Ayşegül Yüksel

Aziz Nesin’e ‘Merhaba’ derken

04 Temmuz 2023 Salı

İki gün sonra Aziz Nesin’i yitirişimizin 28’inci yılı dolacak. Aramızdan 6 Temmuz 1995’te Çeşme’nin dayanılmaz sıcağında ayrılmıştı. Biz ondan hiç ayrılmadık. Kitapları hep satılıyor, oyunları ve filmleri hep izleniyor. Birkaç gün önce televizyonda “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ın, senaryo ve rejisi Ergin Orbey imzalı film yapımı gösterildi. Yine iki saat boyunca ağzım açık seyrettim.

Nüfus kâğıdı olmadığı için, bürokrasimiz tarafından, alacaklı olduğu durumlarda “ölü”, borçlanınca da “yaşar” sayılan, ne okula gidebilen ne iş tutabilen ne evlenebilen ne de oğlunun babası olabilen bu bahtsız adamın trajikomik öyküsü “abartma” sayılsa da benzer bir durumu yaşadığım için bana gerçeğin ta kendisi gibi geliyor. Anlatıvereyim.

1941 yılında doğmuşum. İkinci Dünya Savaşı yıllarındayız. İstanbul’un işgal edileceği kaygısıyla annemi doğum için Akşehir’e dayısının yanına götürmüşler. (Böylece Nasrettin Hoca’nın hemşerisi olma ayrıcalığına da kavuşmuşum.) Doğumdan bir ay sonra İstanbul’a dönüşte Bakırköy’de nüfusa kaydettirilmişim.

DİKKAT, ÖYKÜ BAŞLIYOR

Latin alfabesine geçileli 13 yıl olmuş. Dedem emekli albay Sadettin Bey, yaşça Atatürk’ten biraz daha büyük. Demek ki benim doğduğum yıl altmışını geçmiş. Yarım yüzyıla yakın bir süre eski Türkçe yazmış, okumuş. Yeni harfler ve yazımlarıyla ilgili bilgisi ne de olsa sınırlı. Benim fiyakalı kurmay subay babamla Dame de Sion görmüş annem ülkemizin bu bağlamdaki geçiş döneminde olabilecekleri düşünmeden benim nüfus kaydı işini dedeme emanet etmişler.

Adımı da Ayşe koymuşlar. Dedem “Ayşe” adına şiddetle karşı çıkmış. Meğerse hiç sevmediği Ayşe adlı bir komşusu varmış. (Dedemin, kafasını kızdıran komşularını kılıcıyla kovaladığı söylenirdi. Doğrudur, çünkü babamın da beylik tabancasıyla aynı işlemi yaptığına tanığım.) Sadettin Bey adımın Tülin olmasını ısrarla istemiş. Bizimkiler de boyun büküp “Bari göbek adı Ayşegül olsun” demişler. (O dönemde Ayşegül adı yaygın değil, nasıl yazıldığını dedem bilmiyor.) Nüfus idaresine giden dedem kayıt için adımı söylemiş. Memur duyduğu adı nüfus kâğıdına “Ayşe Gül Tülin” olarak geçirmiş. (Kütükte ne yazdığını 63 yıl sonra öğreneceğim.) İlk ve ortaöğretim dönemlerinde artık “Gül”lü isimler yaygınlaştığı için, karne ve diplomalarımda hep “Ayşegül Tülin Günkut” yazımı kullanıldı. Üniversite sınavlarına elimde belgelerle başvurduğumda ise işlemi yapan kişi Ayşe ve Gül’ü nüfus kâğıdında olduğu gibi ayrı yazmakta inat etti. Bana uykusuz bir gece geçirttikten sonraysa, nasılsa “Ayşegül”e razı oldu. 

Yıllar sonra, evleneceğim zaman Ayşe ve Gül’ün bitişik yazılmasına kesinlikle karşı çıkıldı ve kayıtlarda “Ayşe Gül Tülin” adı geçerli sayıldı.

Kart biçimindeki –pembe/mavi renkli- yeni nüfus kâğıtlarımızda ismimiz, herhalde, kullanmakta olduğumuz resmi adımıza göre düzenlenmişti.

‘GÜLTÜLİN’İN BAŞINA GELENLER

Ailemizin son büyüğü olan annemi 2004’te yitirdiğimde dedemin beni nüfusa yazdırdığı yaştaydım. Nüfus kaydı işlemlerinde artık bilgisayar ağı kurulmuştu. Defin ruhsatı almak için başvurdum, vermediler. Bakırköy’deki nüfus kütüğünde adımın “Ayşe Gültülin” olarak kaydedilmiş olduğunu o zaman öğrendim. (Neyse ki benzer bir isim sorunu olmayan kardeşimin tanıklığıyla cenazemizi toprağa verebildik.)

İşte o aşamada aklım başıma geldi. Emeklilik yaklaşıyor. İster misiniz, emekli maaşından olayım! Mahkemeye gittim. Önce nüfus ile ilgili çeşitli kayıtlarda geçen Ayşegül Tülin adı, teker teker Ayşe Gültülin olarak değiştirildi. Sonra da mahkeme kararıyla, yaşamım boyunca kullanmış olduğum Ayşegül Tülin adına kavuştum. 

Bu davayla ilgili olarak verilen bilgi ve belgelerle kafası iyice karışmış olan yargıcın aklında yalnızca 35 yıl önceki evlenme cüzdanı kalmıştı. Beni şöyle paylayarak öyküme son noktayı koydu: “Evlenme cüzdanı değiştirmek bunca yıl sonra mı aklına geldi be kadın?”

Aziz Usta’ya selam olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları