Devlet kimdir?

12 Kasım 2023 Pazar

Anayasa, coğrafi ve insani bir alandaki siyasal bütünlüğü ifade eden devlet yapılanmasında; yönetenle yönetilen arasındaki ilişkilerin gerek hiyerarşik gerekse siyasal işleyişini hukuk çerçevesinde birleştirip düzenleyen temel yasadır. Demokratik bir rejimde anayasa, yurttaşların hak ve özgürlüklerini yasama, yürütme ve yargı erklerini siyasal iktidarın suiistimalinden korur. 

Anayasanın küresel tanımı, budur.

Yine küresel tanımıyla herhangi bir anayasa mahkemesi, temsil ettiği temel yasanın üstünlüğünü gözetmek ve “hukuk devletinin” düzgün işleyişini sağlamak için hem yasaların hem de yargı kararlarının anayasaya uygunluğunu denetlemekle yükümlüdür. En üst yargı merci olup verdiği kararlar devletin tüm hiyerarşisini bağlar. 

MEŞRUİYET BİTTİ, KEYFİYET VERELİM! 

Bu tanımlar ölçü alındığında her şeyden önce Türkiye’de kör topal bir demokrasinin bile kalmadığı görülmekte. Çünkü yurttaşların hak ve özgürlüklerini, yasama, yürütme, yargı erklerini; halkın geçici temsilcilerinden ibaret siyasetçilerin suiistimalinden koruyacak en üst yargı makamı Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), tam da böylesi suiistimali önleyen bir kararına DAHA uyulmuyor, halen...

Bu uyumsuzluk, devletin meşruiyetini de tartışmaya açar.

Çünkü anayasa olan yerde, devlet düzeni anayasaya dayanır. Anayasaya uymazsanız, devlet kurumsal bir düzen olmaktan çıkar, yasaların da kesinliği kalmaz, yargı siyasal bir keyfiyete, keyfiyet de zorbalığa dönüşür.

BİNDİĞİ DALI KESEN YARGIÇLAR

Bilmem Yargıtay 3. Ceza Dairesi, önce milletvekili Can Atalay hakkındaki AYM kararına uymamak, ardından da AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmakla devletin meşruiyetini sorguladığının ve sarstığının farkında mı?

Anayasal düzene darbe niteliğindeki gelişmelere imza atan bu yargıçların, işin ucunun devletin meşruiyetine dayanacağını düşünecek ve aldıkları karardan çıkarsama yapacak kadar donanımlı olduklarını hiç sanmıyorum! Öyle olsalardı, kendi bindikleri dalı kesmeye kalkışmazlardı. 

AYM kararlarına uymamak, hukuk devletini yok eder. Hukuk devleti olmayan yerde de ne Yargıtay’ın meşruiyeti kalır ne de itaat etmek için anayasayı çiğneyecek kadar gözünü kararttığı siyasal erkin meşruiyeti.

ZİRVEDE ‘DEVLET BENİM!’, ZIRVADA DEVLET SENİN... 

Fransa Kralı XIV. Louis’nin, 20 Mart 1655’te imzaladığı bazı mali kararlara karşı çıkan Paris parlamentosuna, 13 Nisan 1655’te verdiği yanıtta “Devlet benim!” diye kafa tuttuğu söylenir. Evet, Fransa’nın 17. yüzyılda da bir parlamentosu vardı. Ve kralın gerçekten söyleyip söylemediği kanıtlanamayan bu söz, dünya siyaset tarihinde “mutlak monarşi”nin simgesi oldu. 

Ama kendisine “güneş kral” dedirten XIV. Louis’nin, tebaasına monarşi rejiminden de illallah dedirttiği ve sonunda torununu tahtından indirip kellesini alacak olan Büyük Fransız Devrimi’nin tohumlarını attığı kesindir...

Küresel tarih, “Devlet benim!” diyecek kadar kafayı sıyırmış başka megaloman görmedi. Ama demese de devleti kendi sanan, öyle davranan çoook muktedir gördü, geçirdi ve hepsini, pek de özenilmeyecek koşullarda sonsuzluğa uğurladı. Bunların hepsi diktatör ya da despottu. 

ÇOĞUL BENLİK SENDROMU 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AYM ile Yargıtay’ı karşı karşıya getiren krize ilişkin “Biz bu tartışmada taraf değil hakem konumundayız” açıklaması, “Devlet benim” demek midir, değil midir, bilemiyorum.

Çünkü “biz” kim, niye çoğul konuşuyor, birden fazla cumhurbaşkanı mı var, çözemedim...

Ama Türkiye’nin anayasal düzenine yönelik suikast niteliğindeki gelişmelerin, aslında bir “derin devlet” krizi olduğunu düşünüyor ve geçen yıl, bu köşede yayımlanan “Derin devlet nedir?” başlıklı yazımı anımsıyorum. Size de anımsatmak isterim:

DEMOKRASİ TRAMVAYINDA SON DURAK

“Türk toplumu ile devleti, hık demiş birbirinin burnundan düşmüştür.

Halkın yüzde onu dürüst mü? Devletteki her on memurdan biri dürüsttür.

Bu temsiliyet orantısını, tarikatçısından aşiretçisine, darbecisinden demokratına, kurnazından safına, laikine, mürtecisine, faşistine; korkağına, cesuruna, hırsızına, uğursuzuna ve tabii hortumcusundan rüşvetçisine, kaçakçısından eşkıyasına, kahramanından alçağına yayabilirsiniz.

Toplumun tüm nitelikleri devlet organizasyonuna bire bir yansıdığı içindir ki, devletin içinde devlete ihanet eden, çünkü varlık nedeni yasalara uymak ve uygulatmak olan kurumda; yasaları çiğneyen ve suç işleyen devletliler de vardır.

Derin devlet, işte budur.

Koruması gereken yasallığı, bizzat çiğneyerek, delerek, hiçe sayarak suç işleyen, suç işleyeni koruyarak devleti çökertendir, derin devlet.”

(20.03.2022, Röveşata) 

Son durakta demokrasi tramvayı bekleyen hepimize cesaret diliyorum çünkü tramvaydan inecek olanlar hiç tekin değil, sevgili okurlarım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları