Feridun Andaç

Bir bahçe kurmak

18 Haziran 2024 Salı

Ötesi yok, madem gecedeyiz; gündüzün ışıltısına taşı sözünü. Değiştir zamanın işaretlerini. Kendi kavminin dilini taşı zamana. Ama solanı solduğu yerde bırakma. Sözünün yabanı oradan filizlenir, bunu unutma.

Başladığın yerde durma, aynı suda iki kez yıkanılmaz demişti bilge anlatıcı; bunun kandilini söndürmeyenlerin bakışlarına dön yüzünü. İnanç değil, aslolan duygudaki düşüncedir. İnsanı insana taşıyacak olandır bu. Akıldan yolu geçenler bunu böyle bilir.

Bir bahçe kurmayı anlat işte böylelerine. Yani seni kendine sırdaş bildiğin yol arkadaşlarına. Yeryüzünün kurtuluşunun bir bahçe kurmak düşünün düşüncesiyle mümkün olabileceğini anlat ama onlara da. Bunun hiç de ütopya değil, gerçek olduğunu hatırlat bir de.

Ötede, okuduğun anlatıcı kendi bahçesini kurarken yaşadığı deneyimden söz ederken şunu söylüyordu:

“Bahçe, yoğun bir zaman deneyimini mümkün kılıyor. Bahçede çalıştığım süre içinde zaman zengini oldum. Bahçe, onun için çalışan insana çok şey veriyor.” (*)

Kendi bahçeni kurmak büyülü bir söz gibi gelmemeli. Ama gitmeyi, görmeyi, dokunmayı, hissetmeyi, bir bakışı kuşanmayı hatırlatıp öğretebileceği için; gene düşlerine katmalı insan derim. Size de ona da öyle anlatmak isterim bu düşüncenin nasıl insanı kıvandırabileceğini.

Evet, evet; bir bahçe kurmak aynı zamanda insanı kıvandıran bir şeydir. Tek bir ağacınızın bile olması bambaşka bir duygu yaşatır size. Bir zeytin, bir ceviz, bir incir ağacı örneğin; ya bir ahlat, ardıç, meşe...

Ağaçsız yaşamak ve ölmek ne acı! Görmemek, duymamak, hissetmemek gibi bir şeydir. Varoluşun sesi, yaşadım diyebilmenin inancıdır ağaç. Ve elbette kurduğunuz bahçenin rengi soluğu biçimidir.

Zeytinin yurdundaydım geçen gün. Ayvalık Keremköy’de kendi evlerini bahçelerini kuran dostlarım Arzu ve Levent’le birkaç gün geçirmiştim o benzersiz coğrafyada. Zeytinin kokusu baş döndürücüydü. Zeytin ağaçlarına dokunmanın da seyretmenin de ne anlamlı bir şey olduğunu yaşadım. Kendi bahçemizi düşündüm. Bırakıp gideni, yeniden kurulup canlananı...

Kurulan bir bahçenin nasıl bir emek olduğunu gördüm. Ve ağaçlarla çiçeklerle donatılan toprağın isyancı bir ordu gibi nasıl ağaçlandığına tanık oldum. Gelincikleri, papatyaları, katırtırnaklarını... Meşeleri, karadutu, badem ağaçlarını... Tek tek gözledim, dokundum her birine. Suyun kımıl kımıl akışana pike yapan sığırcıkların, kırlangıçların bir oyun şarkısı tutturmalarının seyrine daldım. Suyun rengine, toprağın neşesine, havanın buğultusuna, ateşin koruna inançla baktım.

Seneca’nın dostu Lucilius’a yazdığı mektupları elimden düşürmedim. Ona çağrısı bana çağrı gibi geldi üstelik.

Kendinizi emanet edebileceğiniz bir dostunuz gibi görmelisiniz bahçenizi.

Zamanın bir düş, bir bakış olduğunu anlatır bahçe üstelik. Yanınızı yörenizi aydınlatan bir fener gibi bakarsınız adeta her bir yanına. Kımıltıları hisseder, değişimi gözler, duygularınızın kanatlanışını hisseder, meraklarınızı çoğaltırsınız orada.

Bahçelerin bir dili olduğu kesin. Öyle ki şunu bile söyletebilir size: Bahçeni göster, sana kim olduğunu söyleyeyim!

Aşkı ve zamanı anlatır bir bahçe. Dünyayı algılama biçiminiz, insana gitme insanda kalma ondan dönmenizin nişanelerini taşır her bir renginde kokusunda. Öyle gördüğüm için değil, öylece baktığım için anlamlıdır bana bahçe.

Sözler biriktirir bende. Toprağın dilini öğretir. Ağaçların nasıl bir canlı olduğunu öğrenmemize kapı aralar. Zamanla da duvarsız bahçelerin anlamını çevrelediğiniz bir bahçede öğrenirsiniz. Özgürlük, bağsızlık düşüncesine sizi yakınlaştırır. Çitin ötesine de sevgiyle bakmayı öğretir. Duvarlardan, illaki kendinize ördüğünüz duvarlardan sakının der adeta!

Giden göz olmayı öğretir, evet. Öyledir bir bahçe. Ama aslolanı da bunu kurmayı becerebilmektir. O nedenle kurulan bahçelere gitmenizi öneririm sevgili okurum. Kendi bahçenizi kurabilmenin yolu buradan geçer.

O zeytin ülkesinde yolumu düşürdüğüm ressam Demir Kardaş’ın bahçesine adım attığımda güllerim açtı birden. Onun hiç söz etmesine gerek yoktu. Elleriyle özenle kurduğu bahçesi hem onun hem de uğraşının inceliklerini anlatıyordu. Taşın, ahşabın, camın demirin böylesine uyumuyla ortaya çıkan rengârenk bir dünyanın insanın yaratıcığını da anlatması az şey değildir.

Evet, bir bahçe kurmak içinizdeki yaratıcılığı da eminim ki ortaya çıkaracaktır. Elbette başka şeyleri de. Örneğin yazabilmenizi, taşa mermere kile biçim vermesini, ahşabı keşfetmenizi, bir cam fırını kurmanızı, belki de bir dokuma tezgâhına gözlerinizin rengini yansıtmanızı... Her biri belki de size bir uğraşta sevdayla yanmanızı öğretecek.

Az şey midir bunlar sevgili okurum?

(*) Yeryüzüne Övgü/Bahçelere Bir Yolculuk; Çev.: Nafer Ermiş, 2021, İnka Yay., 150 s.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları