Kuşkonmaz Bekâret!

08 Kasım 2013 Cuma

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Düpedüz asparagas haber. Bizim böyle yetkimiz, böyle düşüncemiz de yok…” demiş...
“Asparagas” nedir? Türkçesi “kuşkonmaz” sözcüğüdür. “Kuşkonmaz”, afiyetle yenilen, ayrıca ince dalları ve nazik yaprakları olan bir bitkidir. Arınç’ın kullandığı Türk basınının argo deyimiyle “asparagas haber (gerçekdışı – şişirme) haber” olup kuşun bile konamadığı düzeyde “asılsız haber” demektir!
“Asparagas haber” tanımlaması, 1970’li yılların başında dilimize girmişti. Türkçe “kuşkonmaz” yerine, herhalde “asparagas” daha çarpıcı oluyordu.
Arınç, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “özel müstakil evlerde, kız ve erkek öğrencilerin birlikte kalmalarına tepki göstermesine” ilişkin olarak basında çıkan haberler için “Asparagas (kuşkonmaz)” demişti.
Ne var ki Erdoğan “Sözümün arkasındayım” deyince, futbol eleştirmeni meslektaşlarımın deyimiyle, üstelik sağ kolu, Arınç’ı “kontrpiyede (ters köşede)bıraktı. Ayrıca, önemli 3 niyetini talimat olarak da açıkladı:
1. “Müdahale” için “yasal düzenlemeye” gidecekti.
2. Yasal düzenlemeye değin valiler, “inisiyatif” kullanarak (yasal yetki değil), kız-erkek birlikte kalınan, müstakil evlerin avcılığına başlayabileceklerdi.
3. Komşular, güvenlik yetkililerine (belki de yeni kurulacak “Alo Seks” telefon hattını arayıp) ihbarda bulunabileceklerdi.
Türkiye’de üniversiteye başlama yaşı 18’dir. Evlilik, alt sınırı 18 olmakla birlikte, 15 yaşındaki kızlar da (danışıklı dövüşlü) resmen evlendirilebiliyor. Oy kullanma yaşı 18. Silah ruhsatı ve ehliyet 18 yaşında alınabiliyor. Kısaca yasal rüşt yaşı 18’dir…
Türkiye’de bazı yandaş işadamlarına gün doğdu! Bundan sonra herhalde en kârlı yatırım alanı “bekâret kemeri” üretimi olacak.
Haçlılar, İslamiyeti önlemek amacıyla, Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya uzun süren çeşitli seferler düzenlemişlerdi. Bu seferlere katılan haçlı askerleri, yokluklarında cinsel ilişkilerini önlemek için eşlerine “bekâret kemeri” takıyorlardı. Kemeri kilitleyip anahtarları da beraberlerinde götürüyorlardı.
Şimdi çıkardaş yazarların bile Erdoğan’a tepki göstermelerinden sonra, AKP döneminde Müslüman kızlara “bekâret kemeri”nin takılmasının kapısı aralanıyor! Birkaç ay önce, “Dervişin fikri neyse zikri de odur” deyiminin söylemi gibilerden “sezaryen, kürtaj olaylarına” yüklenilmedi mi?
İçişleri Bakanı Muammer Güler, Arınç’ın “kontrpiyesine” düşmemek için, “bu evlerde terörist yataklığından” söz etmek zorunda kaldı. Yakında, Osmanlı’nın son dönemindeki “bekçi baskınları” yerine Güler’in “valilerinin baskın” haberlerini duyabiliriz!  

Çatalhöyük... Karahöyük...
Türkiye çıkışlı önemli arkeoloji haberlerini, basınımızın yabancı basından aktarmasını şaşırarak okuyorum! 

Geçen hafta gazetelerimize Peru’da bulunan mumyalar haberi yansıdı. Oysa, o hafta boyunca Hürriyet Daily Nevs gazetesi (HDN) arka sayfasını neredeyse tümden kapatacak büyüklükte, görselleri ile birlikte Türkiye’deki çeşitli önemli arkeoloji haberlerini hemen hemen her gün okurlarına sunmuştu.
HDN’in Anadolu’daki illerde muhabirleri yok. Ama bağlı olduğu kurumun içindeki Doğan Haber Ajansı’ndan (DHA) ya da Anadolu Ajansı’ndan gelen (AA) haberleri okurlarına aktarmıştı. Ne var ki bu haberler, kendi kurumunun Türkçe gazetelerinde ya da öteki gazetelerde tek sütun olarak bile yayımlanmadı. 
Salı günü bir olay yinelendi. Bazı gazetelerimiz, Konya Çatalhöyük’te 50 yıl önce bulunan bir duvar resmini, yabancı basından alarak sanki yeni bir olaymış gibi okurlara duyurdular. 
Haber, Çatalhöyük’teki 9 bin yıllık bir duvar resminde, o tarihlerde bir yanardağ olup püsküren Hasandağ Çatalhöyük betimleniyordu. Resimde ayrıca, Çatalhöyük’ün sanki tarihte bilinen ilk kent planı da görülüyordu! 
Oysa bu duvar resmi, 50 yıldır Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde (AMM), öteki Çatalhöyük duvar resimleri ile birlikte sergileniyor. Yabancı haber, deprem araştırması ile bağlantılı olduğu için bu yanardağ görseli gündeme gelmişti. Basınımız, Türkiye’deki bu olayı Türk okurlarına sanki yeni buluntu gibi duyurdu. 
Eğer meslektaşlarım AMM’yi ziyaret etmiş olsalardı, üstelik yalnızca bu resmi değil, yanardağın püskürttüğü “obsediyen’den (volkanik camdan)” o yıllarda yapılmış silah ve bazı araçları da görebilirlerdi.

***

Türkiye’nin ilk Hititologu olup Konya’da Karahöyük’ü yıllarca kazan Ord. Prof. Dr. Sedat Alp’in bu yıl doğumunun 100. yıldönümüydü. 2006’da yitirdiğimiz, Hitit yazıları uzmanı olan bu bilim insanı nedense anılmadı! 
Yalnızca Cumhuriyet’te Can Dündar, doğum gününden dolayı değil de Marmaray ve Başbakan’ın çanak çömlek sözleri ile bağlantılı olarak, Alp’i pazar günü köşesinde andı. Dündar, 2004 yılında Dr. Fatma Sevinç ile Alp’in yaşamöyküsünü bir kitapta “derlemiş”ti. 
Yaşamöyküsünü “yazmak” için Alp ile 2-3 yıl birlikte çalışmıştım. Mesleğinin henüz çok başındaki Fatma Hanım, benim için Alp’in anlatımlarını kaydediyor, ben de bu kayıtlar doğrultusunda haftada 2-3 kez Alp’lerin konutuna giderek, yeni sorularla özgeçmişini kaleme alıyordum. 
Bu arada, yerli ve yabancı meslektaşları ile de konuşarak Alp hakkında kapsamlı bir arşiv de oluşturuyordum. Sonra, ne olduysa eşinin devreye Dündar’ı soktuğunu, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ile anlaşarak “yazmakta” olduğum kitabı ona “derlettiğini” öğrendiğimde doğrusu şaşırdım! 
TÜBA, anlatılanlar, çeşitli bilgi ve belgelerden eksik olarak taslaklarımdan yapılan bir “derleme” ile kitabı 1.000 adet bastı. Sonrasında piyasaya çıkan önemli verilerden eksik “derlenen” kitap satılamadı, yanılmıyorsam TÜBA depolarında kaldı. 
Bu olay bile, basınımızın ilgisizliğinden dolayı genelde halkımızın “definecilik” dışındaki haberlere pek yaklaşmadığını göstermesi açısından ilginç bir örnektir. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları