Olaylar Ve Görüşler

Ulusal devlette kimlik - Salih ÖZBARAN

04 Mayıs 2023 Perşembe

Son günlerde “kimlik” ile ilgili tartışmaların dozu kaçtı; nerede olduğunu, neyi temsil ettiğini bilmeyenler tarafından politik/medyatik söylemlerde bilgisizce kullanıldı. Bırakınız Türk kimliği, İslam kimliği, Osmanlı kimliği, Rumi kimliği ve Alevi kimliği üstüne yapılan tanımlamaları; bu değerler içine sokuşturulmak istenen yorumlar aldı başını gitti, gidiyor! “Öteki, başkası, bizden olmayan vb.” ayrımlarıyla insanlığa saygısızlık edildi, edilmekte. 

Yakın geçmişte yitirdiğimiz değerli sosyolog Bozkurt Güvenç’in 1993 yılında yayımlanan “Türk Kimliği” kitabında belirttiği gibi “Teknolojik gelişmeler sürdükçe, toplumlar, kültürler değiştikçe, insan sanki bu sorunla uğraşacak gibi görünüyor” diye konunun önemine vurgu yapmıştı. Ama bu açıklamalarda -merak yanında tahrif işin içine girdiğinde- terazinin bir kefesine taşıyamayacağı yükler, aşağılamalar ve iftiralar konduğunda, bilim dünyasındaki tanımlamalar kenara itilmiş oluyor. 

Bozkurt Güvenç’in Türkçeyi taçlandırırken açıklığa kavuşturmak istediği kimlik, ulusal devlet anlayışına uygun düşmüyor mu? Osmanlı İmparatorluğu’ndan, Doğu Roma’dan devralınan, Anadolu uygarlıklarının eski ve yeni kültür öbeklerinin yeşerttiği çiçeklerle 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki renkliliği kim unutabilir? İsenbike Togan’ın “bugünün kaygıları”nın, “etnisite, dini inanç ve mezhepçilik” nitelikleriyle sonsuza kadar açıklanamayacağını belirten yaklaşımına itiraz edebilir miyiz? Kimlik üstüne yaptığı çalışmalarıyla da tanınmış olan ve Nuri Bilgin’in şu tanımlaması bütün bu tariflere öncülük etmiyor mu, bildiklerimizi zenginleştirmiyor mu? “İnsanın kendini kendi gözünde ve diğerlerinin aynasında nasıl gördüğü”nün bilinciyle örtüşmeyi sağlamıyor mu?  

AİDİYET FARKI

İçinde Türklüğü barındıran devletin adı “Türkiye Cumhuriyeti” değil midir? Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonra “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” ifadesiyle belirlediği kimlik, kimi/kimleri neden rahatsız etmektedir? Varlıklarına ve zenginleştirici niteliklerine inandığımız, sevgiyle karşıladığımız Kürt, Alevi, Arap, Rum, Arnavut, Boşnak (ve saymakla bitiremeyeceğim aidiyetlerin farkında olanlar) sadece “Türkiyeli” tarifi içine sıkıştırılarak yok sayılabilir mi? Tüm bu tarihsel mirası nasıl kenara itmiş olabilirler? Cemal Kafadar’ın açıkladığı üzere “insanın gelişim süreci boyunca diğerleriyle etkileşim içinde” öğrendiği değerlerin, “Türk kimliği”nin kapsadığı işlevsel niteliğinin neresi sakıncalı olabilir? “Türk kimliği” bütün bunlara kol kanat germiyor mu? Orta Asya’dan siyasal bir varlık olarak yola çıkan, günümüze ulaşıncaya kadar çok büyük etkileşimler geçiren, ulus bilinciyle ve evrensel değerlerle yükselmiş bulunan bir tarih kesitini ve yaşadığı ortamı değerlendirirken bir tarihçi olarak hata mı yapıyorum acaba! Alıntılar yaptığım, uğraşlarına önem verdiğim bilginler ve kendi çalışmalarımla deneyim kazandığım bir alanda edindiklerim, dilerim, beni yanıltmamıştır.

SALİH ÖZBARAN

EMEKLİ TARİH PROFESÖRÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları