Barış Doster

İttifaklar, siyaset ve Cumhuriyet

15 Mart 2023 Çarşamba

Hem Millet İttifakı hem Cumhur İttifakı, seçmen tabanlarını genişletmek ve bünyelerine yeni müttefikler katmak için çabalarını hızlandırdı. Altılı masada siyasal İslamcı gelenekten üç parti var; Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi. Cumhur İttifakı zaten siyasal İslamcı, muhafazakâr yönü çok daha baskın bir ittifak ve bunu daha da güçlü kılmak istiyor. Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR’la görüşüyor.  

HÜDA PAR, bu noktada daha çok dikkat çekiyor. Çünkü hem etnikçi hem mezhepçi. Kürtçü, İslamcı bir parti. Dahası, Hizbullah terör örgütünün siyasal uzantısı. Bu noktada, HDP’nin, PKK terör örgütünün siyasal uzantısı olmasıyla benzeyen bir durumu var. Yöneticileri de zaten Hizbullah’la yakınlıklarını saklamıyor, onu terör örgütü olarak görmüyorlar. HÜDA PAR’ı ittifaka katan bir AKP’nin, CHP ve altılı masaya HDP’ye ilişkin getirdiği eleştirilerin aynısını, CHP bu kez Cumhur İttifakı’na yapmaya başladı. Ayrıca, bu tercihin MHP tabanı yanında, AKP’nin kadın seçmeni, merkez sağ kökenli seçmeni, milliyetçi seçmeni, batıda büyük kentlerdeki seçmeni üzerindeki etkisi şimdiden kestirilemiyor. Bunlar işin seçimlere ilişkin yönü. Bir de asıl önemlisi tarihsel, toplumsal, siyasal, ideolojik yönü var.

Türkiye’de ne zaman Kürt sorunu, ayrılıkçı terör sorunu, Güneydoğu sorunu tartışılsa, siyasal İslamcı kesim, AKP iktidarına da gönderme yaparak, Osmanlı yönetiminin ve İslam dininin, birliği sağladığını, Kürtlerin o dönemde ayrılma talebinin olmadığını, bu sorunu Cumhuriyet ve Kemalizm’in yarattığını öne sürerler. Öyle mi? Tartışalım…

Birincisi, aynı dinden, hatta aynı mezhepten olmak, tarihte devleti, milleti bir arada tutmaya yetmemiştir. İster Avrupa ülkeleri, ister Arap ülkeleri, ister İslam ülkeleri, bunun çok örneği vardır. Din birliği, değil birlikte yaşamayı sağlamak, aynı dine mensup insanların savaşmasını bile önleyememiştir.

İkincisi, Osmanlı’da çözülme dönemlerinde, aynen imparatorluğun tebaası olan öteki anasırlar gibi, Kürtler içinde de ayrılığı savunanlar olmuş, hatta isyanlar çıkarmışlardır. Bu isyanlar, Cumhuriyet döneminde de sürmüştür.

Üçüncüsü, ister Arap olsun ister Kürt, Osmanlı merkezi yönetimine karşı isyan edenler, ayrılmak isteyenler, isyan ettikleri devletin başındaki kişinin hem sultan hem de halife olduğunu bildikleri halde, yine de ayrılmak istemişlerdir.

Dördüncüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt kökenli yurttaşlarının büyük bölümü, yıllarca merkez sağ, İslamcı sağ, merkez solda siyaset yapmıştır. Siyaset kurumu da bunu kullanmış, feodal ilişkilerden yararlanmıştır. Her aşiret, her bir oğlunu, torununu, yeğenini, farklı partilere yollayıp, siyasetle pazarlık yapmıştır. Örneğin, Şeyh Said’in torunu Melik Fırat, 1957 genel seçimlerinde yaşı 23 iken, yaşını büyüterek, DP’den Meclise girmiştir. Zengin Kürtler, İslamcı Kürtler, toprak ağası Kürtler hep iktidarla iç içe olmayı seçmiştir, sınıfsal konumları gereği. Bu feodal ilişkiler bugün de AKP’den HDP’ye, CHP’den İYİ Parti’ye çok güçlüdür maalesef.

Türkiye’de siyasetin temel sorunu, kimlik siyasetinin güçlü olması, sınıf siyasetinin güdük kalmasıdır. Oysa Cumhuriyet, toplum sözleşmesini, feodalizm artığı alt kimliklerle değil, siyasal bilinç sahibi yurttaşlarla yapar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları