Olaylar Ve Görüşler

Hukuk devrimi - Dr. Enver KUMBASAR

08 Kasım 2023 Çarşamba

Devrimler, tarihsel süreç içerisinde köklü değişim ve dönüşümlerdir. Bir tür altüst oluştur devrim. 1789 Fransız Devrimi, 1917 Rus Devrimi böyledir. 100. yılını kutladığımız Cumhuriyet Devrimi de ülkemiz ve dünya tarihi bakımından aynı nitelemeyi hak ediyor kuşkusuz. 

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM

Cumhuriyet, büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli devrimidir. Cumhuriyet Devrimi ile Osmanlı’nın yönetim biçimi, toplumsal ve kültürel hayatı, hukuk düzeni, kısa sürede ve köklü bir biçimde değişim ve dönüşüme uğramıştır. Her alanda devrimlerden söz ediyoruz. O nedenle Cumhuriyeti bir tek devrim olarak nitelemek yerine, belki de devrimler süreci olarak nitelemek daha yerinde olacaktır. Bu süreçte en büyük devrimsel dönüşüm egemenliğin kullanılmasına ilişkin olmuştur. Egemenlik, din adına padişah (saltanat) tarafından kullanılmaktayken Cumhuriyetle birlikte seçilmiş temsilciler (Meclis) aracılığıyla millet adına kullanılmasına geçilmiştir. 

Bu süreç aslında henüz Cumhuriyet ilan edilmeden, 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi açılmakla başlamıştı. Cumhuriyetle birlikte egemenliğin kaynağı değiştiği (dinden millete) gibi, egemenliğin kullanımı da tek kişiden seçilmiş temsilcilere (padişah/saltanattan Meclis’e) devredilmiş oldu. 

EN GENİŞ UYGULAMA ALANI 

Cumhuriyet Devrimi denilince birçok devrim akla gelir: eğitim, kılık kıyafet, harf, laiklik, kadınlara seçme seçilme hakkı, hukuk devrimleri bunlardan bazıları. En geniş uygulama alanı bulan hukuk devrimidir. Hukuk devrimi bir dizi köklü değişimi ve dönüşümü içerir. Hukuk devrimi ile eski hukuk düzeninden tümüyle kopulmuş, yeni, çağdaş, uygar ülkelerde uygulanan nitelikte bir hukuk düzeni oluşturulmuştur. Hukuk devrimi ile bireylerin ve toplumun ileriye doğru değişimi ve dönüşümü, böylece Cumhuriyetin diğer devrimlerinin daha hızlı ve kolay bir biçimde gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Hukuk alanındaki devrimler bu anlamda, Cumhuriyetin inşası sürecinde öncü bir rol üstlenmişlerdir.

TÜRK MEDENİ KANUNU

Hukuk devrimiyle, Osmanlı’nın ümmeti esas alan çok hukuklu dinsel (şeriat) düzeninden, Cumhuriyetin eşit yurttaşlık (yurttaşların eşitliği) temeline dayanan laik hukuk düzenine geçilmiştir. Sürece kısaca baktığımızda; 1922’de saltanat halifelikten ayrılarak kaldırılmış, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş, 1924’te halifelik kaldırılmış, 1926-1928 döneminde Türk Medeni Kanunu gibi hukuk devriminin temel yasaları kabul edilmiş, 10 Nisan 1928’de anayasasının 2. maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslamdır” hükmü anayasadan çıkarılmasıyla hukukun laikleşmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır. Ancak laiklik ilkesinin anayasal hüküm haline gelmesi ancak 1937 yılında gerçekleşebilmiştir. 1924 anayasasının 2. maddesinde 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan değişiklikle  devletin nitelikleri olarak “Türkiye Cumhuriyeti cumhuriyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır” hükmü getirilmiş, böylece devletin laik niteliği değişmez bir ilke olarak anayasada (ve sonraki anayasalarda) yer almıştır. 

ÇAĞDAŞ BİR TOPLUM

Hukuk devrimlerinin ikinci önemli yansıması kadın hakları alanında olmuştur. Dönemin en ileri, çağdaş düzenlemelerini içeren İsviçre Medeni Kanunu bazı küçük değişiklerle uyarlanarak yasalaştırılmış (1926); böylece kadınlara eşit miras hakkı, tanıklık, boşanmada eşitlik gibi devrim niteliğinde düzenlemeler getirilmiştir. Kadınlara yönelik 1930 yılında muhtarlık ve belediye meclislerine, 1934’de ise milletvekili seçilme hakkı hukuksal güvenceye kavuşturulmuştur. 1926-1928 yılları arasında ülkenin her yerinde ve herkese eşit şekilde uygulanacak ve çağdaş bir toplum oluşturma yolunda kapılar açan ceza yasaları, ticaret yasaları, usul yasaları ve daha pek çok yasa kabul edilmiştir.

Cumhuriyet, eşit haklara sahip yurttaşlardan oluşan çağdaş bir ulus yaratma yolunda gerçekleştirdiği hukuk devrimini hukuk eğitimine önem vererek geliştirme yoluna gitmiştir. Bu amaçla 1925’te Ankara Hukuk Mektebi (fakülte) açılmıştır. Atatürk daha sonraki yıllarda Hitler faşizminden kaçan hukuk hocalarını Türkiye’ye davet etmiş, gelen bu akademisyenler hukuk eğitiminin gelişmesinde azımsanmayacak katkılar sağlamışlardır. 

Atatürk’ün 1925’te Ankara Hukuk Mektebi açılış konuşmasından bir bölümle bitirelim: “Büsbütün yeni kanunlar yaparak eski hukuk esaslarını temelinden ortadan kaldırmak girişimindeyiz. Ve yeni hukukun esasları ile alfabesinden öğrenime başlayacak bir yeni hukuk kuşağını yetiştirmek için bu kurumları açıyoruz. Bütün bu uygulamada dayanağımız, ulusun işe yatkınlığı ve yeteneği ve kesin iradesidir.”

Dr. Enver Kumbasar

Yargıç



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları