Demokrasi güvenliği!

29 Haziran 2023 Perşembe

14-28 Mayıs öncesinde yeri geldikçe kullandığımız tanımlardan biri şuydu:

Seçim güvenliği!

20 Nisan’daki “Seçim günü güvenliği” başlıklı yazımızda “güvenlik” kavramının klasik bağlamından koptuğunu hemen her alanda hissedilen bir eksiklik olduğunu vurgulamıştık.

Öyle bir zincir ki sandık güvenliği, sayım güvenliği, seçim günü güvenliği sıralanıp gidiyor...

Oysa AKP iktidarına kadar “can ve mal güvenliği” diye özetlenen genel bir kavram vardı. Bunun da devlet tarafından sağlanacağı, sağlanması gerektiği her fırsatta dile getirilirdi. Demirel, “Fırat kıyısında bir çobanın iki koyunundan biri kaybolsa sorumlusu ülkeyi yönetendir” derdi. 

Bugün ise siyasetçi koyunun değil, oyunun izini bulmaya çalışıyor. 

Kime karşı?

Ülkeyi yönetenlere karşı!

***

İnsanın en iyi ve en kötü huyu alışmasıdır. Alışmasa, en kötü ortamda yaşamaya zorlandığında hayatta kalamazdı. Ama olumsuzluğa alışmak da insan onuruna yaraşır bir iş değil.

Toplum, oyların çalınmasına alıştı!

Oyların korunamamasına alışmadı!

Niye korunamadı diye soruyor. 

İyi ki soruyor. Sormasa daha fena. Ama biz de sormadan edemiyoruz:

Oyları koruyamayanlara yüklenmek kadar oyları çalanlara da yüklenmek gerekmez mi?

İşin bu kısmı önümüzdeki seçime kadar gündeme gelmeyecek!

Başka bir güvenlik boyutuna değinelim:

Demokrasi güvenliği!

Demokrasi, beş yılda bir oy ver, sonra koyver değildir!

Demokrasi, iktidarların kendilerinden başka hiçbir siyasi harekete nefes aldırmama özgürlüğü değildir.

Demokrasi, anayasayı “banayasa” haline getirip, istediğin yerden delme hakkı değildir.

Demokrasi, herkesin eşit yurttaş olarak özgürlüklerden ve refahtan eşit pay alma hakkıdır. 

Ekonomiden eğitime, bireysel özgürlüklerden ülke yönetimine katılma hakkına kadar her alanda ciddi bir “demokrasi güvenliği” sorunu var. 

***

Gezi’nin 10. yılında, o direnişin demokrasi güvenliği açısından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak geleceğe dönük dersler çıkarmak gerek.

İktidar, toplumun ne istediğini yüksek sesle söylemesinden, bunu barış ortamı içinde, hukukun dışına çıkmadan yapmasından çok korktuğu için Gezi’yi “terör faaliyeti” saymaya kalktı. 

Başta Can Atalay olmak üzere Gezi davası tutukluları Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay 14 aydır hapiste. 

Demokrasi ve özgürlük nöbetçilerine sevgili Merdan Yanardağ da eklendi...

Can Atalay Silivri’den, arkadaşımız İklim Öngel’in sorularına verdiği yanıtlarda, iktidara karşı siyasal ve toplumsal muhalefetin sorumluluklarına dikkat çekiyor. Gezi davasına bu açıdan yaklaşıyor. 

Umut, bir hapishane çiçeğidir. Demirde ve betonda da açar. Atalay, ne olursa olsun umudun yükseltilebileceğini söylüyor.

Umudun ruhu hedeftir. 

Hedef olmadı mı umut da hangi yöne doğru büyüyeceğini bilemez. 

Türkiye’nin sosyal, demokratik, laik bir hukuk devleti olması gerektiğine inanan tüm kesimlerin üzerinde birleşebileceği bir kavram öneriyoruz:

Demokrasi güvenliği!

Demokrasinin en temel kuralı da şudur:

Seçimle gelen, seçimle gider!

Bu yolu kapatan bir iktidara karşı toplumun, hukukun içinde kalarak, bir araya gelerek, ortak paydalar üreterek Cumhuriyeti koruması, devamında da demokrasiyi güçlendirmesi gerekiyor.

Demokrasiyi büyük ölçüde zayıflattık... Güçlendirmek için Cumhuriyetin 100. yılını umut ve bilinçle kutlayarak başlayabiliriz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları