Leyla Tavşanoğlu

İnsan canı pahasına kâr

25 Mayıs 2014 Pazar

Maden yüksek mühendisi Tuğrul Erkin Soma madenindeki aymazlığa isyan etti:

Soma’da resmi rakamlara göre 301 işçinin ölümüne yol açan kömür madeni faciasını maden yüksek mühendisi Tuğrul Erkin’le konuşuyoruz. Erkin, maden yönetiminin ihmalleri yüzünden faciaya davetiye çıkarıldığını söylüyor. Erkin faciadan maden yönetimi, Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin yanı sıra sendikayı da suçluyor. İşçiyi koruması ve haklarını savunması gereken sendikanın facia boyunca ortada görünmemesini sert biçimde eleştiriyor.
- Erdoğan, “Bu kazalar bu işin fıtratında var” gibi parlak bir beyanda bulundu. Ama bakıyoruz, gelişmiş ülkelerdeki madencilik sektörlerinde hiç ölümlü kaza olmuyor. Acaba gerçekten ölümlü kazalar madenciliğin fıtratında var mı
T.E.- Tabii ki her işin kendine özel sıkıntıları, riskleri vardır. Bunların içinde madencilik, özellikle de kömür madenciliği riskle eziyet bakımından farklılığıyla öne çıkmaktadır. Ama madenciliğin bu risk faktörü kontrol edilemez değil.
İnsanlar bu risk faktörlerini gidermek için yüzyıllardır çeşitli metotlar, teknolojiler, makineler geliştirmişlerdir. Bu riski minimuma indirmek, üretimi artırmak için büyük gelişmeler kaydetmişlerdir. Bütün bu çalışmaların sonucunda artık ABD’deki ölümcül maden kazaları sıfıra düşmüştür. Bundan kırk yıl önce Japonya’da, ABD’de sıfır hatalı üretime başladılar. Mekanizasyon arttıkça da insan gücü sayısı azalıyor.
- Sıfır hatalı üretim nasıl oluyor?
T.E.- Bu en kârlı üretim. Görüldüğü gibi de gelişmiş dünya madenciliği sıfır hatalı üretime yönelmiş durumda. Bunu yapmak için de insanla birlikte makine kullanımını ön plana çıkarıyor. Hatta tam olarak uygulanamasa da artık robotlarla madencilik yapma yoluna gittiler.
İcra kurulu üyesi olduğum Dünya Madencilik Konferansı’nın İspanya’daki kongresinde Ay’da madencilik faaliyetleri anlatıldı. Dünya’dan Ay’a robotlar gönderiliyor. Robotlar Ay’da madenleri kazıp cevheri dünyaya getiriyorlar.
- Sizce bu maden felaketinden sadece madenin işletmecileri mi sorumlu?
T.E.- Maden yönetiminin, oradaki mühendislerin dışında ben çok önemli iki suçlu görüyorum. Birincisi, Çalışma Bakanlığı müfettişleri, ikincisi ise sendikadır. Böyle bir kaza durumunda işçi hakkını sendika aramayacak da kim arayacak? Ama sendika ortada yok.
İşçi beni işten atarlar korkusuyla daha doğru dürüst ifade veremiyor. O zaman işçinin yanında olması gereken sendika değil mi? Ama sendika yok. Sendikanın asli görevi işçiyi işverene karşı korumaktır. Ama orada işçi ortada kalmış. Sendika ancak toplu iş sözleşmesi zamları söz konusu olduğunda ortaya çıkar. Orada da zaten işçi hakkını gerektiği gibi savunur mu? Sonra da bir dahaki toplusözleşmeye ya da genel kurula kadar yatar.
- Yalnız, Soma’da yaşanan felakette hükümetin madende çalışan işçileri oy deposu olarak görmesine ne demeli?
T.E.- Orada da bir açmaz var. Tabii ki işsiz halkı iş sahibi yapmak da hükümetin görevi. Soma’da işçileri dinledik. “Burada başka hiçbir iş yapılamaz ki” diyorlar. O işçileri dinlerken insanın içi parçalanıyor. Madenlerde işçiler vardiya usulü, bir ay çalışıp bir ay dinlenirler. “Münavebesiz çalışırsanız ne olur?” sorusuna, “Yapamam. Buna vücudum dayanmaz” cevabını veriyor. Bundan da yapılan işin ne kadar riskli ve eziyetli olduğunu anlıyorsunuz.
Yıllar önce, Zonguldak’ta staj yapıyordum. Çalıştığımız madenin yanında bir atölyede de tahta kesiliyordu. Merak edip oraya gittim. Marangoza, “Ne yapıyorsunuz burada?” diye sorduğumda, “Tabut yapıyorum. Nasılsa yakında ölümlü bir kaza olur. Ona hazırlık yapıyorum” cevabını alınca şoke olmuştum.

Sendika ortada yok. Sendikanın asli görevi işçiyi işverene karşı korumaktır. Ama işçi orada ortada kalmış. Sendika ancak toplu sözleşme zamları söz konusu olunca ortaya çıkar.  

Milyarlarca dolarlık ciro yaptıklarıyla övünen böyle bir madenin yöneticileri, şimdi o kıstıkları maliyetten kat kat fazla tazminat ödemek zorunda kalıyorlar.

Fıtrat çağdışı zihniyetin ürünü

Yıllar önce Zonguldak’ta staj yaparken bir atölyede tahta kesildiğini görünce ne yaptıklarını sordum. Yakında olabilecek ölümcül bir kaza için tabut hazırladıklarını duyduğumda şoke oldum

- Maden işçilerinin bir kaza durumunda kaçabilecekleri yaşam odalarının mutlaka madenlerde bulunması gerektiğini uzmanlar söylüyor. Ancak Soma’daki bu madende yaşam odası olmamasına ne diyorsunuz?
T.E.- Yaşam odası çok eski değil, son yirmi yıl içinde çıkan bir olgu. Çok işe yaradığı da ortada. Örneğin bunu Şili’deki maden kazasında gördük. Ama yaşam odasına gelinceye kadar işçiyi koruyacak, kaza riskini en aza indirecek, kaza sırasında işçinin kurtulmasını sağlayacak birtakım tedbirler almak mümkündür. Hatta kazayı önleyici önlemler almak imkânı da var. Grizu dediğiniz gaz kendi kendine patlamaz. Belli bir orana yükselmesi lazımdır. Oksijenle karışmasında belli bir yüzdeye gelince patlama olur. Onun üstünde bir yüzdede de yanar, patlamaz.
Grizu dolu bir ocağın içinde kimseye
göstermeden örneğin sigara içiyorsanız, ki bunlar olağan vakalardır, bu grizudan çok sizin eğitimsiz işçinizden kaynaklanıyordur.
Maden yönetmeliklerinde birtakım koşullar var. Bunların hepsinin de altı önemini göstermek için kara kalemle çizilmiştir. Alev sızdırmaz bir bölgeye sıradan bir motorla, sıradan bir lambayla giriyorsanız bu risk yaratmak demektir. 2013’teki denetimler sonucu yazılmış raporlarda var. Alev sızdırmaz bölgeyi aydınlatmak için normal sokak ampulleri takmışlar. Normal kablo, normal pompa kullanmışlar... Bütün bunlar böylesine riskli bir işin kabul edebileceği uygulamalar değil.
Ayrıca sisteminizde işçinizi koruyacak böyle kavramlar yok. Ortaya çıktı ki o madende işçi eğitimi diye bir şey yok. Bir madende birtakım hareket planları lazım. Yine raporlardan görüyoruz ki bunlar da yok. Bir işçinin geçen gün açıklaması vardı. Gaz maskelerini açtığında hiçbirisinin işe yaramadığını gördüğünü anlatıyordu. Gaz maskesi burada, gerekirse kullanırsınız, demekle olay bitmiyor. Bu teçhizatın da şartnamelerine, kullanma talimatlarına uygun kontrolden, bakımdan geçmesi ve bir de kullanıcının bu konuda eğitilmesi önemle gereklidir.
- Üstelik kaçamak yollarının yetersizliği, trabzan olmaması cinayete davetiye çıkarma anlamına gelmiyor mu?
T.E.- Gelmez olur mu? Projelendirilirken baştan bu ince faktörlerin dikkate alınması lazım.
- Geçen yıl Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Soma’daki madeni denetledikten sonra hakkında düzdüğü övgüleri daha unutmadık. Yıldız’ın “Dört dörtlük maden” açıklamasına bugün ne diyeceğiz? T.E.- Bu maden devletin 140 dolara mal ettiği kömürün maliyetini özelleştirmeden sonra 25 dolara mal etmeye başlamış. Tabii ki bu bir teknik başarı. Ya da devlet işletmeleri sorunlu.
Madende kullanılan aletleri de gördük. Kazma kürekle çalışan bir maden değil. İşin tam bütününü görmediyseniz, ayrıntıya inmediyseniz, vitrindeki mekanizasyonu gördüğünüz zaman etkilenebilirsiniz. Ama aynı madende daha yeraltına bile girmeden işçinin soyunma odalarına, yemekhaneye baktığınız zaman başka türlü etkileniyorsunuz bu sefer.
- Yani altı kaval üstü şişhane örneği mi?
T.E.- Açıkçası, gömleği, kravatı kir pas içindeki bir adamın iç çamaşırları da kötüdür. Bu sonucu çıkartmak mümkün.
Ama bunu işletirken de tabii ki işçinin, çevrenin zarar göreceği, işçinin öleceği, sakat kalacağı bir yolla yapmamalısınız. Bu madende görüyoruz ki bu tür tedbirleri almakta zihniyet yetersiz kalmış.
Bugün işçinin cebinde taşıması gereken otomatik ölçüm aletleri olması lazım. Bu ölçüm aletleri karbonmonoksit mi, metan mı, karbondioksit mi, gaz oranlarının yükselip yükselmediğini gösterir. Dediğiniz gibi işçiler, bakana kazadan sonra anlattıklarında ocakta sistematik olarak ısının yükseldiğini söylüyorlardı. Bu yangın çıkmasının işaretidir. İşareti de değil bağırmasıdır.
Ne yazık ki kâr amacı ya da hedefleri tutturmak amacıyla birtakım önemli hususlar bilinmesine rağmen bunlar atlanmış.

İşçi güvenliğini hiçe saydılar
- Siz demin kömürün maliyetinin özelleştirmeden sonra çok düştüğünü hatırlattınız. Ancak taşeron işçi çalıştırdığına göre maliyeti oradan da düşürmüyorlar mı?
T.E.- Maliyetin o kadar düşmesinin sebebi bir ölçüde de mekanizasyon. Ayrıca o mekanizasyona uygun planlamaya gidilmesi, teçhizat olması lazım. O makinelerin, teçhizatın kontrolünün, bakımının yapılması zorunludur.
Tekrar ediyorum. O mekanizasyonu yaparken işçinin sağlığını, kazadan korunmasını sağlayacak bütün önlemlerin de alınması lazımdır. Bunların yapılmaması artık günümüzde ayıptır. Ama bunların yapılmadığı ortada. İşçinin bütün gün kan ter içinde çalıştıktan sonra madenden çıktığında rahat oturup nefesleneceği, temizleneceği bir yer yok. Bunları gördüğünüz zaman işçiye verilen yemeğin de doğru dürüst olmadığı sonucunu çıkarabilirsiniz.

Maliyet kısmanın yol açtığı facia
- Peki, bu saydığınız önlemlerin alınmaması, koşulların yerine getirilmemesi de maliyeti kısan sözüm ona ekonomik kararlar değil mi?
T.E.- Ne yazık ki öyle. Milyarlarca dolarlık ciro yaptığıyla övünen böyle bir madenin yöneticileri şimdi o kıstıkları maliyetten kat kat fazla tazminatlar ödemek zorunda kalıyorlar. Baştan söylediğim sıfır hatalı maden işte bütün bunları sağlıyor.
- Madenden sağ kurtulan işçiler son aylarda içerideki ısının inanılmaz ölçülerde yükseldiğini ancak buna karşı hiçbir önlem alınmadığını söylediler. Sonunda da esasen kömürün içten içe yanmaya başlamış olduğu ortaya çıktı. Bu nasıl bir aymazlıktır?
T.E.- Metan gazı o rakamlara ulaşana kadar nasıl fark edilmez? 1800’lü yıllarda bulunmuş Davey lambası var. Bu, çevresi tel kafesle kaplanmış bir lamba. Onu elinizde maden ocağına sokuyorsunuz. Grizu olup olmadığını onunla tespit ediyorsunuz. Alev büyüyerek parlayınca bu grizunun olduğunu gösterir. İnsanlar bu yöntemi yüz küsur yıl önce uygulamışlar.

Yüzlerce yıl öncesinin kafası
- Bir anlamda taammüden cinayet mi işlendi?
T.E.- O işçilerin ocağın içinin dayanılmaz sıcaklıkta olduğu sözleri doğruysa bu tehlikenin fark edilmemesi mümkün değil. Ama bir an önce iş bitirme telaşına kapılınmıştır.
- Kazanın ikinci günü Erdoğan’ın çıkıp bu kazayı haklı göstermek istercesine 1800’lü yıllarda meydana gelen ölümlü kazalardan örnekler vermesi karşısında neler düşündünüz?
T.E.- Çok talihsiz bir konuşma metniydi. Taa Kraliçe Victoria dönemindeki kazaları hatırlatan o metni acaba kim yazmış? Her şeyi hızla kavrayan Başbakan bu durumu nasıl kavrayamamış?

P O R T R E

TUĞRUL ERKİN
İTÜ Maden Fakültesi’nden maden yüksek mühendisi olarak mezun oldu.
Dört yıl Almanya’nın önde gelen madencilik kuruluşlarında mesleki eğitim gördü.
Türkiye’ye
dönüşünde Türkiye Kömür İşletmeleri’nde çalışmaya başladı.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı’nda müsteşar yardımcılığı, Kümaş-Kütahya Manyezit İşletmeleri’nde Genel Müdürlük yaptı.
On
yıl süreyle Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. İki dönem Türkiye Maden Mühendisleri Odası Başkanlığı’nı yürüttü.
1992’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği’ne atandı.
Şu anda 80
ülkenin üye olduğu Dünya Madencilik Konferansı’nın yürütme kurulu üyesi, DEİK İcra Kurulu üyesi, Türk-Avrasya, Türk-Gürcü İş Konseyleri Başkanı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları