Çare yine bizde...

27 Ocak 2024 Cumartesi

Okulöncesi yaşlardan liseyi bitirme aşamasına kadar öğrenim gören çocuklarımızı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Eğitim Bakanlığıyla tarikatlardan ve onlara bağlı dernek ve vakıfların tasallutundan (F. Devellioğlu: başına ekşime, sataşma) nasıl kurtarabileceğimizi bu yavruları devlet okullarına gönderen anne ve babaların artık düşünme ve bu sorunu çözmek zorunda oldukları bir aşamaya geldik.

Resmi adı önündeki “Milli” kelimesini kullanmak istemediğim, onun yerine “Dini” sıfatını kullanmayı da içime sindiremediğim için sadece “Eğitim” Bakanlığı dediğim kuruluşun son marifeti dünkü Cumhuriyet’te yayımlandı:

Başlangıç olarak 10 ilimizdeki ilkokul üç ve dördüncü sınıflardaki yani 9 ve 10 yaşlarındaki çocuklara, “gönüllü” abi ve ablalar tarafından cami ve “gençlik merkezleri”nde “değerler eğitimi” dersi verilecekmiş. 

Bu gönüllüler, Diyanet’e başvuranlar arasından seçilecekmiş.

Bildiğim yanlış değilse, öğrencilere bir şey öğretmek isteyenlerde önce “pedagoji” eğitimi aranır. Ama nasıl Diyanet’in ÇEDES eğitimi adıyla okullara soktuğu din görevlilerinden böyle bir şey istenmediyse belli ki “abi ve abla” diye nitelendirilen hocalardan da bu istenmeyecek. 

Kaldı ki öğrenmeye ihtiyaç var: 

Bu “gençlik merkezleri” ne menem şeylerdir? Ne zaman, kim tarafından kurulmuştur? Amacı ve yapısı nedir? Şimdiye kadar ne yapmıştır? Oradaki insanlar öğretmenlik formasyonuna sahip midir? 

İkincisi: Çocukları “abi, abla” gibi ellere teslim etmenin Türkiye’nin başına ne belalar açtığını 15 Temmuz 2016 günü, düpedüz devleti ele geçirme amacıyla ortaya çıkan silahlı kalkışma sırasında yaşayıp hâlâ ders almadık mı?

Sanıyorum merhum İsmet İnönü’ye ait bir söz vardır. Kendisinin aynı hatayı hiçbir zaman tekrar etmediğini söyler. Bir başka söz de “Ahmak, aynı hatayı tekrar edendir” der.

Bizi yönetenler bu kadarından da mahrum olabilirler mi?

Hadi diyelim, yaşananlardan ders almadık. Bari açıp da yüz yıllık Cumhuriyetin deneyimlerinin süzgecinden geçerek yürürlüğe koyulmuş ve halen de yürürlükte bulunan yasalardan ders alsınlar:

Anayasanın başlangıç bölümündeki, “Hiçbir faaliyetin laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” hükmünü de mi görmezler?

Diyelim onu görmediler. Başta bizzat bakan Yusuf Tekin olmak üzere Eğitim Bakanlığındakiler, doğruca kendilerini ilgilendiren yasalardaki “Türk milli eğitiminde laiklik esastır” diyen hükmü de mi bilmezler?

Belli ki laik Türkiye Cumhuriyeti bizzat kendisi tarafından kurulan iki temel kurumun, Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yarattığı iki tehditle karşı karşıyadır. 

Daha da vahimi, ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisi’nde, ülkeyi anayasa ve yasalardaki temel ilkelere göre yönetme konusunda belirgin bir irade görünmemesidir.

Bu durumda dönüp dolaşıp başvuracağımız tek meşru çare 31 Mart 2024 günü yapılacak yerel seçimlerde oyumuzu laik Cumhuriyeti kurtarma amacıyla oy kullanmaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları