Aymazlığa kader mi denir?

04 Haziran 2023 Pazar

Federal Almanya’nın en önemli devlet nişanı, Bundesverdienstkreuz 1. Klasse madalyası sahibi gazeteci yazar Rudolph Maximilian Chimelli’yi tanımak onuruna 1994 yılında eriştim. Dostluğumuz, sonsuzluğa uğurlandığı 2016 yılına kadar sürdü. Ortadoğu, İran ve Rusya uzmanı olup İran Devrimi’ni yakından izlemişti; zaten zarif eşi Pervin de İranlıydı. 

Bana “canummm” derdi ve torunumun adı Can’ın, binlerce yıllık bir sözcük olup Farsça ile Zend dili Avestacada yaşam anlamına geldiğini ilk o söylemişti. Sohbetlerimizden birinde, İran Devrimi’ni izleyen yirmi yılda 12 milyona yakın İranlının ülkeyi kademeli olarak terk ettiğini bunlardan yarıya yakınının zaman içinde ya göçtükleri ülkeye uyum sağlayamadıkları için ya da İran hükümetinin verdiği güvence ve vaatlerle geri döndüklerini anlatmıştı.

Bana İran’ı anlatırken ne Rudolph biliyordu bugün Türkiye’den başlayacak göçü ne de ben onun saptamasından yola çıkıp “Türkiye’den kovulan Türklerin dünyaya dağılıp asimile oldukları” bir bilimkurgu romanı yazacağımı...

Destina’nın* ilk baskısı 2006 yılında yayımlandı. Romanın zamanı 2026 yılı, mekânı artık birleşmiş olan Kıbrıs’tı:

KARA TANRI

Land Rover’ın farları, Birles¸ik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eskiden “Girne” yazan mütevazı levhanın yerine diktiği tabelayı aydınlattığında gece yarısını geçiyordu. 

Üstte Yunan, altta Latin alfabesiyle “Kyrenia” yazılı ve köşesine AB yıldızlı şerit çekilen fosforlu tabela, gecenin karanlığında bir zafer işareti gibi patlayıp söndü Daryal’ın gözlerinde. 

Gündüz el ayak çekilen kent merkezinde kahveler tıklım tıklım, trafik sıkışıktı. Öğleleri 45 dereceye vuran adada, insanlar gecenin serin bile değil, yaşanır sıcağına çıkıyorlardı. 

Daryal, kalabalığın arasındaki üniformalı asker sayısına şaştı, sonra hatırladı: NATO, Türk ordusunun terk ettiği üsleri boş bırakmamış, adadaki kontenjanını son iki yılda üçe katlamıştı. 

NATO’nun Kıbrıs’a yaptığı askeri yığınağın resmi gerekçesi, Müslüman halkla Ortodokslar arasındaki tarihsel kan davasının yeniden başlamasını önlemek olarak gösteriliyordu. Oysa doğru gerekçe, birkaç yıl önce Kıbrıs karasularında bulunan petrol rezerviydi. 

Hilale karşı güya ittifak kuran Haçlılar arasındaki gizli rekabet, “Kıbrıs petrolüyle daha da önem kazanan Doğu Akdeniz hangi haçın kontrolüne girecek, Ortodoks Rusya’nın mı, yoksa Hıristiyan Batı’nın mı?” bilmecesinde uyukluyordu. 

DİN SOFRASINDA YEMEK KAVGASI

Haçlı ittifakında gerçek müttefikler, Katoliği, Protestanı, Ortodoksuyla AB ve ABD’li Hıristiyanlardı. 

NATO’nun Kıbrıs’ta aldığı tertibat, iki basamaklı bir kazıktan oluşan Rus haçını, adaya girmeye kalkarsa kırmaya yönelikti. 

Türkiye’nin işini birlikte bitirmiş, parçalamış, paylaşmışlardı.

Ama Ortadoğu ve Asya’daki I·slam cephesi çökertilince Haçlı ittifakının varlık nedeni de ortadan kalkacak, ortak düs¸man yokluğunda en başta petrol için birbirlerine düşeceklerdi. 

Bunu bütün müttefikler biliyor ve gafil avlanmamak için Ortodoks Rusya ve Hıristiyan Batı olarak şimdiden ayrışıyorlardı. 

Devasa imparatorluktan yadigâr, el kadar Türkiye’yi, önce “ılık İslamcı” diye destekledikleri şeriatçılar eliyle boğazına kadar borçlandırdıktan sonra “çok İslamlaştı” diye borç tahsiline girişip paylaşmak kolay olmuştu. 

Asıl savaş, biten değil, başlayacak olandı ve ilk tohumları, depremden sonra I·stanbul Türklerden geri alınırken, ganimet boğazlarda NATO ve Rus donanmaları karşı karşıya geldiğinde atılmıştı. 

Kutsal gidişat belliydi.

DİRİLEN ORTAÇAĞ

Modern zamanların ortaçagğ savaşlarında, kimin galip geleceği, artık hiç ilgilendirmiyordu Daryal’ı. 

Efendilerden hiçbirinin inanmadığı ve köle ruhlu halk yığınlarını oraya buraya güdebilmek için salladığı üç kitaptan da tüm kutsallıklardan da nefret ediyordu. 

Ezelden ebede para kokusu sinmişti kutsal kitaplara. Para da birinin mutlaka ötekini ezeceği iktidar demekti. 

İnsanoğlunun asla kendi efendisi olamayacağını, dünya nimetlerini daha eşit paylaşmak ve paylaştırmak isteyenlerin, ölümden sonra tatlı hayat vaat edenlere karşı daima kaybedeceklerini çoktan anlamıştı. 

Özgür, eşit ve kardeş bir insanlığa, hakkaniyet ve merhamete dair tüm ülkülerini, İstanbul düşerken yitirmişti. 

Artık yaşamına yön veren tek enerji kaynağı merak, yakıtı da heyecandı. İnsan yığınlarının, hâlâ daha beş binyıllık yalanlar uğruna ölmeye ve öldürmeye nasıl olup da koşullanabildiğini merak ediyordu. Ne zekâ gelişmesi durdurabiliyordu ne bilimsel gerçekler doldurabiliyordu kutsala aç, dolayısıyla manipülasyona açık zihinleri. 

Daryal taraf değil, tanıktı artık...

Koyun petrolün yerine doğalgazı, tam 17 yıl önce bugün olan ve olacak her şeyi yazmışım. Daha ne diyebilirim, değerli okurlarım?

* DESTİNA/roman, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları