.”

Bir hasta tutsağın, aslında sağlık nedenleri ile tahliye edilmesi gereken tiyatro sanatçısı Eren Odabaş’ın yarın (23 Mayıs Perşembe) saat 14.45’te İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde duruşması var. Başta sanatçılar ve örgütleri olmak üzere aydınlarımız dayanışma için orada olmalıdır. Sevgili Eren’e, dayanışma duygularımı, sağlık dileklerimi, sevgilerimi gönderiyorum.

***

Atatürkçü, yurtsever generallerimiz artık özgürler. Bu, son günlerde yaşadığımız bir sevinçtir. Laiklik ve Cumhuriyet düşmanı egemenlerin onlara ve ailelerine (hepimize) yaşattıkları acılar, tarihe silinmez harflerle yazılmıştır. Şimdi olması gereken, hakkıyla kazanılmış yüce rütbelerin ve gasp edilmiş özlük haklarının bir an önce, evet bir an önce iadesidir. Bu da sadece istemekle değil, “Hak verilmez, alınır” kuralı gereğince hak edileni almak için yapılması gereken her ne ise yapılmakla başarılabilir. Şimdi herkes, bu konuda üzerine düşen görev ne ise yerine getirmelidir.

***

Kobani davası adı verilen ve hukukla ilgisi bulunmayan yargılamalarda barışçı Kürt aydınlarına vicdan kabul etmez cezalar yağdırıldı. Yapılan şey ülkeye kötülük, barışçı olmayan girişimlere haklılık kazandırmaktır. Egemenlerin sınır tanımaz kötülükçülüğü, önünü görmezliği burada da kendini gösteriyor. Amaç bütün bir ülkeyi kuyu dibi/kuyu tipi cezaevlerine tıkmak ve nefessiz bırakarak yok etmek midir?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hayvan sevmemek 17 Temmuz 2024

Günün Köşe Yazıları


En Çok Okunan Haberler