Arvo Pärt’i dinlerken

10 Mayıs 2023 Çarşamba

Geçen hafta İşSanat’ta baştan sona, günümüzün mistik bestecisi Estonyalı Arvo Pärt’ı dinledik. Bugün yaşlılık dönemindeki nice besteci gibi o da ilk gençlik yıllarını savaşlar, rejim sorunları ve yoksulluğun gündeminde geçirmiş. Bu besteciler son dönem yapıtlarını Tanrı’ya yakarışla donatarak gençlik acılarını unutmaya çalıştılar: Gubaidulina (Rusya), Penderecki (Polonya), Toru Takemitsu (Japonya), John Tavener (İngiltere), onlardan sadece birkaçı. 

Arvo Pärt’a dünyanın dört bir yanından yapıt ısmarlanıyor. En ünlü şef ve orkestralar yapıtlarının ilk çalınışını yapıyor, en önemli kayıt şirketleri onları piyasaya sürüyor.

Arvo Pärt’in müziği dinleyiciyi mistik bir meditasyona sürüklüyor, içinde yaşadığımız somut çevreden alıp götürüyor. Hatta onu postmodern dünyanın yeniden derin-düşünceye dönen temsilcilerinden birisi olarak niteliyorlar. Besteciliği kadar antikçağlardaki sanatın bir araştırmacısı; ortaçağdaki çalgıların tınısını yeniden gündeme getiren bir düşünür. Arvo Pärt (d. 11 Eylül 1935) Tallinn Konservatuvarı’nın

Kompozisyon Bölümü’nü bitirmiş. Tallinn, Pärt’in yaşamında büyük rol oynamış bir kent. 

1980’de Sovyet otoritelerinin baskısıyla ailesini alarak bu kentten göç etmek zorunda kalmış. Bir süre Viyana’da yaşayıp Avusturya vatandaşlığına geçmiş, sonra Berlin’e taşınmış. Yeni yüzyılla birlikte Estonya’ya dönmüş. İlk yapıtları neoklasik biçemde ve Rus bestecilerinin etkisinde. Sonra 12-ton yöntemini ve diziselliği izlemiş ancak bu tür çalışmaları Sovyetler Birliği’nde yasaklanınca, o da eski çağlardaki müziği aramaya başlamış: Mitolojik çağlar, ortaçağ sesleri, Rönesans polifonisi ve dönem çalgılarını araştırmış. Tintinnabuli adlı kendine özgü bir tını düzeni geliştirmiş. Kilise çanlarının seslerinden ürettiği tınılar Part’ın müziğinde bazen teker teker duyulur, bazen yapıt bütünüyle çan sesleri için bestelenmiş gibi buğulu bir atmosfer yansıtır. Pärt’in yöntemi “gizemli minimalism” olarak tanımlanıyor:

Dramatizmden uzak, saydam bir zamansızlık duygusu. Geçen haftaki İşSanat konserini Estonyalı orkestra şefi Tõnu Kaljuste yönetiminde Tallinn Oda Orkestrası seslendirdi. Bütün yapıtların minimalist, ağır yürüyen, özelliğine karşın salonu tıka basa dolduran dinleyici kitlesi konseri dikkatle izledi ve alkışlarını sona sakladı. Çağdaş müziğin güçlü ve kendine özgü sesi Arvo Pärt’ı bir kez daha İstanbul’da dinlediğimiz için mutluyuz.

LEYLA GENCER’İ ANIYORUZ

Bu akşam ölümünün 15. yılında, Borusan Müzikevi’nde ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda Leyla Gencer’i anıyoruz. “La Diva Turca” 20. yüzyılın gelmiş geçmiş muhteşem sopranosu olarak müzik tarihine geçmişti. Doğa vergisi yetenek, inanılmaz bir enerji, araştırmacılık, azim ve çalışkanlıkla çağdaşları arasında unutulmaz bir yere sahip oldu. 1950’den 1983’e kadar opera temsilleriyle dünya sahnelerinin aranan prima donna’sıydı. Son opera temsilleri art arda oynadığı Lady Macbeth olmuştu. Bundan sonra şan resitalleriyle, hatta çadır tiyatrosu temsilleriyle, konferansları ve eğitimciliği ve adına konmuş uluslararası ses yarışması ile yine gündemde kaldı. Kendini yeni kuşak operacılar yetiştirmeye adadı. “Ben Leyla Gencer, La Diva Turca” başlıklı kitabımı yazarken edindiğim kaynaklardan onun enerjisini, araştırmacılığını ve konsantrasyon gücünü hayret ve hayranlıkla izledim.

Leyla Gencer bir başka gezegenden gelmiş gibiydi. Şimdi onu yeni kuşaklara tanıtmak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kentin her köşesinde açtığı kütüphanelerden birisine “Leyla Gencer” adının verilmesini öneriyorum. Onun için yazılmış kitapların (Franca Cella: “Romanzo Vero di una Primadonna”; Zeynep Oral; “Tutkunun Romanı” ve “Leyla Gencer’e Armağan”; Ünal Öziş; “Leyla Gencer ve Opera Dünyası”; Evin İlyasoğlu; “Ben Leyla Gencer, La Diva Turca”) orada sergilenmesi; zaman zaman onun sesinin dinletilmesi çok yararlı olacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları