Mehmet Basutçu

Sorumlu ve yaratıcı sinema

11 Eylül 2023 Pazartesi

Kapanışa üç saat kala belirlendiği söylenen ödül listesi, tüm zorluklara karşın temel dengeleri korumayı başarıyor. 

Öncelikle, yaratıcı sinemayla toplumsal ve siyasal sorumluluklarının bilincinde olan “vatandaş sinema” (ya da angaje sinema) arasında denge sağlanmış. Görselliği ön plana çıkan ana akım sinema örnekleri de dışlanmamış... 

Çoğulcu, neredeyse “demokratik” diyebileceğimiz, sonuçta diplomatik bir başarıdan söz etmek gerekir. Üstelik, ödülleri paylaştırmak ya da çoğaltmak kolaylığına kaçılmadan, ön plana çıkan kimse unutulmamış...

YARATIKLAR...

Frankenstein'ın yaratığını, doğurgan bir tersine çevirmeyle, çocuk beyni henüz emekleme aşamasında bulunan genç kadına (Emma Stone) dönüştüren Yorgos Lanthimos, müthiş bir büyücü, olağanüstü bir sinema cambazı...

Sıra dışı bir öyküyü, mutasyona uğramış acayip hayvanların cirit attığı o kendine özgü masal dünyasına uyarlarken çocuk beyinli ama cinselliği tam gelişmiş genç kadın yaratığın erkek egemen dünyada özgürlük ve bağımsızlık savaşı vermesi gibi güncel temaları da göz ardı etmeyen Yorgos Lanthimos, Altın Aslan'ı fazlasıyla hak ediyor. Zengin düşsel imgelerle dolu, incelikli göndermelerle bezeli, alabildiğine yoğun, fantezi, yaratıcı sinemasının kült örnekleri arasında şimdiden yerini alan “Zavallı Yaratıklar”ı anlatmak nafile. Yunan sinemasının sınırlarını çoktan aşan Lanthimos'un bu filmini, öncekilerle birlikte, belki de defalarca izlemek gerekir...

İNSANLIK...

Ödül listesinin ilk sıralarında “vatandaş sinema” örnekleri de yoğun biçimde yer almakta. Özellikle, AB kapılarına dayanan mülteci ve kaçak göçmenlere karşı yürütülen devlet politikalarını sert dille eleştiren, önceki yazımda uzun uzun değindiğim Agnieszka Holland'ın “Yeşil Sınır” ile onurlandırılmış olmasını alkışlamak gerekir.

Aynı konuya, bu kez Afrikalı kaçak göçmenlerin AB sınırına gelene dek yaşadıkları cehennemi anlatarak eğilen Matteo Garrone, hem toplumsal hem de ana akım sinemaların kesiştiği noktada yer almakta... 

Agnieszka Holland, kendi ülkesinin (Polonya) aşırı milliyetçi, diktatör eğilimli otoriter hükümetini acımasızca sorumluluklarıyla yüzleştirirken; Garrone, 18 yaşından küçük Senegalli iki göçmen adayının İtalya sınırına gelene kadar yaşadıkları baskıyı, şiddeti, 

zulmü ve soygunculuğu sergiledikten sonra, AB'ye ayak bastıklarında yaşayacakları dehşeti kurgulamayı izleyicisinin duyarlılığına emanet ediyor...

Yine de İtalya'nın bugünkü göçmen düşmanı aşırı sağ eğilimli politikacıları, Venedik Festivali jürisini ve yönetmeni, bu konuyu art niyetle gündeme getirip ülkelerini kötülemekle suçlayabilirler.

Polonya hükümeti, kuşkusuz daha sert tepkilerde bulunacak; Agnieszka Holland'ı, tıpkı bizde çok daha yumuşak eleştiriler karşısında bile yapıldığı gibi, yabancı topraklarda ülkesine ihanet etmekle suçlayacaktır!

DOĞA...

İçinde yaşadığı topluma ve genelde küresel düzeyde insanlığa karşı sorumluluk duyan başka bir film daha, Gümüş Aslan ile ödül listesinin üst sıralarında onurlandırılıyor. Japon sinemasının özgün yaratıcı yönetmenleri arasında ilk sıralarda yer alan Ryusuke Hamaguchi “Aku wa sonzai shinai” (Şeytan Yoktur) ile, bu kez diyaloglardan çok mizansenin görsel gücünden yararlanan bir film imzalamış. Vahşi kapitalizmin, doğa düşmanı projelerle çevre ve insan sağlığını nasıl tehlikeye attığını, alabildiğine yavaş, sakin, etkileyici şiirsel diliyle, duru bir misansen eşliğinde sergiliyor...

Sonuçta, Türk sinemasının başarılı iki örneğiyle göz doldurduğu, ancak “Ufuklar” seçkisi ödüllerinden pay alamadığı bu zengin ve yoğun festivali geride bırakırken, göle yoğurt mayası çalan Nasreddin Hoca gibi, olmayacak duaya amin demek geçiyor içimden...

Tüm ülkelerde, devlet yönetmek isteyen her adaya, üniversite diplomasına sahip olmak yanında, son yirmi yıl içinde Venedik ve Cannes'da ödül alan filmleri izleyip yorum yazma zorunluluğu da getirilse, dünyamız daha iyi yönetiliyor olmaz mıydı acaba?

FESTİVALİN KAZANANLARI

  • En İyi Film – Altın Aslan: Poor Things (Yönetmen Yorgos Lanthimos)
  • Jüri Büyük Ödülü – Gümüş Aslan: Aku wa sonzai shinai / Evil Does Not Exist (Yönetmen Ryusuke Hamaguchi)
  • En İyi Yönetmen – Gümüş Aslan: Matteo Garrone (Io Capitano)
  • Jüri Özel Ödülü: Zielona Granica / Green Border (Yönetmen Agnieszka Holland)
  • En İyi Senaryo: Pablo Larraín ve Guillermo Calderón (El Conde)
  • En İyi Kadın Oyuncu: Cailee Spaeny (Priscilla)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Peter Sarsgaard (Memory)
  • En İyi Genç Oyuncu – Marcello Mastroianni Ödülü: Seydou Sarr (Io Capitano) Orizzonti (Horizons)
  • En İyi Film: Magyarázat mindenre / Explanation for Everything (Yönetmen Gábor Reisz)
  • En İyi Yönetmen: Mika Gustafson (Paradiset Brinner / Paradise is Burning)
  • Jüri Özel Ödülü: Una Sterminata Domenica (Yönetmen Alain Parroni)
  • En İyi Senaryo: Enrico Maria Artale (El Paraiso)
  • En İyi Kadın Oyuncu: Margarita Rosa De Francisco (El Paraiso)
  • En İyi Erkek Oyuncu: Tergel Bold-Erdene (Ser Ser Salhi / City of Wind)
  • En İyi Kısa Film: A Short Trip (Yönetmen Erenik Beqiri)
  • Orizzonti Extra – Seyirci Ödülü: Felicita (Yönetmen Micaela Ramazzoti)
  • Geleceğin Aslanı – Luigi De Laurentiis Ödülü: Ai shi yi ba qiang / Love is a Gun (Yönetmen Lee Hong-Chi)


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları