Özdemir İnce

Geciken ya da gelmeyen demokrasi

23 Haziran 2024 Pazar

Bugün ilham kaynağım Paris’teki Denis Diderot Üniversitesi’nde öğretim görevlisi psikanalist Houria Abdelouahed’in Adonis’le yaptığı uzun söyleşiden oluşan Orfe’nin Bakışı (Le Regard d’Orphée)* adlı müthiş kitap. Yayımlandığından bu yana İstanbul ve köydeki çalışma masamda dururlar. Bugün kitabı bir kez daha açtım. Karşıma şu soru ve yanıtı çıktı. Siz de okuyun. Bakalım bu alıntı ile ne yapabiliriz:

H- Arap dünyası yirmi bir ülkeden oluşmaktadır ve bu ülkelerin hiçbiri demokratik bir sistemi benimsememiştir. Despotizm neden Arap dünyasının bir özelliği haline geliyor?

A- “Bugün Arap rejimi nedir” sorusunu sorarsanız “Demokrasi, insan hakları, özgürlük, adalet, eşitlik ve laiklikle mücadele eden bir rejimdir” cevabını alırsınız. 

Bu rejimleri kuranlar başlangıçta değişim ve ilerleme için savaşan, ancak daha sonra despotik siyasi makinenin içine çekilen siyasi muhaliflerdi.

Onlar da bir diktatörlüğün içinde eridiler. Modern siyasal sistem eskisine benzer, yani bir despotizmin yerine gelen ya da küllerinden doğan bir despotizmdir. Yaygın inanışın aksine, halifelik ölmedi, kelimenin tam anlamıyla hâlâ hayatta. Elbette daha modern bir elbise giyiyor, ancak özünde değişmeden kalıyor.

Bilirsiniz, aralarında benzerlikler olsa da hiçbir ülke bir başka ülkeye benzemez.

Adonis’in verdiği cevapta Türkiye’yi kapsayan ve benzemeyen yerler var. Örneğin, günümüz Türkiye hükümet sisteminin hal ve gidişi bana sorulsa hiç duraksamadan Adonis’in yanıtından yararlanırım: “Demokrasi, insan hakları, özgürlük, adalet, eşitlik ve laiklikle mücadele eden bir rejimdir.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin 3 Mart 1924 günü halifeliği kaldırması üzerine Arap toplumlarının büyük bir depresyon geçirdiğini biliyoruz ya da bilmemiz gerekir. Türkiye’de yaşayan halkın ezici kitlesinin bunalıma girdiğini söylemek mümkün değil. Kurumsal İslamdan ekmek yiyen, konumu ve itibarı dinden kaynaklanan ulema, kadı, eşraf kesimi yerini kaybettiği için değişimden zarara uğradıkları için, bunalım geçirmeden muhalefete geçtiler. Halifelik makamı Osmanlı çadırının hiçbir zaman orta direği olmamıştı.

Araplarda geleneksel devlet yapısı olan aşiret düzeni İslamdan sonra da değişmedi. Bu değişmezlik, yeni kişileri, yeni ekipleri değirmeninde öğüttü. Kişi ve ekiplerin düzenle sorunları yoktu. Düzene değil, iktidara karşıydılar.

Bize, AKP iktidara geldiği zaman durum başkaydı. Türkiye Cumhuriyeti hem düzeni hem de iktidar kadrosunu değiştirmişti. Bu düzen en yozlaştığı zamanlarda bile eski düzene dönüşmedi. Dönüştürmeye kalkışanlara karşı direndi. Araplık ile Türklüğün genlerinin ayrı karakterleri vardı. Biyolojik genlerin farkı davranışları yaşam dünyasını etkiliyordu.

Siyasal İslamcılar dinin naslarıyla güdüldükleri için ulus genlerinin egemenliğini anlayamadılar ve küçümsediler. R.T. Erdoğan ve AKP’nin siyasal İslamcılarının içine düştükleri açmaz ve çıkmaz işte budur. R.T. Erdoğan bu bilimsel gerçeği bilmediği için halife olmak istedi. Bunun olanaksız olduğunu henüz anlamış değil.

Erdoğan, Arapların bir türlü ulaşamadıkları istasyonda trene bindi. Bu yetmiyormuş gibi trenin yönünü değiştirmek istiyordu. Ancak tren programlanmıştı. Sürücüyü dinlemiyordu. Bunu ben biliyorum. Ama o henüz tam olarak anlamış değil. Din, Araplar için her şeydir. Ama sonradan Müslüman olan mevaliler için her şey değildir.

* Librairie Arthème Fayard, 2009.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları