Mehmet Basutçu

80. Venedik Film Festivali’nden notlar: Genç Türk sinemasının olgunluğu

07 Eylül 2023 Perşembe

Türk sineması bu yıl Venedik’te ciddi bir varlık göstermeyi sürdürüyor. Nehir Tuna’nın ilk uzun filmi “Yurt” ile gördüğü yaygın ilgi ve beğeniye; başka bir genç yönetmen, Selman Nacar (1990), “Tereddüt Çizgisi” adlı ikinci filminde sergilediği olgun, tok ve etkileyici mizansen başarısıyla, yeni övgüler ekledi. 

Tuna ve Nacar, ayrıca bir ilke de imza atıyorlar. Yarışmalı ana seçkinin (“Venezia Concorso”) yanında, 1980’lerden bu yana değişik adlar altında var olan; 2004’te “Orizzonti”ye dönüşen; özel olarak oluşturulan bir jürinin verdiği ayrı ödülleri bulunan bu seçkide, ilk kez iki Türk filmi yan yana yer almakta...

“Ufuklar”ın (Orizzonti), “Altın Aslan” yarışı dışında ama yanında yer alan, genç ve yenilikçi sanat sinemasını tanıtmayı hedefleyen resmi nitelikli ayrı bir seçki olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekiyor. 1932’de başlayan, dünyanın ilk uluslararası sinema etkinliği Venedik Festivali’ne ilişkin o kadar çok yanlış yorum yapılıyor, gerçekler öylesine çarpıtılıyor ki, doğruların altını bir kez daha çizmekte yarar var.

Evet, Altın Aslan adayı filmimiz yok ama, hem “Yurt” hem de “Tereddüt Çizgisi”, 9 Eylül akşamı verilecek ödüller listesinde yer bulacağını tahmin ettiğimiz olgunlukta, zengin içerikleri ve başarılı mizansenleriyle sinemamız adına gurur veren yapıtlar.

Daha önce verildiği duyurulan kimi düzmece ödül haberlerine kulak asmayın lütfen. Kimi özel girişimcilerin, büyük firma ya da markaların kendilerine göre dağıttıkları, festival sarayının kırmızı halılarında foto muhabirlerinin önüne çıkardıkları manken ya da dizi oyuncularını, kendi tanıtımları için yem yapıyor olmalarına ne yazık ki giderek daha fazla tanık oluyoruz. Tanıtım şirketlerinin lanse ettiği bu şişirilmiş balon habercilik karşısında, özellikle sosyal medya okuyucularının çok dikkatli olmaları gerekiyor.

TEMİZ, YALIN, OLGUN MİZANSEN...

Selman Nacar’ı, öncelikle “Tereddüt Çizgisi”nde sergilediği mizansen becerisi yanında geliştirdiği etkin sinema dilinin yalın olgunluğu nedeniyle de kutlamamız gerekiyor. Duygu sömürüsü yapmaya son derece açık birçok konuyu iç içe işlerken, bırakın melodrama kaçmayı, duygusallıktan bile sakınan temiz bir anlatım sergiliyor. İzleyicisini, usulca önüne getirip bıraktığı bir dizi soru işaretleriyle baş başa, özgür bırakıyor. Gerçeklerin değişken izdüşümlerini, taraf tutmamaya özen gösteren bir yaklaşımla gözler önüne seriyor. Üstelik, o kadar ciddi güncel konu ve varoluşçu sorunlara değiniyor ki bir buçuk saat içinde nasıl hepsini hakkını vererek işlediğine şaşırıyoruz...

“Tereddüt Çizgisi” özetle bir mahkeme filmi. Uşak’ta, patronunu öldüren bir genç adamın davası, sağanak yağmurda çatısı akan adliye sarayında yapılmaktadır... İdeal suçlu konumundaki genci savunan, yetenekli ve hırslı genç avukat Canan, özel yaşamında da birçok alanda kendini savunmak zorunda kalan, asi mizaçlı, cesur bir kadındır. Bitkisel hayat süren annesinin fişini çekip organlarını bağışlamak konusunda kız kardeşiyle aynı görüşte değildir; savunduğu genç adam kendisine bütün gerçekleri söylememiştir; öldürülen patronu cinsel tacizle suçlayan dosyalar örtbas edilmiştir; bu taşra kentinde kök salan çürük kurulu düzenin temsilcisi belediye başkanın kardeşi, görülen davada hâkim koltuğunda oturmaktadır; patronun ailesini mahkemede temsil eden işini bilir avukat, aynı büroda çalıştıkları bir meslektaşıdır...

Selman Nacar da tıpkı Nehir Tuna gibi çok boyutlu karmaşık Türkiye gerçeklerini ustalıkla yansıtmayı başaran duyarlı bir genç yönetmen. Avukat Canan karakterinin tüm iç çelişkilerini, derin acılarını, öfkelerini, zorlu kavgalarını film boyunca omuzlarında taşıyan Tülin Özen’in taşkınlık içermeyen o sağlam yorumu da “Tereddüt Çizgisi”nin başarısına önemli bir katkıda bulunuyor.

Jürilere pek güvenilmez ama genç  Türk sineması, bu hafta sonu Venedik’ten eli boş dönmeyecek öngörüsünde bulunabiliriz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları