Balık baştan kokar! Kamu kurumlarımızın hali böyle olursa...

03 Şubat 2024 Cumartesi

Dünyada, 1980’li yıllardan sonra küreselleşme, rekabet, bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin baskısıyla, pek çok ülke, ekonomik, siyasal ve idari sistemlerde köklü değişim ve dönüşümler yaşadı. Bu durum özellikle kamu yönetimini etkileyerek geleneksel kamu yönetimi sistemi üzerinde yeni kamu yönetimi reformları gerçekleştirildi.

Kamu yönetiminde siyaset ve bürokrasi ilişkisinde bakıldığında; siyaset ülke yönetimine dair kararları politik bir süreç içerisinde alırken, aldığı bu kararları kendisine bağlı bürokrasiye uygulatmakta. Teoride böyle olmakla birlikte uygulamada bu durumun değiştiği görülür.

Türk kamu yönetiminde siyaset ve bürokrasi çekişmesinde ise tanzimattan Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar olan dönemde bürokrasinin güçlü olduğu, Türkiye Cumhuriyeti tek partili dönemde devrimleri uygulama ve benimsetme görevini yerine getiren bürokrasinin daha da güçlendiği, çok partili dönemde ise bürokrasinin zayıflayarak sadece siyasal iktidarın aldığı kararları uygulayan bir kurum haline geldiği görülüyor. 

Kamu yönetiminde olmazsa olmaz olarak bilinen saydamlık, katılımcılık, hesap verilebilirlik, verimlilik ve etkinlik gibi temel ilkeler, etik ve dürüst bir kamu yönetimi için zorunludur.

KAMUDA SİYASET-BÜROKRASİ-LİYAKAT

Ülkemiz kamu yönetiminde bugün geldiğimiz nokta gerçekten çok vahimdir. Devlet-vatandaş ilişkilerinin belki de en kötü olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Tüm kamu kurumlarında çürüme ve bozulmaya tanık oluyoruz. Siyasal iktidar her yönüyle o kadar bürokrasinin içinde ve bürokrasi hiç olmadığı kadar siyasal iktidarın emrinde ki, devletin memuru iktidarın memuru gibi davranmaya başlamış.

Kamu kurumlarında bu kadar bozulmanın temel nedeninin, yönetimde liyakat ve adaletten uzaklaşma olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Sağlıktan eğitime, adaletten güvenliğe hemen hemen tüm alanlarda bir yozlaşma, etik ve ahlaki değerlerden uzaklaşma görülüyor. İşin ehline verilmediği, adalet duygusunun olmadığı, kalitesizliğin arttığı bir dönem yaşandığı gibi bunun temeli de maalesef sağlamlaştırılıyor.

Kamu personel yönetiminde, bir sistemsizlik ve karmaşıklık hâkim. Kamuya giriş ve yükselme sınavlarında mülakat ve sözlü sınavların nesnellikten uzak oluşu, işin ehline verilmesi yerine kayırmacılığın yer alması ve memurların partizanlaşması sonucunda oluşan siyasi kutuplaşma, devletin çeşitli kademelerine yapılan atama ve yükselmelerde, siyasal sadakat yerine, yeteneğin ve bilginin temel ölçüt olarak kullanılmaması. 

Kamuda liyakat ve adalet duygusundan uzaklaştıkça devlet iyi yönetilemiyor, ekonomi kötüye gidiyor, kadrolaşma artıyor, kamu kurumlarında personel alım ve tayin işleri iktidar partilerinin il ve ilçe teşkilatlarının bilgisi ve onayı dahilinde yapılıyor. Kamu kurumları sanki iktidar partilerinin bir parçasıymış gibi çalışıyor. İktidar yanlısı sendikalara üye olmayan memurların yükselmeleri engelleniyor. Memurlar arasında ırk, cinsiyet ve mezhep ayrımcılığı yapılıyor.

KARİYER UZMANLIK SİSTEMİ NE DURUMDA?

Türk kamu personel sisteminin klasik hiyerarşik (dikey) yapısı genel olarak sırasıyla; memur, şef, şube müdürü, daire başkanı, genel müdür yardımcısı ve genel müdür şeklinde iken 2002 yılından itibaren başlayan ve Cumhurbaşkanlığı sisteminden sonra tüm bakanlık örgütlenmelerinde kariyer uzmanlık sistemine geçiş yaygınlaşmış, kamuda örgütlenme dikey hiyerarşi yerine yatay hiyerarşi şekline dönüşmüş. Kariyer uzmanlar, kurumların politika üretme süreçlerinde etkin rol alan, yetkinlik ve donanımları ile vizyoner personeller olarak düşünülmüş. Ancak kurgu baştan yanlış yapılmış. Bu sistem, kamuda şeflik ve şube müdürlüğünü işlevsel olarak ortadan kaldırmaya dönüşünce iş çığırından çıkarak bu durum kamu kurumlarında çalışma barışını bozan bir uygulamaya dönüşmüş.

Kariyer uzmanlar elbette kurumların politika strateji üretme ve belirleme süreçlerinde etkin rol almalılar. Kurumlarda bu görevleri yerine getiren aktüerya ve strateji başkanlıklarında çalışmalılar. Tıpkı müfettişler gibi kendi alanlarında etkin olmalılar. Ama kurumların her yerinde şef ve müdürler yerine ikame edilmeleri sistemi bozan ve verimliliği ortadan kaldıran bir duruma dönüşmüş. Kamuda daire başkanına kadar olan işlerde kariyer uzmanlığı yaygınlaştırmak, uzmanların memur, şef ve şube müdürleriyle aynı işleri yapıp farklı statüye sahip olmaları çalışma barışını bozmuş ve gruplar arasında huzursuzluk yaratmış. Ayrıca, birçok kurumda uzmanlar taşra teşkilatında da çalıştırılmıyor. Uzman yardımcılığı sürecini tamamlayıp uzmanlığa atandıklarında ilave bir derece alan kariyer uzmanlar, bu hakka sahip olmayan memurların 3 yıl önüne geçerek burada da adaletsiz bir duruma yol açmış. Yine, bugün bir kariyer uzmanın maaşı bir şefin maaşının yaklaşık 2 katı. Şeflerle aynı işleri yapan duruma getirilen uzmanlara yüksek maaşlar ödenmesi ve maliyetlerinin yüksek olması kamuya ekonomik yönden de yük getirmekte. 

Uzmanlık sisteminin uygulanmasında başlangıçta şube müdürleri uzmanları mevzuat yönünden yetiştirmekle sorumlu tutulmuşlar. Ancak idari yönden uzmanlar, şube müdürlerinin yerine daire başkanlarına bağlanmışlar. Yani işi müdürlerden öğrenmişler ancak onlardan emir ve talimat almak istememişler. Son yıllarda müfettişlerle birlikte uzmanlar kurumlarda daire başkanı ve üstü makamlara atanmaya başlamışlar. Bu durumda şube müdürleri kendi amirlerini yetiştiren bir kadroya dönüştürülmüş. Düşünün ki, en az 15-20 yıllık müdürsünüz. Yeni işe başlamış bir uzmanı, yani 1-2 yıllık bir uzman yardımcısını çalıştığı birimde mevzuat yönünden yetiştirmekle sorumlu tutuluyorsunuz. Yetiştirme sürecinde bir sınırlama yok. Uzmanlar kurumların gelecekteki yöneticisi görülüp bu telkinlerle yetiştirildiklerinden, nitekim öyle de oluyor, 10 yıl sonra yetiştirdiğiniz uzman, sizin 20 yıllık müdürün üstüne daire başkanı olarak atanıyor ve amiriniz oluyor. Böyle bir ortamda çalışma barışından söz edilebilir mi? Kurumlarda bu durumun yarattığı rahatsızlık arttıkça uzman yardımcılarını yetiştirme görevi eski uzmanlara verilmeye başlanmış. Vesselam kamuda şef ve şube müdürlerinin işlevselliğini ortadan kaldırmak için getirilen kariyer uzmanlık sistemi; ne şeflerin ne de müdürlerin yerini doldurabilmiş ne de sistemden beklenilen verim elde edilebilmiş. Uzmanların birçoğu kendilerini yüksek lisans ve doktora yapma eğitimlerine vermişler. Uzmanlığı yükselme veya başka kurumlara geçme fırsatı olarak görmeye başlamışlar.

KAMUDA ATAMALAR NASIL YAPILIYOR?

Bugün kamu kurumlarına yapılan atamalara bakıldığında; çalıştığı kurumla alakası olmayan, atandığı kurumu bilmeyen ve tanımayan farklı meslek gruplarından insanların yönetici oldukları görülüyor. Yöneticiler çok sık değiştiriliyor. İktidar değişmediği halde sadece bakan değiştiğinde bile, sanki iktidara gelen muhalefet partisiymiş gibi, bakana bağlı tüm yöneticiler değiştiriliyor. Bunun şöyle sonuçları oluyor.

Geleneksel kamu yönetiminde yöneticiler, aynı kurumda uzun yıllar boyunca çalışmış ve bilgi donanımı yüksek ve genelde emekliliği yaklaşan insanlardan seçilir ve bu insanlar görevleri sona erince emekli olurlardı. Yani daire başkanlığı ve üstü görevlere atanmış insanlar, görevden alındıkları zaman genelde emekli olurlardı. Çünkü bunların çoğu emeklilik çağına gelmiş insanlar olurdu.

Geldiğimiz noktada, yöneticilerin seçiminde ve atanmasında; bilgi ve deneyim kriterleri esas alınmayıp sadece siyasi sadakata bakıldığından hizmet süresi çok az olan insanların daire başkanlığı veya genel müdürlük görevlerine atandığı görülüyor. Örneğin, daire başkanı olmak için en az 5 yıl hizmet aranıyor. 5 yıllık memur daire başkanı olarak atanabiliyor. Bu kişi diyelim 3-5 yıl daire başkanlığı yaptı. Görevden alındığında, 65 yaşına kadar yüksek maaş alarak kamuya yük olmaya devam ediyor. Zaten 3 yıl daire başkanlığı yapanlar, uzman olarak atanıp bu görevde devam edebiliyorlar. 

Diğer taraftan, kamuda esas görevi denetim olan müfettişlerin de uzmanlarla birlikte son 10-15 yıldır daire başkanı ve üstü kademelere yönetici olarak atandığını görüyoruz. Yıllardır işin mutfağında çalışan ve maiyetindeki personeli yetiştiren, mevzuat bilgisi diğer kademelere göre daha yüksek olan müdürlerin yerine, denetim elemanları ve uzmanlar yönetici olarak görevlendiriliyor. Ancak, iş yine şef ve müdürlerin üzerinden yürütülüyor. Yöneticilik ve denetimcilik tabii ki farklı alanlar ve aynı şey değil. Kamu yönetiminde maalesef buna artık dikkat edilmiyor. İdari görevden alınan müfettiş veya uzmanlar, yine bu statülerinde çalışmaya devam edebiliyorlar. Müfettişler teftiş kurullarına dönüp denetim elemanlığı görevlerine, uzmanlar da dairelerine uzmanlık görevlerine dönüyorlar. Maddi yönden fazla kayıpları olmuyor. Bazıları uzmanlık veya müfettişlik yapmayıp sadece bankamatik memuru da olabiliyor. Bunun en dezavantajlı yönü, 3-5 yıl daire başkanlığı yapıp, çok genç yaşta görevden ayrılanlar pazifize oluyor çalışma hayatında atıl kalıyorlar. 

Yine, bugün kamu kurumlarında özel kalem ve danışmanlık sistemi o kadar yaygınlaştırılmış ki daire başkanlarının bile özel kalemleri ve danışmanları bulunuyor. Aslında bunun temelinde bilgisizlik ve kendine güvensizlik var. Evet yöneticilik insanı yönetme sanatıdır. Ancak, mevzuat bilgisinin en az yöneticilik becerisi kadar gerekli olduğu kamu kurumlarında, yöneticilerin yeterli mevzuat bilgisine sahip olmaları saygınlık nedenidir. Bilgisi olmayan yöneticilere saygı duyulmuyor. Gerçi bu şekilde yönetici seçilenlerin böyle bir derdi de bulunmuyor.

KAMUDA MÜDÜRLERİN DURUMU

Yönetim hizmetleri grubunda yer alan ve kamu kurum ve kuruluşlarının organizasyon yapısında önemli bir yere sahip olan şube müdürlüğü ve müdürlük kadrolarının; bilgi birikimi, tecrübesi, idarecilik becerisi, kurumsal hafızası ve kurumsal hedeflere sağladığı katma değerle önemli bir yönetim makamı olduğu bilinmekte. Ancak, hiyerarşideki rolleri, misyonları, üzerlerinde bulunan sorumluluk ve kullanmış oldukları yetki düşünüldüğünde, özlük hakları yönünden aynı zamanda en mağdur edilen yönetici grubu olduğu da görülmekte.

Kamu yönetiminde hiyerarşik yapının dikey hiyerarşiden yatay hiyerarşiye dönüştürülmesi, kariyer uzmanlık kadrolarının artırılıp, müdürlük kadrolarının ise neredeyse tamamen kaldırılmaya çalışıldığı görülse de buna pek cesaret edilemediği müdürlük unvanının yerinin doldurulamadığı görülüyor. 

Şube müdürleri ve diğer müdürlere birçok grupla birlikte 3600 ek gösterge hakkı verilmiş olmakla birlikte, yönetim hizmetleri grubunda yer aldığı halde makam/görev tazminatı almayan tek idareci grubu da yine müdürler. Makam ve idari yöneticiliği ve sorumluluğu bulunmayan örneğin kariyer uzmanlar için daire başkanına eşit şekilde makam ve görev tazminatı ödenirken, makamı olan ancak tazminatı olmayan müdürler bu yönüyle büyük mağduriyet yaşamakta ve onlar da 2000 Makam + 8000 Görev Tazminatı istemekte. 666 sayılı KHK ile kariyer uzmanlıklar, il müdürü/daire başkanı ve üstü kadroların, 7417 sayılı Kanunla yine il müdürü/daire başkanı ve üstü kadroların özlük hakları yeniden düzenlenerek tazminat rakamları artırıldığı halde, alt kadrolar için bu tür iyileştirmeler yapılmamış. Bunun doğal sonucu olarak gelen her zam sonrası müdürler ile üstleri arasındaki maaş makası daha da açılmış. Bir an önce müdürlere hakları olan makam ve görev tazminatları verilmeli.

SONUÇ

Kamu yönetiminde kuralı dışında yapılan her işlem sistemi bozmuş ve iyi yönetilemeyen kurumlar vatandaşlara da gerektiği şekilde hizmet vermekten uzak hale gelmiştir. 

Vesselam, söylediklerimiz deryada damla. Kamu kurumlarında neyi tutsanız elinizde kalıyor. Adaletsizlik ve liyakatsizlik diz boyu ve bu durumun düzelmesi hiç de kolay görünmüyor. İnsanın kendini ve haddini bilmesi kadar güzel bir şey yok. Liyakatsiz yöneticiler o makamları işgal etmeyin. Vatandaşlarımız artık uyanın siz de. Bu şekilde kötü yönetilmeyi hak etmiyorsunuz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları