‘Mollarşi’ye doğru...

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Sütun yazarlığının en sevimsiz ifadelerinden biri “Ben dememiş miydim?”dir. Ne yazık ki bugün o ifadeyi ben de kullanmak zorundayım:

Yusuf Tekin isimli “Kamu Yönetimi” profesörü 4 Haziran 2023 tarihinde “milli eğitim bakanı” olunca, daha önce aynı bakanlığın müsteşarı sıfatıyla yaptıklarına bakarak, bu sütunda “Tayyip Erdoğan, zihnindeki misyonu gerçekleştirecek kişiyi nihayet buldu ve eğitim bakanı yaptı” anlamında bir uyarıda bulunduğumu anımsıyorum.

Ve “Keşke ağzımdan yel alsaydı” diyorum.

Yusuf Tekin gerçekten ülkemizdeki “laik” eğitim sisteminin tabutuna son çiviyi çakmakla görevlidir ve okullarımıza empoze etmek üzere hazırladığı, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” başlıklı belgeyle belli ki bu görevi (!?) yapmak üzere harekete geçmiştir.

Eski ifadeyle “müfredat” denen bu belge, “gericiliği bilinen” birkaç kalem hariç tüm eğitimciler tarafından günlerdir lanetleniyor ama Tekin’den veya yandaşlarından “Hayır! Bu program anayasanın ‘Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz

Eğitim ve öğretim hürriyeti, anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz’ diyen 42. maddesine sadıktır” türü tek kelime çıkmıyor.

Ne yazık ki AKP tarafından 2018’de değiştirilen “hükümet sistemi”yle tarihe karıştığı için kimse eğitim bakanı hakkında “gensoru” verip hesap soramıyor.

Sadece ondan değil, göreve başlarken aynen onun gibi, TBMM’de ve 85 milyonu bulan halkımızın gözü önünde: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, (...) anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, (...) büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyen Tayyip Erdoğan’dan da “Bu yapılanlar, namus ve şerefiniz üzerine verdiğiniz söze uygun mu?” diye sorma imkânı da yok.

Oysa Yusuf Tekin de bakanlığa tayin edildikten iki gün sonra TBMM’de:

“(...) Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; (...) anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim demişti.

“Bu yeminlerdeki sözler, laik Cumhuriyetin temeline dinamit koymaya benzeyen bu müfredatla uyumludur” diyecek bir babayiğit var mı?

“Eğitim, öğretim” gibi Türk halkı tarafından benimsenen kelimeler varken “maarif” gibi dedelerimizden kalma Arapça bir kelimeyi baş tacı eden, “hilfulfudul” gibi Arapça sözleri hortlatan bu programın getireceklerinin somut bir örneğini ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) başlıklı uygulama rezaletiyle görmüştük.

Uzmanların, “Bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşarak ezberci ve dogmatik bir eğitim anlayışını teşvik etiğini” ileri sürdükleri bu program yürürlüğe girerse varacağımız yer, modern ve demokratik bir Türkiye değil, İran’daki “mollarşi”ye benzeyen karanlık bir Türkiye olacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi ki normalleşiyoruz 1 Haziran 2024
Kime güvenelim? 25 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları