Ayşegül Yüksel

‘İçerdekiler’ Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda

21 Mayıs 2024 Salı

Melih Cevdet Anday’ı 2002 yılında yitirmiştik. Ozan, roman tiyatro-deneme yazarı Anday, toplumumuzun -Cumhuriyetle gelen- “Aydınlanma” döneminin en parlak temsilcilerinden biridir. Ozanlıkta doruğu yakalamış bir imge sihirbazı, titiz bir anlatı ustası, düşünceyi sohbet lezzetiyle kotaran bir denemeci, yaman bir sahne metni işçisidir. 

Anday tiyatrosunun temel çıkış noktası karakter ya da olay değil, oyunların iç devinimini belirleyen “durum” ve “diyalog”dur. Bu bağlamda, 60 yıl önce yazılmış ve ilk kez 1964-65 döneminde İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmiş olan “İçerdekiler”, “Mikado’nun Çöpleri” ile birlikte, Anday’ın başyapıt niteliğindeki tiyatro yapıtlarını oluşturur. 

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın Ankara turnesinde sunduğu oyunlardan biri ‘İçerdekiler’di. Oyunu Mert Kırlak yönetmiş. Aylin Önen-Alp Ateş imzalı sahne tasarımı ve Mustafa Kala’nın ışık düzenlemesiyle gerçekleşen yapımın dramaturgu Şafak Özen

Oyun, bir siyasi bölüm başkomiserliğinin sorgu odasında geçiyor. Komiser, Tutuklu (Öğretmen) ve Kız (Baldız) yapıtın kahramanlarıdır. Tutuklu 345 gündür gözaltında tutulmaktadır. Ne ki uzayıp giden sorgu eyleminin yıpratıcılığına karşın, kendisine yöneltilen “düşünce suçu”nu üstlenmemiştir. 

BİR ‘İLETİŞİM’ OYUNU

Oyunun iki perdesinin her birinde iki karakter yer alır. Her bölümde temel eylem sözel çatışmadır. Bu çatışma, Harold Pinter oyunlarında olduğu gibi, bir “sorgulama süreci” içerir. Oyunculuktaki tartımı belirleyen de sözel çatışmadan kaynaklanan gerilimdir. “Bu oyunda tiyatronun özüne gitmek istedim” diyor Anday. “Benim için sadece diyalogdu önemli olan.” 

Oyunun “dramatik enerji”si “zaman baskısı” yoluyla gerçekleşir. Komiser, üstlerinden gelen baskıyla, suçlu olup olmadığını bilmediği bir tutukluyu neredeyse bir yıldır konuşturmaya çalışmaktadır. Kendisine verilen iki günlük ek süre içinde bunu başarmak zorundadır. Tutuklu’nun direnişi ise -özgürlüğünün kısıtlanması nedeniyle- yaşadığı cinsel baskı sonucunda kırılma noktasına gelmiştir. Oysa Komiser, Tutuklu’nun içinde bulunduğu cinsel bunalım giderilirse onunla iletişim kurabileceğini düşünmektedir. Bu nedenle, o gün kocasını görmeye gelecek olan eşiyle ilişkide bulunmasına izin verecektir. 

“İletişim”i andıran bir konuşma eylemi görüntüsü içinde sürüp giden -ilk perdedeki- tartışma, sıradan “bürokratik dayatma” ile “aydın kişi mantığı”nın çatışmasından başka bir şey değildir. “İletişim” gerçekleşmeyecektir. 

İkinci perdede, polis merkezine karısı yerine baldızının geldiğini gören Tutuklu, Komiser’in kendisine verdiği yarım saatlik süreyi tasarlandığı biçimde değerlendirmeye çalışır. Bu kez de “içerdekiler” ile “dışardakiler”in mantığı çatışacak, zaman baskısı Tutuklu’yu bir önceki bölümde Komiser’in sergilediği konuşma biçimini benimsemeye yöneltecektir. Anday şöyle diyor: “Kişilerimin karakterini önceden düşünmedim, konuştukça kazandılar karakterlerini. Tutuklu’nun dramı, ikinci perdede istemeden Komiser’e benzemesindeki dram da kendiliğinden çıktı ortaya. Elde etmek isteyen zalim oluyordu...” 

‘İçerdekiler’ bir “iletişim” oyunudur. İkinci perdede Tutuklu ve Kız arasında “iletişim” gerçekleşecek midir? 

ŞİNASİ SAHNESİ İÇERDEKİLER’E BÜYÜK GELMİŞ

Oyunu Ankara turnesinde, dekoru, ışık kullanımını ve oyuncuların hareket düzenini zorlayan büyüklükteki Şinasi Sahnesi’nde izledim. Bu durum, daha göz göze, soluk soluğa gerçekleştirilmesi gereken yorumlar yerine, sahne boşluğunu doldurmaya yönelen bir hareket ve ses dönüşümü benimsendiğini gösteriyordu. (Sahne olayını Eskişehir’in Haller Sahnesi’nde izlemiş ve izleyecek olan seyircilerin daha şanslı olduğunu düşünüyorum). Yönetmen Kırlak’ın ve tasarımcıların, dekoru dünyanın herhangi bir yerindeki bir sorgu uzamı olarak alımlayıp gerçekleştirmiş olmaları doğru bir yaklaşım içeriyor. (Anday’ın oyunu yazmaktaki amacı, gözaltı eyleminin insan haklarını hiçe sayan boyutlarına izin verilmemesi konusunda toplumları ve yönetimleri uyarmaktır). 

Farklı sahne uzamının zorlamasına karşın, Komiser’de Sinan Demirer, Tutuklu’da Emre Basalak ve Kız’da Özlem Baykara, denetimli ve yumuşak oyunculuk anlayışıyla yorumlarının kıvamını belirliyorlar. (Belki Komiser ve Tutuklu’nun davranışlarında -birinci ve ikinci perdede- görülen koşutluk daha netleştirilebilirdi.) 

Topluluğun başarıları sürekli olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları


En Çok Okunan Haberler