Dinciler için adalet dersleri

25 Şubat 2024 Pazar

Sevgili okurlarım, insanlar, ahlak ve adalet bilinçleri olmadan doğarlar.

Gerek kimlikleri gerekse ahlak ve adalet bilinçleri, onlara sonradan, önce aileleri, sonra da içinde bulundukları toplum ve ilişkiler tarafından verilir.

Elbette bütün dini, etnik ve milli kimlikler, kendilerine has ahlak ve adalet anlayışlarına sahiptir.

Tarihsel olarak ahlak ve adalet kavramları, insanlığın Toplayıcı Avcı dönemlerinde Aşiretler, Tarım Devrimi döneminde Tek Tanrılı Din devletleri tarafından oluşturulmuştur.

Daha sonra gelen Endüstri Devrimi dönemi, ulusal kimlikleri oluşturmuş, ahlak ve adalet kavramları da “milli” nitelikler kazanmıştır.

Çağımızdaki Bilişim Devrimi, Endüstri Devrimi döneminde filizlenmeye başlayan Demokrasi ve İnsan Hakları kavramlarına dayalı olarak bütün insanları doğuştan eşit sayan bir ahlak ve adalet anlayışını geliştirmeye çalışmaktadır.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti aşamasına erişmeye çalışırken, bu iktidar yönetiminde, insanlığın Tarım Devrimi dönemindeki “Din Devleti” anlayışına doğru, geri götürülmek tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Çağımızda, “dindarlık” elbette inanca dayalı bir kimliktir ve aynen “dinsizlik” gibi, bir insan hakkıdır.

Buna karşılık, “dincilik” bir inancın, menfaat elde etmek için, özellikle siyasette ve hukuk gibi, tıp gibi mesleklerin icrasında, kötüye kullanılmasıdır; Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti Anayasası’na ve rejimine de aykırıdır üstelik de suçtur!

***

“İslam felsefesinde adalet”, öncelikle ontolojik bir kavram olarak ele alınmış ve bu kavram, varoluş/yaradılış/doğum sırasında her varlığın, kendi mertebesine göre “İlk Varlık”tan (el Vücudü’l-evvel, Allah) bir varlık payı alması şeklinde açıklanmıştır.

İslam filozofları ilahi iyiliğe/yaradılışa bağlı olarak adaletin, varlık sahnesinde yer alan her varlığın bütün gelişim safhalarında ve hatta her parçasında meydana geldiğini söylemişlerdir.

(Yani İslama göre adalet, her insanın doğuştan sahip olduğu bir bilinçtir. E.K.)

Eflatun’dan beri devam eden ve İslam ahlakçılarınca bazı değişikliklerle benimsenen görüşe göre, insan nefsinin düşünme veya bilgi gücü, öfke gücü ve şehvet gücü olmak üzere üç temel gücünden üç fazilet/erdem doğar.

Bunlar sırasıyla hikmet (bilim ve akılla gerçeğe ulaşma), şecaat (cesaret, yiğitlik) ve iffettir (namus).

Adalet ise bu üç faziletin/erdemin gerçekleşmesiyle kazanılan ve hepsini içine alan dördüncü temel fazilettir/erdemdir.

(Dikkat, İslama göre “Adalet”, hikmeti, şecaati ve iffeti, yani gerçeğe ulaşmayı, cesareti ve namusu da içerir. E.K.)

Gazali şöyle der: “Adalet sıfatı kaybolursa bundan fazlalık veya eksiklik (ifrat-tefrit) şeklinde iki taraf doğmaz; sadece zıddı ve karşıtı doğar ki o da cevrdir.”

(Cevr, zulüm demektir; Gazali, “Adalet yoksa zulüm vardır” diyor sevgili okurlarım. E.K.)

***

Yazdıklarımda, söylediklerimde, suç unsuru arayan “dinciler” olursa “İslam felsefesinde adalet” konusunda, alıntı ve açıklama yaptığım Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’ne bakmalarını öneririm.

Ama onlara asıl önerim, “dinciliği” bırakıp mesleklerini, Anayasa’nın öngördüğü, çağdaş laik Hukuk Devleti kurallarına göre icra etmeleridir.

Yoksa “suçlu” ararken, kendileri “suç işleyen” durumuna düşeceklerdir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları