Olaylar Ve Görüşler

Orta vadeli Türkiye - İbrahim BERKSOY

02 Ekim 2023 Pazartesi

Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1929’daki “büyük buhran”ın uzun vadeli etkilerini de düşünerek 30’lu yılların başından itibaren devletçiliği esas alan karma ekonomik modele dayalı “planlı kalkınma” yolunu benimsedi. Bu iktisadi politika uyarınca beşer yıllık kalkınma planları hazırlandı. İlk plan 1933-1937 yıllarını kapsayan “Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı”ydı. 1938-1943 yıllarını kapsayan ikinci beş yıllık sanayi planı ise İkinci Dünya Savaşı yüzünden uygulanamadı. Savaş sonrasından 1960’lı yılların başına kadar güncel iktisadi darboğazları gözeten kısa vadeli ivedi kalkınma planları hazırlanmışsa da bu planlar kurumsal bir sürekliliğe dayanmadığı için etkili olamadı.

O yıllarda devlet daireleri kendi çalışma alanlarında ayrıntılı veriler üretir, bu veriler ışığında yatırımlarına yön verirlerdi. Bu verilerin çoğu benzer alanlarda faaliyet gösteren kamu kuruluşlarının birbirinden bağımsız olarak ürettiği benzer verilerdi. O dönemdeki temel ihtiyaç, üretilen bu verilerin tutarlı bir eşgüdümle “stratejik bilgi”ye dönüştürülmesiydi. Bu yüzden kimi iktisatçılar o yılları “verinin çok, bilginin az olduğu” yıllar olarak niteler.

Planlı kalkınma modeli için ihtiyaç duyulan teşkilat 1960’da Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) adıyla kurulunca Türkiye Cumhuriyeti kurumsal olarak “yeniden” planlı iktisadi kalkınma dönemine yöneldi. 1963’ten itibaren DPT öncülüğünde hazırlanan beşer yıllık kalkınma planlarının uygulandığı yıllar Türkiye ekonomisinde “planlı yıllar” olarak anılır. O yıllarda planlama altyapısını destekleyen en önemli unsur hiç kuşkusuz 1961 Anayasası’ydı. Anayasada planlama görevi DPT’ye verilmişti. 1982 Anayasası da planlı kalkınma modelini benimsemiştir. Ancak, 61 Anayasası’nın aksine, 82 Anayasası’nda DPT, planlamadan sorumlu anayasal bir kurum olarak yer almamıştır. Anayasal güvenceden yoksun bırakıldığından bugün artık DPT yoktur. Yerine bir dönem Kalkınma Bakanlığı kurulmuşsa da o efsanevi stratejik teşkilat şimdilerde Saray’da bir başkanlığa (Strateji ve Bütçe Başkanlığı) dönüştürülmüştür.

PLANLI KALKINMA MODELİ

DPT, anayasal görevi gereği, tüm iktisadi kurum ve kuruluşlarıyla Türkiye’yi karma ekonomik düzen içerisinde planlı kalkınma ortamına hazırlarken ileride yıpratılmaması amacıyla gündelik siyasetten olabildiğince uzak tutulmuş, son derece isabetli bir kararla doğrudan başbakanlığa bağlanmıştır. Buna rağmen planlı kalkınma modeli siyasal polemiklerden uzak tutulamamıştır. 60’lı yılların sonunda, biraz da 1961 Anayasası’na duyulan tepkiden dolayı, seçim meydanlarında “Planlı kalkınma komünist sistemlerin eseridir; bize plan değil pilav lazım” diye ucuz propaganda yapılmıştır. O günlerden bugüne bu oportünist, sağcı, kışkırtıcı, sorumsuz politikaların yıllardır Türkiye’ye açtığı zarar büyüktür. Bu zarar bugün Türkiye’nin kuruluş felsefesini, iktisadi bağımsızlığını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır.

UYGULANMA BECERİSİ 

Bugün Türkiye karma ekonomik düzenden de planlı kalkınmadan da oldukça uzaktır. Türkiye’nin bugün artık stratejik bir planlama teşkilatı yoktur. Bu kazanımını yitirmiştir. Bugün Türkiye, ilan ettiği üç yıllık “orta vadeli program”ları bile uygulama becerisinden yoksundur. Her üç yıllık plan bir öncekinin inkârına dönüşmüştür. Böyle olmakla birlikte ilan edilen bütün üç yıllık planlar aynı derecede alkışlarla karşılanmıştır. Deyim yerindeyse “Gâvurun topuna da maşallah Müslümanın topuna da maşallah” denilmiştir. Tüm bu yalpalamaların nedeni krediye, sıcak paraya duyulan acil ihtiyaçtır. Bu koşullarda planlı ekonominin gereklerini yerine getirebilmek mümkün değildir.

Cumhurbaşkanı, tüm bu olup bitenleri, yeniden 70 cent’e muhtaç hale gelmiş bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak çaresizce seyretmekte, kendisinin de inanmadığı sözde “yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla” retoriğini cam ekrandan ezbere okumak zorunda kalmaktadır.

İBRAHİM BERKSOY

MAKİNE MÜHENDİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları