Olaylar Ve Görüşler

Gelinen yol ayrımı - Av. Murat Fatih ÜLKÜ

16 Ağustos 2023 Çarşamba

Cumhuriyetin yüzüncü yılında, yine en kritik seçimlerden birini geride bıraktık. “Bu, son seçim” söylemi öyle yer etmişti ki toplumda, seçimi yine Cumhur İttifakı’nın kazanması, derin bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk yarattı. Oysa siyasal mücadeleler ve tarihi; nasıl bir seçim kazanılarak tüm olumsuzluklar geride bırakılmayacaksa, bir seçimi kaybederek de her şeyin sona ermeyeceğini bize anlatıyor. O zaman, önümüze bakmak zorundayız ama bu kez külahı önümüze koyarak.

Esen umutsuzluk rüzgârının aksine sol-Cumhuriyetçi-yurtsever-devrimci siyasetin yükselmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Siyasete, sandığa küsmek sadece mevcut iktidara yarayacaktır.

CHP’de özellikle genel başkan değişikliğinin yaşandığı 2010’dan itibaren ortaya konan yaklaşım, partinin geçmişi ile ilgili -haksızlığı yanında- tamamen oportünist bir reddiye içerdiği gibi, Kılıçdaroğlu’nun “Sol düşünce arkaik (eskimiş) bir düşüncedir” söyleminde somutlaştığı üzere partinin devrimci-sol geçmişinden utanan ve kurtulmak isteyen bir kimliğe bürünmüştür. Son dönemdeki “helalleşme” söylemi de bu yaklaşımın bir parçasıdır.

İdeolojik savrulma ile yapısal ve örgütsel sorunları yoğunlaşan CHP’nin yönetim yapısı ile parti üyeleri/tabanı arasındaki bağ artık büyük oranda kopma noktasına gelmiştir. Bu bağın kopması, çok uzun yılların birikimi ile oluşan bir sorun olsa da ideolojik savrulmanın büyük etkisi yadsınamaz.

Kopma noktası

Gelinen noktada, artık kaçınılmaz biçimde bir yol ayrımına gelen CHP; ya Cumhuriyet Devrimi’ni yapan, çok partili siyasal yaşamı getiren, demokratik/çoğulcu sistemin temel ilkelerini içeren ilk hedefler bildirgesini hazırlayan, hakça bölüşüm için ortanın solu anlayışını benimseyebilen, Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü’ye bile “Kapıkulu değiliz” diye haykırarak partiyi bambaşka yere taşıyabilen, 12 Eylül darbesinde kapatılan partiler yeniden açılırken kapanması yönündeki tüm çabalara rağmen açılan ve bugün -tabela partileri hariç- yaşayan tek parti olabilen, 1 Mart 2003’te Türkiye’yi Amerikan boyunduruğunda Ortadoğu bataklığına çekmeye çalışan Amerikan/AKP projesine onurlu direniş sergileyebilen yaklaşımın/partinin devamı olduğunu göstererek; antiemperyalist, emekten yana, kurucu felsefeyi sahiplenen; laik, kamucu ekonomiden, eşitlikten yana ve geleceğin kuruculuğunu yapabilen bir parti olacaktır.

Ya da siyasal İslamcılara şirin görünmeye çalışan, son kırk yılın parlayan(!) yıldızı neoliberalleri akıl hocası alarak -Cumhuriyetçiler, yurtseverler ve devrimciler dışında- her kesime mavi boncuk dağıtmaya çalışan, ne söylediği belli olmayan, tamamen sağa savrulmuş, muhafazakârsiyasal İslamcı partilerin kötü bir öykünmesinden ibaret bir parti haline gelecektir.

Seçmen, parti ve kurucu değerler

Bu yol ayrımı, CHP’deki değişimin sözde mi özde mi olduğunu belirleyecek CHP örgütünü, tarihsel bir sorumluluk ile karşı karşıya bırakmaktadır. Son 15 yıldır üzerine serilmiş ölü toprağını, kendi geçmişinden utanmanın utancını üzerinden atacak bir CHP; parti tabanı ve Türk ulusu tarafından heyecanla beklenmektedir. Değişimin temel hedefi bu olmalıdır.

Tabii ki bu değişimin, antidemokratik parti yapılanmasını ve aday belirlemesini değiştirmek, parti örgütünü ve haberleşme ağlarını yeniden biçimlendirmek, büyük oranda kopmuş parti üyeleri ve seçmen tabanı ile parti arasındaki bağı yeniden kurmak gibi çok önemli boyutları da olmalıdır. Burada motor görevi ideolojik duruş gösterecektir, aynen geçmişte olduğu gibi.

Bu değişim Cumhuriyet Devrimi’ne, yurtseverliğe ve sola çeviren, yeni bir gelecek umudu içeren bir söylem benimseyen bir önder kadro yaşama geçirebilir. O yüzden diyoruz ki CHP’deki ideolojik savrulmanın hesabı sorulmadan, kişiler bazındaki değişim bir işe yaramayacaktır.

Av. Murat Fatih ÜLKÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları