Olaylar Ve Görüşler

Türk düşmanlığı - Gani AŞIK

11 Ekim 2023 Çarşamba

Milletleri ayakta tutan değerler bütünü içinde ırkçılıktan arındırılmış etnisite duygusu önemli bir yer tutar. Kendi aidiyeti ile gurur duyan her medeni insan, başka kimliklere de saygılı olmanın bilincini de taşır.

Yavuz Selim’in Mısır fethine kadar (1571) Anadolu Türklüğünün Alevi/Bektaşi inancı yanında, ecdat yurdu Orta Asya’dan vicdanında taşıyarak bu topraklara yaydığı değişik inançlar da coğrafyamızın zenginliğiydi. Yavuz, Mısır’dan sadece hilafeti değil, 2 bin dolayında olduğu sanılan Eşari (koyu Sünni) molla da getirdi ve bunları halkı Sünnileştirmek görevi ile Anadolu içlerine salıverdi.

ARAP KÜLTÜR EMPERYALİZMİ

İslamın arı-duru ve bilime açık temel değerleri, yerini dar bir din anlayışına ve koyu bağnazlığa bıraktı. Bu gelişme, Türk milli ve dini tarihinin çok önemli bir dönemecidir.

Oysaki Türkler, Maturidi (o dönem için seküler) bir inanca sahipti ve İmam Maturidi de Türktü. Arap coğrafyasında son peygamber Hz. Muhammed öncülüğünde 7. yüzyılda ortaya çıkan İslamı benimsemekle, Arap olmayan ulusların özgün soyundan ve kimliğinden vazgeçerek Araplaşması çok farklı şeylerdir; asimilasyondur. Hz. Muhammed’in vefatından sonra çok değişik nedenlerle ortaya çıkan, özellikle de Emeviler döneminde hız kazanan Arap kültür emperyalizmi, din olarak İslamı benimseyen ulusları Araplaştırma hedefinden hiç vazgeçmedi. İslamdan önce Arap olmayan Fas, Tunus, Cezayir ve Mısır bugün Araptır.

Buna bir tek Farslar (İran) direndi. Türkiye’yi de Osmanlı elinde Araplaşmaktan en büyük Türk Atatürk kurtardı. İhvancı iktidarın Suriyeli sığınmacı politikasının altında, gayri milli seçmen yığınları kazanma hesabının dışında, Osmanlı’nın yarım bıraktığı Türkü Araplaştırma siyasetinin sürdürülmesi hedefi de yatmaktadır. İktidar büyükleri “milletim” derler de milletinin adını söylemezler, çünkü ümmetçidirler.

YUNUS NE DİYOR

“Peygamber yerine geçen hocalar / şu halkın başına zahmetli oldu.” Bilge Yunus her ne kadar öyle dese de hocalar peygamber yerine geçemezler. Hele de anayasal bir Cumhuriyet kurumu olan Diyanet mensubu ve cami görevlisi kimi densizler. Bunlardan birisinin cemaatine “Deprem bölgesinde cenaze yıkayan meslektaşlarımdan dinledim, Türklerin bedenleri pis kokuyormuş ama bir Suriyeli Arap’ın cesedi mis kokuyormuş” zırvasında bulunması, Türkiye’de 20 yıldan bu yana yaratılan zehirli iklimin ürünüdür, kendi milletine düşmanlıktır. Bir başka imam efendi de ülkede yaşanılan doğal felaketlerin sebebi olarak bir türküyü göstermiş, ne kadar bilimsel ama? İslam bilimi öne çıkarır, bunlar ise cehaleti.

Cami Görevlileri Yönetmeliği, “Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin cami dışında bile siyasi görüş belirtemeyeceğini” hükme bağlar, aksi durumda ağır yaptırımlar içerir. Vaaz kürsüleri, hutbe okunan minberler siyaset arenasına döndü.

Kurumun başındaki zatın bilinen ve iflah olmaz Atatürk düşmanlığı yanında, iktidarın önemli bir ileri geleninin de belgeli suçlamalar yöneltmesi, Diyanet’in kanun sınırları içine çekilmesi, mensuplarının söylediklerini kulaklarının duyması zaruretini ortaya koymaktadır. Vergilerinden maaş aldıkları halkı huzursuz ve tahrik etmeye hakları yoktur. Halk, tahammül sınırının sonuna gelmiştir, örnekleri de görülüyor. Türklüğün küçümsenmesi, Cumhuriyetin ve kurucusunun itibarsızlaştırılmak istenmesi, laikliğe savaş açılması Türkiye’nin varacağı noktanın yar başı olduğunu anlatır, ha gayret, yaklaşıyoruz.

GANİ AŞIK

ESKİ CHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ/MÜFTÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları