Olaylar Ve Görüşler

Bir Aydınlanma devrimcisi Hasan Âli Yücel’in ardından - Tolga AYDOĞAN

26 Şubat 2024 Pazartesi

28 Aralık 1938’de Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Hasan Âli Yücel 5 Ağustos 1946’da istifa edene kadar Türk eğitim tarihine önemli katkılar yapar. “Köy Enstitüleri” denince adı İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte ön plana çıkan Yücel, bu süreçte birçok önemli çalışmaya imza atmıştır.

Ankara’da “fen ve tıp fakültesi”nin kurulması, Yüksek Mühendis Mektebi’nin İstanbul Teknik Üniversitesi’ne, Musiki Muallim Mektebi’nin Devlet Konservatuarı’na dönüştürülmesi, Tercüme Bürosu’nun açılmasıyla dünya klasiklerinin Türkçeye çevrilmesi, İnönü Ansiklopedisi’nin hazırlanması, Türkiye’nin UNESCO’nun 20 kurucu üyesinden biri oluşu gibi birçok önemli çalışmanın altında onun imzası vardır.

YÜCEL’İN ÖLÜMÜNDEN BİRKAÇ GÜN ÖNCE 

21 Temmuz 1946’da yapılan seçimlerden sonra Halk Partisi’nde değişim rüzgârları eser. Hasan Âli Yücel’e yönelen tepkiler artar. Yücel, 5 Ağustos 1946’da bakanlık görevinden istifa eder. Yerine Reşat Şemsettin Sirer getirilir. Ardından Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu gibi isimler Tercüme Bürosu’ndan ayrılır. “Komünist yuvası” olarak görülen Köy Enstitülerinde ders içeriği değişir. Yücel, Halk Partisi’nin yayın organı olan Ulus gazetesinde yazılar yazmaya başlasa da varlığından rahatsız olanların sesi yükselir. Yazıları yayımlanmaz. Nedenini sorduğu zaman İnönü’nün talimatı olduğu söylenir. Yücel bunun üzerine 21 Kasım 1950’de partisinden istifa eder. 

1952’de Cumhuriyet’te, sonra da Dünya gazetesinde yazmaya başlar. 27 Mayıs’tan sonra Yücel, Bedrettin Tuncel’in başkanlığında yeni bir “milli eğitim planı”nın hazırlaması için kurulan komisyona seçilir. Yücel, UNESCO toplantısına katılmak için Ankara’dan İstanbul’a gittiğinde, Tevfik Sağlam’ın evinde kalp krizi sonucu 26 Şubat 1961 sabahı yaşama veda eder.

Yücel’in kalbinde bir sorun olduğu aslında birkaç gün öncesinde kendini belli etmiştir. Yücel, vefatından birkaç gün önce Dünya gazetesine uğramıştır. Yine aynı gazetede yazan Hayri Alpar, “Son Mülakat” adlı köşe yazısında gazetenin dik merdivenlerinin Yücel’in kalbini zorladığını ve nefesinin kesildiğini şöyle aktarır: 

“Arkadaşlar Hasan Âli Yücel Bey geldi dediler. Odaya girdiğim zaman top gibi patlayan bir sesle gürledi. ‘Oğlum merdivenleriniz de pek dik!’ dedi. Elini sıkarken ‘Aman üstat maşallah siz daha merdivenden şikâyet edecek yaşta mısınız?’ dedim. Yücel de ‘Elbette değilim, ben sizleri düşünüyorum’ dedi ve gülüştük” 

NEDEN ÜMİDİNİ KESTİ?

Alpar o gün Yücel’e siyasete dönmeye sıcak bakıp bakmadığını da sorar. Yücel, “Politikayı biz başkalarına bırakıyoruz evlat!” yanıtını verir. Sonra da Alpar, “O acı hatıralardan söz açmaktan kendini alamadı” diyerek Yücel’in şu sözlerine yer verir: 

“Bilirsiniz 1946’da İzmir’e gitmiştim. İki ay kadar dolaştım. Durumu inceledim. DP’nin yaptığı propagandaları görüp dinledikçe, endişe ediyordum. Çünkü bu, demokrasi mücadelesi demokratik bir parti propagandası değildi. Yer yer gericilik tahrik ediliyordu. Atatürk’ü ve eserlerini yıkmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Ankara’ya dönüşümde gördüklerimi anlattım. ‘Bu demokrasi filan değil, düpedüz gericilik’ dedim. Fakat İnönü, çok partili demokrasi rejimine gönül vermişti bir kere. İşte o zaman akıbetimizi görmüş, demokrasiden ümidimi kesmiştim. Bakanlıktan, milletvekilliğinden ayrılmaya, politikadan çekilmeye o zaman karar vermiştim. Atatürk’ü ve eserlerini yıkmak için, önce bizim gibi ne kadar Atatürkçü ve devrimci varsa, adi iftiralarla yıkmaya çalıştılar. Dış propagandalar da bundan azami faydalandılar. İç düşmanlar, dışarıdakilerin ekmeklerine yağ sürdüler. El ele yürüyorlardı sanki! Geçirdiğimiz on yılda başımıza gelenler bundandır.”

Alpar, o görüşmede Yücel’in Halkevlerinin bir türlü açılmadığına üzüldüğünü, oysa Türk milletinin müzik, tiyatro, edebiyat alanında ilk eğitimini Halkevlerinde aldığını; Halkevlerinin depo, karakol, devlet dairesi olarak kullanılmasından da rahatsız olduğunu ifade eder. Ardından da Yücel cebinden bir yazı çıkarıp bir satırı okur; “Garbe yönelme nedir? Garbe yönelme, fikirden korkuyu kaldırmakla başlar...” İşte bu satır Yücel’in vefatından bir gün sonra 27 Şubat’ta Dünya gazetesinde çıkacak olan makalesindendir.

Alpar o gün için “Meğer, veda ziyaretiymiş bu son gelişi! Bu konuşmalarımız da son dertleşmeymiş. Bütün dostlarını arıyordu, hasta olduğu için göremediği Bedii’ye de pazar günü öğleden sonra da beraber gidecektik. Boşuna bekledim onu. Ben onu beklerken meğer o dostlarından ayrılarak ebedi yolculuğuna çıkmış! Dünya’daki köşesini boş bırakarak göçüp gitmiş, bizleri de acıya boğarak gitmiş! ‘Dik’ diye şikâyet ederek ağır ağır çıktığı merdivenlere bakıyorum şimdi. Böyle de süratli inilmezdi ki üstat! Evet o, büyük bir boşluk bırakarak gitti aramızdan. Türk kültür hayatı adına, ne kadar yansak azdır.” 

Hasan Âli Yücel’in vefatının 63. yılında aziz hatırası önünde kendisini saygıyla anıyoruz.

TOLGA AYDOĞAN

YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları