Suna Kan ile elli yıl önce çıktığı sahnede

14 Haziran 2023 Çarşamba

Suna Kan 2011’de Boğaziçi Albert Long Hall konserlerine geldiğinde onunla bir söyleşi yapmıştık. Elli yıl önce aynı sahnede Ferhunde Erkin ile çaldığını anlatıyordu. Bu kez o sahnede Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Oda Orkestrası ile çalacaktı. “Ferhunde Erkin ile bundan tam 50 yıl önce, 1961’de, bu salonda bir resital vermiştik. O günden beri ilk kez bu akşam Boğaziçi Üniversitesi’ndeki aynı sahnede çalacağım” demişti. Gürer Aykal yönetimindeki İstanbul Sinfonietta kendisine Vivaldi’nin Dört Mevsim’inde eşlik edecekti. Suna Kan ile konuşurken onun coşku dolu ses tonunun yıllar boyunca hiç değişmediğini izlemiştim.

Elli yıl önce bu sahnede çaldığınız konseri hatırlıyor musunuz?

Ferhunde Erkin ile bir resital yapmıştık. Galiba Muammer Sun’un hızlı tempoda bir eserini çalıyorduk. Çalarken piyanonun başından şap diye bir tokat sesi duyuyordum, meğerse sayfa çeviren çocuk tempoya ayak uyduramadığından Ferhunde Hanım’dan ha bire tokat yiyormuş! Öylesine disiplinli bir hocaya sayfa çevirmek kolay değildi doğrusu.

Ya şimdi çalacağınız program?

Vivaldi’nin mevsimlerini Gürer ile en az 60 kez çalmışızdır. Avrupa’nın birçok ülkesinde ve bütün Türkiye’de çaldık. Özellikle İtalya’da çok büyük övgü almıştık. Sanki o mevsim tablolarındaki görüntüleri yaşar gibi çalıyoruz.

Her ünlü sanatçının elinden tutan, yol gösteren biri olmuştur. CSO keman sanatçılarından olan babanız da kendini neredeyse size adamış.

Son derece içe dönük bir çocuktum. Hiç konuşmazdım. Bir o kadar da sakardım. Sokakta oynarken mutlaka bir tarafımı yaralardım. Hep yara bere içindeydim. Babam küçük bir keman alıp oyalanayım da düşüp kalkmayayım diye elime vermişti. Sonra yeteneğim olduğunu gördü ve neredeyse hayatını bana adadı. Kemanı ciddiye almayı öğretti. Müzikay-ı Hümayun mezunuydu ama oldukça avantürye yönleri de vardı. Örneğin annemle evlendiklerinde Adana’da kendi kurduğu bir orkestrayla gece barlarda çalıyormuş. Sonra CSO üyesi olmuştu ama oraya da ara sıra kızıp istifa eder, sonra yeniden en alt kademeden başlardı. Haftada iki gün hocam Gerhardt’tan ders alıyordum, her gün okuldan dönünce babam akşama kadar bana keman çalıştırıyordu.

Sonra İdil Biret ile sizin adınıza bir yasa çıktı ve devlet bursuyla 12 yaşınızda, önce 6 ay Roma, sonra uzun süre Paris’e gitmişsiniz. Okul derslerinizinden başka sizi o kentlerde en çok etkileyen ne olmuştu?

Bol bol konserlere gidip ünlüleri canlı olarak dinleyebilmek beni çok etkiledi. O konserlerden çok şey öğrendim.

Yaşam boyu tek hocanız Gabriel Bouillon olmuş. Oysa kimi sanatçı değişik ekollerden feyz alır.

Ben her şeyi Bouillon’da bulmuştum. Çok değerli bir hocaydı.

Bu arada birçok yarışmaya girip derece almışsınız.

Mezun olur olmaz 15 yaşımdan itibaren 20 yaşıma kadar yarışmalara katıldım. O süreç feci bir şeydi. 1954 Cenevre Yarışması’nda birincilik, 1955 Viotti Yarışması’nda birincilik, 1956 Münih Yarışması’nda ikincilik, 1957 M. Long-J.Thibaud Yarışması’nda “Paris Şehri Ödülü” aldım. Karşılığında para veriyorlardı, turneler ve konserler organize ediyorlardı. Emprezaryolarla tanışıyordum, onlardan yeni teklifler alıyordum. Bizim kuşakta benden başka bu kadar çok yarışmaya giren yoktu. Ayla Erduran Wieniawski yarışmasında ilk altıya girmeyi başarmıştı. İdil Biret hiç yarışmaya girmedi, doğrudan konserlere başladı.

Yurda dönünce Anadolu’da en çok konser veren sanatçımız oldunuz.

1961’den itibaren Van, Hakkâri, Muş, kuzey, güney her yere gittik. Ancak bir kere gitmekle iş bitmiyor ki! Süreklilik gerek. Yerel yönetimlerin sanatçıları davet etmesi, televizyon kanallarında klasik müzik sunulması çok önemli.

Yeni gençliği izliyor musunuz?

Her şey bizim zamanımızdan çok farklı. Her türlü özgürlükleri ve olanakları var ama motivasyon yok, hırs yok. Konsere gitmiyorlar. Benim için sanatçıyı canlı dinlemek çok önemli bir eğitim olmuştu. Kötü konserden de öğrenilecek şeyler vardır.

Ebeveynlere neler önerirsiniz?

Yetenek başka şey, deha başka şeydir. Şimdi herkesin çocuğu harika. Ama hepsi Mozart olamıyor.

Bugün size baştan yola çıkma olanağı verilse neler yapardınız?

Yine müziğin içinde olurdum. Belki şancı! Çok iyi bir sesim vardı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları