Aydın Engin

Cumhuriyet’ten Şikâyetçiyim

11 Aralık 2014 Perşembe

Ey okur!..
Ey Cumhuriyet’e döndüğümde, “Bu herif de nerden çıktı” diye hayıflanan ya da “Aaa, iyi ki geldi” diyen okurlar!
Sizlere bu gazetenin yönetimini şikâyet ediyorum. Çünkü beni çok çalıştırıyorlar. Gazeteye geldiğimde, “Abi korkma, haftada dört gün Tırmık yazacaksın, hepsi o kadar” demişlerdi. Ama sonra İcra Kurulu’ndan Genel Yayın Yönetmeni’ne, Genel Yayın Koordinatörü’nden Yazıişleri Müdiresi’ne sinsi taktikler uygulamaya sokuldu. Mesela “Alevi dizisi yapıyoruz, sen de Karadeniz kıyılarındaki Alevilerle konuşsan da diziye katkı sunsan” dediler. Karadeniz’de kıyı dedikleri 100 metre, bilemedin 200 metre. Ondan ötesi dağ, tepe, bayır, yılan gibi kıvrılan köy yolları. Karadeniz Alevileri de hep o dağ köylerinde yurt tutmuşlar. Bu yaşta çık in, bir daha çık, yine in... İçim dışıma çıktı. Belimin ağrısından duramaz oldum.
Neyse bunu savdık derken bu defa da “Abi yazıişleri toplantısına katılsan, yüksek fikirlerinden istifade etsek” diye gaz verdiler. Bunca yılın deneyimi boşunaymış. Gazı yuttum. Sahiden değerli fikirlerim var sandım ve yazıişleri toplantılarına katılmaya başladım. Sabah toplan. Öğlen toplan. Akşamüstü yine toplan. Hayat toplantıya döndü. Kaytarmaya kalktığımda “Abi geliyorsun değil mi toplantıya” diye taciz telefonları birbirini izliyor. Odamda, masa başında oturup ciddi işler yapıyormuş dümenine yatıp sudoku oynarken mecburen kalkıp toplantıya...
Anlıyorsunuz.
Bitmedi. Brüksel’de, “Ortadoğu, Türkiye ve Kürtler” konulu, uluslararası bir konferans varmış. “Abi gider misin konferansı izlemeye? Hem senin için değişiklik olur, biraz Avrupa havası solursun” dediler. Bu mevsimde Avrupa havası kapkara bulutlarla kaplı gökyüzü, soğuk ve yağmur demektir. Ben “Hık mık” ederken “Biletin de hazır, buyur” deyip elime bir bilet tutuşturdular. “Ulan, gider misin diye soruyor, sonra da çoktan ‘Peki’ demişim gibi bileti hazır ediyorsunuz. Bu yaptığınız insan haklarına aykırı” filan diyemeden Brüksel yollarına düştüm.
Bu Tırmık da Brüksel’de ucuz (Cumhuriyet’te çalışıyorum ya) bir otel odasından yazılıyor. Dışarıda hava soğuk, gökyüzü kapalı, ince ve sinsi bir yağmur... Bugün konferansın ilk günü ve saat 15.00’te başlayacak. Yani birkaç saat çalışmadan (Tırmık yazmak çalışma sayılmıyor Cumhuriyet’te) durabileceğim.
Peki, sonra?
Konferans katılımcıları listesine bir göz atın. Galiba Nobel ödüllü rahip Desmond Tutu burada. Ona rastlayıp kısa da olsa bir söyleşi yapmak için kolları sıvamayan gazeteciyi döverlermiş. Sonra HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş var. PYD Eşbaşkanı Salih Müslim var. Eski dost Günter Seufert var. Galiba CHP’nin günah keçisi yapılmaya çalışılan Sezgin Tanrıkulu arkadaşım var. Leyla Zana var. Eski dostlar Zübeyir Aydar ile Remzi Kartal da muhakkak salondadırlar.
E, kimiyle söyleşi yapmak, kimilerinden haber sızdırmak olasılığı yüksek, olanakları uygun. Sor sorabildiğince:
“Barış süreci hangi aşamada ve asıl tıkanıklık nerede?.. Kandil ile İmralı ve Diyarbakır arasında görüş ayrılığı filan var mı?.. CHP’nin Kürt Konferansına genel başkan yardımcısı düzeyinde katılmasının siyasal anlamı ne?.. Erdoğan ile Davutoğlu arasında barış sürecine bir yaklaşım farkı görüyor musunuz?..”
İyi de bu, çalışmak hem de çok çalışmak demek.
Oysa benim Brüksel’e gelmişken Ostende, Normandiya ve Brötanya calvadosları (Calvados, elma konyağı diye tanımlanabilir) arasındaki lezzet farkları üstüne bir doktora çalışması yapmak; Türkiye’de vergi farkından dolayı yanına yanaşamadığım, burada neredeyse sudan ucuz Fransız şaraplarıyla “Brie peynirinin mi, Camamber’in mi daha iyi gideceği” sorusuna cevap aramak gibi ciddi planlarım vardı.
Heyhat...

***

Evet, kapı yoldaşım Can Dündar, yaptığı dizi ile ilgili açılan soruşturmalarda Cumhuriyet gazetesinin nasıl yazarının yanında ve dimdik durduğuna işaret edip Cumhuriyet’e teşekkür etmişti.
Teşekkür edildiğine göre şikâyet de edilir.
Beni çok çalıştırıyorlar.
Bu yeni bir âdet de değil. Eskiden de, yani oldum bittim böyleydi. Cumhuriyet’teki ilk dönemimde İlhan Selçuk’a çıkmış, “Abi yasa gereği 45 gün hakkım var ama ben sadece 15 güncük izin yapmak istiyorum. Olur değil mi” diye sormuştum. O da keyifle gülüp, “Tabii oğlum, lafı mı olur? Bir güzel tatil yap, dinlen. Tırmık’ları da tatil yaptığın yerden yollarsın olur biter” demişti...
Konferans saati geldi sayılır. Otelden çıkmam lazım. Siz şimdilik bu Tırmık’la idare edin ve n’ooolur haklarımı korumakta bana destek olun.
Dileyen, “Kovun bu herifi” diye gazete yönetimine baskı yapsın. Bakarsın kovarlar, ben de tembellik tanrıçası ile aşk yaşamaya dönerim.
Dileyen, “Yazık değil mi, bu yaşta adamcağızı ha bire koşturuyorsunuz. Biraz insaflı olun” diye baskı yapsın.
Bakarsın bir kulak veren çıkar, ben yine güzeller güzeli tembellik tanrıçası ile...
Anladınız.
Hepinize çabalarınız ve desteğiniz için şimdiden ve Brüksel’den teşekkürler...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları