Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’nin kanayan yarası kentleşme olgusu - Çetin Düzce

30 Mayıs 2024 Perşembe

Kent bir yerleşme türü, yerel yönetime sahip yasal bir birim, çevresinde bir merkez oluşturan, toplama-dağıtma merkezi olan tarım dışı (sanayi-hizmet) faaliyetlerin yoğunlaştığı ve tarımsal ve tarım dışı (sanayi-hizmet) faaliyetlerin kontrol yeri ve bu bağlamda da örgütlenme ve uzmanlaşma ile belirlenen özgün bir kentsel yaşama sahip olan ve tercih edilen bir yerleşme türü olarak tanımlanmaktadır. Elverişli koşulların oluşması sonucunda, kırsal yerlerde bulunan yerleşim alanlarının zaman içerisinde yoğunlaşması ise kentleşme olarak adlandırılmaktadır. 

Sosyal değişme ve yeni bir biçimlenme süreci de kentleşme olarak adlandırılır. 1923’ten beri, “çağdaş uygarlık düzeyine erişme ve aşma” hedefine odaklanan Türkiye’nin, 100 yıllık sürede aşamadığı sorunlardan biri de kent nüfusunun artmış olmasına rağmen kırsal toplumdan kentsel topluma geçememesidir. 

Göçebelik geleneğinden gelen ve köylülük duygusundan arınmayan kentlilik duygusuna ve olgusuna dönüşmeyen bir toplumu sanayileşme ve kentleşme kavramlarından bağımsız olarak düşünülmeyecek “çağdaş uygarlık düzeyine” sıçratmak. Ve Batı toplumlarının kendilerine özgü bir toplum ve kültür altyapısından yola çıkıp yüzyıllara yayılan sancılı bir süreç sonunda tamamlayabildiği bu büyük dönüşümü birkaç on yıla sığdırmak 1923’lerde kolay olmamıştır. 

SOSYOEKONOMİK SORUNLAR

Tarımda makineleşmeyle 1950’den itibaren Türkiye’de iç göç hızlanmıştır. Sanayileşmedeki işçi istihdamı ihtiyacı da kırsaldan kente göçü zorunlu ve cazip hale getirmiştir. Gerek orta ölçekli kentler gerekse sayıları artan metropoller nüfus bakımından hızlı bir büyüme eğilimine girmişlerdir. Dolayısıyla bu büyüme fiziksel, sosyoekonomik ve psikolojik sorunlarla birlikte siyasal dengeleri de değiştirmiştir. 

Türkiye’de kentleşme sürecinin Batı’da olduğu gibi sanayi yatırımları sonucunda gerçekleştiğini düşünmek yanlıştır. Batı’da Sanayi Devrimi sonrası kentlerde gelişen ekonomi çok kötü koşullarda yaşama olanağı sunsa dahi, kendilerine yönelmiş göçe fazlasıyla gereksinim duyması nedeniyle gelenleri istihdam etmeye hazırdı. Ancak bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan durum tersi yöndedir. Kentlerimizde henüz olgunlaşmamış ekonomik büyüme, Marshall yardımıyla kapitalist üretim araçlarının kentlere uğramadan kırsal üretime gönderilmesi, onarılması olanaklı olmayacak büyük problemleri beraberinde getirmiştir. Bu nedenle, ülkemizde 1950’li yıllarda başlayan kentleşme olayını başlatan şey, kentlerin büyük çaplı işgücüne ihtiyaç duyması değildir. Marshall yardımı öncesi 1800 civarında olan traktör sayısının 1956 tarihine gelindiğinde 44 bin ve 1970 tarihine ulaşıldığında da 100 bine ulaşması topraksız köylüyü göçe zorlamasıdır. 

GÖÇ AKIMLARI

İş bulma umuduyla kente göç eden ailelerin birçoğu umduklarını bulamayıp düş kırıklığına uğramışlardır. Kentlerde örgütlü istihdam içinde emilemeyenlerin marjinal sektöre kaymasına ve dolayısıyla da kentsel davranış değişikliklerinin ortaya çıkmasında zorluklara yol açmıştır. Zorunlu olarak kentlere geldiklerinde, kentin yetersiz olanaklarıyla karşılaşan insanların, kendi başlarının çaresine bakmaktan başka yapacak bir şeylerinin olmaması onların kentlerde düştüğü durumu açıkça ortaya koyar.

Eğer kent kendilerine barınma imkânı sunmuyorsa, yani gelenleri içine almıyorsa çözüm kendi başlarına barınak oluşturmaktır. Bu durum ise sağlıksız ve depreme dayanıksız yapıları, altyapıdan, ulaşıma, eğitim ve sağlığa kadar pek çok sorunu beraberinde getirmiştir. Ancak unutulmaması gereken nokta, göç akımlarına hazırlıksız yakalanan kentlerimizin yeni gelenlere iş ve barınma sağlamadaki başarısızlığı sonucu oluşan gecekondulaşma ile aslında kendisinden kopuk bir yaşam tarzını da yaratmış olmasıdır. Gelenlerin çoğunun gidecek başka bir yeri olmaması kentlerin gecekondular tarafından yutulmasına yol açmıştır. Aslında kentlere doğru olduğu düşünülen göç akımları bir bakıma hemşeri-göçmen ağları sayesinde ne yazık ki kentin kendisine değil ama onları saran gecekondulara doğrudur. 

Sonuç olarak Türkiye’de kentleşme; işsizlik, çevre, sektörler arası dengesizlik, deprem, konut ve barınma, çarpık kentleşme, kente uyum sorunu (kente göçle gelenlerin sosyokültürel yapısı, kırsal alanda mevcut olan kültürlerin kentle çatışması, ekonomik yetersizlik, eğitim düzeyinin düşüklüğü) gibi sorunlarla büyümeye devam ediyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları


En Çok Okunan Haberler