Bu anarşi değilse nedir?

30 Aralık 2023 Cumartesi

Anarşi sadece devletin otoritesine sokakta karşı çıkmakla, toplumsal düzeni alenen hiçe saymakla, kısaca kanun kitap dinlememekle ve bunu topluma yaygınlaştırmakla mı olur? Bir ülkenin hukukunu uygulamakla görevli insanların -örneğin savcıların ve yargıçların- hiçbir tartışmaya imkân bırakmayacak kadar açık anayasa hükmünü hiçe sayma ve bunda ısrar etmeleri de ANARŞİ değil midir?

Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç yaşanmamış böyle bir olayı yaşıyor.

Üstelik anayasamızın 103. maddesine göre

“Cumhurbaşkanı sıfatıyla (…) anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, (…) herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağına, (…) üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusu ve şerefi üzerine ant içen” bir cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğimiz sırada bunları yaşıyoruz.

O cumhurbaşkanı ki anayasanın 104. maddesi çok açık bir şekilde ona, “Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin etme” görevini vermiştir.

Tahmin edeceğiniz gibi 14 Mayıs 2023 günü Hatay’dan milletvekili seçilen ancak 2013’ün mayıs ve haziran aylarında Taksim’deki Gezi Parkı’nda başlayan barışçıl gösterileri nedeniyle önce yargılanıp beraat eden, sonra tekrar yargılanarak 18 yıl hapse mahkûm edilen avukat Can Atalay’ın milletvekilliği görevini yapabilmesi için serbest bırakılması gerektiği yönünde Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen ve anayasanın 153’üncü maddesi gereğince “tüm kamu kurumları ve kişiler tarafından uyulması zorunlu” kararını İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin (ACM) “dinlememesi” olayından söz ediyorum.

Anımsanacağı gibi İstanbul 13. ACM, AYM’nin kararını “Bu konu Yargıtay’ı ilgilendirir” türünden bir gerekçeyle Yargıtay’a göndermiş, orada da 3. Ceza Dairesinin Başkanı Muhsin Şentürk ve üyeleri Hakan Yüksel, Mustafa Doğru, Şerafettin Saka ve Mustafa Karayıldız’ın verdiği bir kararla AYM’nin ilk kararını veren 9 üye hakkında “suç duyurusu”nda bulunulmuştu.

Şimdi AYM, Can Atalay’ın avukatları tarafından yapılan ikinci başvuru üzerine hem ilk kararında ısrar etti hem de üstelik oybirliğiyle “Bu kararın gereğinin yerine getirilmesinin zorunlu” olduğunu karara bağlayarak tekrar İstanbul 13. ACM’ye gönderdi. Lakin İstanbul 13. ACM dosyayı, “taammüt”le, yani eylemini tasarlayarak ve sonuçlarını göze alarak tekrar Yargıtay’a gönderdi. 

Yargıtay’dan tekrar “Biz AYM’yi dinlemeyiz” anlamında bir karar çıkar mı, çok yakında göreceğiz.

Sayalım ki tekrar aynı yönde bir karar çıktı. Sonra ne olur?

Olacak belli:

AYM’ye öteden beri, diş bileyen bir cumhurbaşkanı bu ülkenin başında olduğu sürece Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin saygı göreceğini ummak, en anlamsız ve boş bir hayaldir. Ayrıca eğer anayasayı değiştirme gücüne sahip olduğunu veya olacağını görürse Erdoğan’ın, AYM’yi “kuşa çevireceğini” bilmek gerekir. Hele Devlet Bahçeli gibi “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” diyecek kadar radikal bir ortağı TBMM’deyken Erdoğan bu fırsatı kaçırmak istemeyecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları