Olaylar Ve Görüşler

Ey Amerika, ey İsrail! Ortadoğu’yu mezbahaya çevirdiniz! - Sadık ÇELİK

19 Aralık 2023 Salı

TARİHSEL PERSPEKTİF

İnsanlık tarihinin ilk sayfalarından süzülüp gelen, Kabil ve Habil'in hikayesi, insanlar arasındaki kıskançlık ve çekememezliğin en çarpıcı portrelerinden birini çizer. Bu kadim anlatı, toprağa düşen ilk kan damlasıyla, insan ruhunun karanlık dehlizlerinde yankılanan bir rekabetin, hırsın ve ihtirasın hikayesidir. Asırlar ötesinden gelen bu efsane, bugün bile insan doğasının en derin ve karmaşık duygularını aydınlatmaya devam eder. Tarihin tozlu sayfalarından yükselen bir yankı gibi, modern zamanlarda da insanların ve halkların birbirine karşı duyduğu derin ayrılıkları ve rekabeti yansıtır. 

Ortadoğu, geçmişten bugüne, tarihin en kanlı ve karmaşık çatışmalarına tanıklık etmiştir. Ve İsrail-Filistin çatışması, bu listeye en tepelerden girer…

“Vadedilmiş Topraklar" kavramı, Yahudi inancının ve tarihinin merkezinde yer alır. Tanrı'nın İbrahim'e ve onun soyuna, Kenan Diyarı olarak bilinen bölgeyi verme vaadini ifade eder. Bu bölge, bugünkü İsrail ve Filistin topraklarını da içeren, Ortadoğu'nun geniş bir alanını kapsar. Söz konusu vaat, Yahudi kutsal metinlerini kapsayan Tanah'ta (Eski Ahit) ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Bu anlatı, Yahudiler’de, söz konusu toprakların tarihsel ve manevi anlamda Yahudi halkına ait olduğu inancını güçlendirmiştir. Ve 20. yüzyılın başlarından itibaren bu bölge Filistin Arapları ve Yahudi göçmenler arasında artan gerilimlerin merkezi haline gelmiştir.

Bu tarihsel ve dini bağlam, İsrail-Hamas savaşına giden yolu anlamak için önemlidir. İsrail-Hamas çatışması, süregelen tarihsel ve dini anlaşmazlıkların, siyasi ve toprak bazlı gerilimlerin bir devamı olarak okunabilir.

1915-18 yılları arasında Filistin cephesinde, İngilizlerle birlik olan Araplar’ın, Anadolu’dan gelen bıyığı terlememiş askerleri -benim büyük dedelerim de dahil- nasıl sırtından vurduğunun, Osmanlı’yı arkadan nasıl hançerlediğinin acı dolu hikayeleri de bölgenin karmaşık geçmişinin bir başka boyutudur.

Yine, Araplar’ın topraklarını peyderpey Yahudiler’e satmaları da bugünkü İsrail’e giden yolun kaldırım taşlarını adım adım döşemiştir. 

Söz konusu tarihi olayların ve görüşlerin hiçbiri, bugün Gazze’de yapılan katliamın gerekçesi değildir, olamaz elbette. Ancak tüm bu perspektifler, bugün Gazze topraklarında yaşanan dramı her yönüyle görüp değerlendirebilmek için bilinmesi, farkında olunması gereken boyutları kapsar. 

1967'de gerçekleşen Altı Gün Savaşı, bu uzun çatışma tarihinde dönüm noktası olmuştur. İsrail bu savaşta Mısır, Ürdün ve Suriye’nin altını üstüne getirmiş ve sonuçta, Kudüs dahil olmak üzere pek çok yerin kontrolünü ele geçirerek topraklarını dört katına çıkarmıştır. 

Savaştan mağlup çıkmalarına rağmen, petrol çıkaran Arap devletlerinin (OPEC ülkeleri) ABD ve Katar’a uyguladığı ambargo kararı ise son derece çarpıcıdır. 

Peki bu ülkeler bugün ne yapıyor? 

Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler İsrail ile ilişkilerini sürdürüyor ve petrol kısıtlaması konusunda sessiz kalıyorlar. Tel-Aviv büyükelçisini geri çeken Ürdün dışında kimse ilişkileri askıya alma konusunda adım atmıyor. Ekonomi ve ticaret devam ediyor. Sadece insani ateşkes mevzu bahis olunca arabuluculuk etme konusunda birbiriyle yarışıyorlar.

HAMAS’IN YÜKSELİŞİ

60'lar ve 70'ler boyunca Filistin halkının bağımsızlık ve devlet kurma çabalarını temsil eden başlıca örgüt olarak bilinen Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) uzun süreli lideri olarak tanınan Yaser Arafat'ın ölümü ve Hamas'ın yükselişi, bölge politikasında önemli değişikliklere yol açmıştır. 

Hamas 2007 itibarıyla Gazze'de iktidarı ele geçirdikten sonra İsrail ile olan gerilim tırmanmıştır. Hamas, Filistin'de özellikle Gazze Şeridi'nde güçlü bir siyasi ve askeri varlık göstermektedir. Ancak, Hamas'ın uluslararası alanda meşruiyet kazanma konusunda zorluklar yaşaması, özellikle bazı ülkeler ve uluslararası kuruluşlar tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanması, bölgedeki çatışma dinamiklerini karmaşıklaştırmıştır. 

Hatta Hamas'ın İngiltere'de kurulduğu ve İsrail'in desteğiyle güçlendiği yönünde bile çeşitli iddialar bulunmaktadır. Hamas'ın yükselişi bazen de "Yeşil Kuşak Projesi" ile ilişkilendirilir. Bu görüşe göre, Hamas ve benzeri İslami grupların güçlenmesi, Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan bu geniş çaplı jeopolitik stratejinin bir parçası olarak okunabilir.  

BUGÜN GELİNEN NOKTA…

Hamas'ın İsrail'in Demir Kubbe savunma sistemini aşmasıyla başlayan son çatışmalar, bazı uzmanlar tarafından aslında İsrail’in beklediği ve bildiği bir süreç olarak yorumlanıyor. 

Bugün Hamas vatanını savunur konumda ama Hamas’ın israil’e saldırması kimin işine yaramıştır? 

Böylece İsrail, orantısız saldırılar düzenlemek ve bölgeyi bütünüyle işgal etmek için aradığı bahaneyi bulmamış mıdır!?

BM raporlarına göre, savaş nedeniyle bugüne kadar 20 bin kadar insan hayatını kaybetmiş ve 25 bin çocuk, anne veya babasız kalmıştır. Sadece bu iki rakam bile bölge halkının yaşadığı dehşet verici trajedinin boyutlarını gözler önüne sermeye yeter.

Filistinliler kuzeyden güneye, çevre ülkelere ve Sina’ya sürüklenmekte ve bölge adım adım Filistin halkının elinden alınmaktadır. 

İsrail’in bu gözü kara ve insanlık dışı saldırılarının altında yatan sebeplere baktığımızda tarihsel-dini saiklerin yanında, ekonomik beklenti ve çıkarların da mevzu bahis olduğunu görmek zor olmayacaktır elbette. Gazze ve çevresinin verimli toprakları, doğalgaz yatakları ve İsrail’in buradan da Akdeniz’e açılma arzusu… Tabii diğer yanda da Filistin’i tamamen kontrol altında tutarak, Hamas’ın faaliyetlerini bertaraf etme isteği…

İsrail katliamlarını sürdürmekten kolay kolay vazgeçecek gibi görünmüyor.  En azından tüm Gazze’yi ve Filistin'i işgal edene kadar.

Gazze’deki Filistinlilerin, topraklarını terk etmeme kararı ise vatanlarını savunma ve milli kimliklerini koruma arzularını, bu konudaki olağanüstü dirayetlerini yansıtıyor. 

ÇATIŞMANIN KÜRESEL BOYUTU

Büyük Ortadoğu politikasının tam da merkezindeki karargahtır İsrail. ABD’nin 51. eyaleti…

ABD ise, İsrail’in Hamas bahanesiyle bölgedeki sivillerin üzerine yağdırdığı bombalar aracılığıyla gerçekleştirdiği katliamın, insanlık dışı uygulamaların ortağıdır. İsrail-Hamas çatışması bölgesel bir mesele olmaktan çok uzak, küresel siyasetin ayrılmaz bir parçası haline çoktan gelmiştir. 

ABD’de İsrail lobisinin finansal gücü…  İngiltere ile Fransa’da da hakeza… Göz ardı edilemez. 

ABD’de yaşayan Yahudi asıllı Amerikan vatandaşlarının her birinin en az yirmi sivil toplum örgütüne üye olmaları ve burada lobi faaliyetlerinde bulunmaları…  Amerikan senatosundaki etkileri… 

Tüm bunlar herkes tarafından biliniyor ve ABD’nin çok boyutlu çıkar ve menfaatleriyle ne yazık ki birleşiyor. 

PEKİ TÜRKİYE?

Peki bu büyük resimde Türkiye, “Ey Amerika!”, “Ey İsrail!” naraları atmaktan başka neler yapıyor? 

Türkiye’deki, (Türkler tarafından işletilen) Amerikan menşeli birtakım kahve dükkanlarına yapılan saldırılardan, masaları sandalyeleri devirmekten, Niğde’de polise tokat atmaktan başka…

İnsani duyarlılık elbette gösterilmiştir. Yardımlar, Sina Yarımadası’nın kuzeyinde yer alan Ariş'teki uluslararası havalimanından Ariş Stadı'na nakledilmiş ve buradan da Mısır Kızılayı aracılığıyla Refah Sınır Kapısı üzerinden Filistin’e teslim edilmiştir. 

Ancak bir yandan kınama kararları alınması talep edilir, Netanyahu’nun savaş suçlusu olarak yargılanması istenirken diğer yandan gemicikler İsrail’le ticaret yapmaya devam ediyor. 

İç politikaya yönelik davranışlardan öteye geçemeyen bir dizi tavır…

Türkiye’nin etkisi sınırlı, Arap-Müslüman devletlerinin tavrı da ortada… 

Rusya’nın Ukrayna’yla savaştığı, Çin’in bölgesel dünya gücü olarak sahaya inmediği (“Sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” politikası gereği) bir ortamda, İsrail’in tek kale maç oynama eğilimi kadar doğal bir sonuç olamaz herhalde. 

YÜKSELEN SESLER

Neyse ki tüm dünyada insanlığın sesi tamamen susturulamıyor.

ABD de dahil, dünyanın hemen her yerinde üst perdeden sesler yükselmeye devam ediyor. 

Can kayıpları protesto ediliyor. Ölenlerin yüzde 70’inin sivillerden meydana geldiğini tüm dünya biliyor. İsrail’in savaş suçu işlediğini artık herkes kabul ediyor. Sivil toplum örgütlerinden sade vatandaşlara kadar insanlar, süregiden İsrail zulmünü protesto ediyor. Kanada, Belçika, İspanya’da  toplumsal muhalefetin sesi sokaklara yayılıyor. İngiltere’de meydanlar inliyor. Katliamlar ABD’nin ve AB yönetiminin ciddi anlamda sorgulanmasına neden oluyor.

İsrail vahşeti tüm dünyada vicdanları kanatıyor, meydanlar vicdan çığlıkları ile yankılanıyor.

Hatta artık ABD bile, yeni yıldan önce İsrail’in saldırılarını sonlandırması gerektiğini telaffuz ediyor. 

Peki ABD neden bu noktaya geldi?

Rusya-Ukrayna savaşında, Avrupa Birliği, savaşın artık kaybeden tarafında bulunuyor. Zira savaş, Batı’nın tüm desteğe rağmen artık Ukrayna lehine ilerleyemiyor. Putin ve Ruslara karşı gerçekleştirilen büyük boyuttaki ekonomik ambargolarla Rusya’ya diz çöktüreceğini düşünen ABD, başarılı olamadığını görmüştür. 

Ukrayna- Rusya savaşı ABD’ye ağır maliyetler yüklemiştir. Ekonomik sıkıntılar, yüksek enflasyon…

11 ay sonra ABD seçimleri geliyor ve hem Biden’a hem de Avrupa Birliği’ne iyi bir hikaye gerekiyordu…

Hamas’ın, İsrail’de sivillerin ölümüne yol açan eylemi, ABD ve AB açısından bu hikayenin yaratılması için, İsrail açısından da Gazze’ye saldırmak için iyi bir fırsat ortaya çıkardı. İsrail, başta tökezlese de çabuk toparlandı ve amansız saldırılarına başladı.  

Ancak ABD’nin tüm varlığıyla İsrail’in yanında yer alması, İsrail’in yaptığı katliamlara maddi manevi destek olması, Amerikan toplumunda itiraz seslerinin giderek artmasına yol açtı. Yükselen halk muhalefeti de Biden yönetimi üzerinde ciddi bir baskıya neden oldu. Gelinen noktada Biden ve AB, burada da çamura saplandı. 

Biden artık yaklaşan seçimlerin riske girdiğini görüyor. Netanyahu’dan ay sonuna kadar bu işi bitirmesini istiyor. Toplumsal muhalefet ve meydanların sesi Biden, ABD yönetimi ve aynı zamanda, İsraili destekleyen İspanya ve Belçika dışındaki Avrupa Birliği yönetimlerini politika değişikliği yapmak zorunda bırakıyor. 

Hem ABD’de hem de Avrupa’da yapılacak seçimlerde mevcut yönetimler muhtemelen el değiştirmek zorunda kalacaklar.

ABD’nin tek kutuplu düzeninin sürdürülebilir, insanların hayrına politikalar olmadığını Çin de, Rusya da görüyor. ABD ise bu durumun zaten son derece farkında… 

Çin ve Rusya düzenin böyle gitmeyeceğini öngördükleri için de şimdiden buna göre pozisyon almaya başlıyorlar. 

Çin’in homurtuları ve Rusya’nın güçlü ayak sesleri, yeni ve çok kutuplu dünya düzeninin yaklaştığının sinyalini veriyor. 

Durum böyle olunca da büyük Ortadoğu projesinin patronu ABD ve buranın jandarması İsrail endişeye kapılıyor… Ve olaylar bu minvalde sürüp gidiyor. 

Büyük güçlerin dünya sahnesindeki mücadelesi, tarihin sayfalarında bir sonsuzluk dansı gibi sürekli kendini tekrar ederken, insanlık, idealist bir gelecek arayışında bir adım ötesini görmek için çırpınıp duruyor. 

Kendi aydınlık geleceğini bir gölge oyunu haline gelmekten kurtarmaya çabalıyor…

SADIK ÇELİK



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları