İzlemekte buluştuk

Atiye’yi beğenenlerden misiniz, beğenmedim ama izliyorum diyenlerden mi?

Yayınlanma: 05.01.2020 - 02:00
İzlemekte buluştuk
Abone Ol google-news

Yılın son günlerinde yayına giren Atiye dizisi çok kısa sürede büyük bir hayran kitlesine ulaştı. Göbeklitepe’de başlayan, mistik ögeler içeren konusu, Beren Saat ve Mehmet Günsür gibi çok sevilen oyunculardan oluşan ana karakterleri ve hızlı akan sahneleriyle izleyici, ilk bölümleri ardı ardına izledi. Ya beğenmeyenler? Doğrusu ismi ve imzası ikna edici bir aleyhte görüş verecek olanı bulmakta epey zorlandık ama başardık: Burak Göral, sinema yazarı ve kendi deyimiyle senaryo doktoru, eleştirilerini okuyunca hak vereceksiniz! Elçin Yahşi ise TV dizileri ve sinema filmleri konusunda her zaman referans kaynağı. İlk o izler, o eleştirir, bir büyük gazetenin TV dedektifi! Atiye ilk çıktığında hım hım edip sonra birdenbire beğenenlerden ki çoğu onu yaptı. En ilginci, çoğunuz canım ne gerek var büyütmeye diyor ama iştahla Atiye’yi konuşmak ve farklı fikirler ileri sürmekten geri durmuyor. İşte tam da bunun için iyi bir polemik konusu: Atiye’yi beğenen ve beğenmeyen görüş. Yine de itiraf edelim, tam net değiller, bir pay bırakıyorlar! 

KARAKTER DEĞİŞİMLERİ ÇOK HIZLI

Burak Göral (Eleştirmen – Senarist - Senaryo doktoru)   

Netflix’in ikinci Türkiye yapımı dizisi “Atiye”, temposu yüksek, belli bir merak duygusuyla izlenebilen bir dizi. Çünkü ana akım dizilerden farklı bir entrikayı, farklı bir ritm duygusuyla, ilgi duyulan oyuncular eşliğinde anlatıyor. Ama yabancı örneklerle karşılaştırdığımızda ya da altına girdiği iddianın karşılığına baktığımızda elimizde kaya gibi sağlam bir TV dizisi var mı? İşte o tartışılır. Netflix, Türkiye’de yapılmamış tarzda hikayeler arıyor ama nedense bu hikayelerin kusursuz senaryolarla buluşmasını henüz sağlayamıyor. Önceki gibi bu hikâye de dünyada defalarca kez yapılan “seçilmiş kişi” hikâyesi anlatıyor. Belli ki herkes bu klişe hikâyelerin gereklerinin farkında ve hepsi de tedarik edilmiş ama bir araya getirilişleri problemli. 

Önce karakterlerden bakarsak, dizinin iki ana karakteri de oynayan isimlerin kattığı cazibe dışında çok renkli karakterler değiller. Senaryo, onları bize tam sevdiremeden, oradan oraya sürüklüyor. Bütün bu hengamenin ortasında da onları yeterince ilginç insanlar haline getiremiyor. Aslında yan karakterlerin bazıları daha cazip, mesela Başak Köklükaya’nın oynadığı anne karakteri dizinin en ilginç karakteri. Ama bu onun dizisi değil maalesef!  

8 bölümdür dizinin kötü adamının asıl amacının ne olduğu tam olarak belli olmadı, üstelik dengesiz oluşturulmuş. Hem tek başına bir karakter gibi görünüyor, hem de Emniyet’teki kanıt videosunu sildirebilecek kadar geniş bir ağa sahip. Hem sit alanında bir sürü yetkiliye çıkışıp istediğini yaptırabiliyor hem de finalde pasif bir suçlu pozisyonuna indirgeniyor. 

Bir diğer büyük sorun, dizideki bütün yaşananların yani 8 bölümün de 4-5 gün içinde yaşanıyor hissini vermesi. Karakterler uzak yerlere çok hızlı gidip geliyorlar, hatta birçok karakterin duygusal dönüşümleri de son derece hızlı gerçekleşiyor. Sahneler arasındaki zaman geçişlerinde sorun var. Çok kısa sürede olağanüstü şeyler yaşayan insanlar çoğu sahnede normal tavırlar gösteriyor. Birçok durum ve düğüm tesadüflerle yürütülüyor ya da çözülüyor. Aslında irili ufaklı senaryo sorunu çok ama bunca olamamışın arasında temiz bir yönetmenlikten bahsedebiliyoruz yine de. 

SONUNU MERAK ETTİRİYOR

Elçin Yahşi (Dizi ve Sinema eleştirmeni)   

Her şeyin iyisi ve kötüsü olduğu gibi dizilerin de var. Hatta hiçbir şey iyi ve kötü, siyah ve beyaz gibi ikiye ayrılamayacağı gibi diziler de ayrılamıyor. Kimi izlerken yerimizden kaldırıyor, kimi sabaha karşının sessizliğinde avuç patlatan bir alkış koparttırıyor, kimi ruh daraltıyor, kimi ruh yelpazeliyor, kimini yıllarca anıyorsunuz, kimini daha izlerken unutuyorsunuz. Sonuç olarak hepsi tek bir şeye hizmet ediyor: Oturduğumuz yerde, bulunduğumuz ruh halinden çıkıp başka dünyalara, başka insanlara yelken açmaya. Geçici bir “iyilik” haline. Kısaca eğlenceye. Yani çok da abartmamak, beğenmediğini bırakıp yola beğendiklerinle devam etmek lazım. Ben öyle yapıyorum. Son günlerde bir “Atiye”dir gidiyor sosyal medyada. Beğenen de çok, eleştiren de. Ancak herkesin üzerinde birleştiği fikir, “Atiye”nin Netflix’in ilk yerli dizisi “Hakan: Muhafız”dan kat be kat daha iyi olduğu. Tam da burada görünüşe bakılırsa kimsenin izleyemediği “Hakan: Muhafız”ın yayına çıktığı ilk dört hafta içinde dünya üzerinde 10 milyondan fazla hanede izlendiğini hatırlamakta yarar var. Bana gelince, ben “Atiye”yi severek izleyenlerdenim. Neden? Çünkü 40 dakikalık bölümleri, hızlı kurgusu, bölümlerin bir sonrakini merak ettirerek bitmesi, ikinci sezonu olsa da hemen izlesek dedirtmesi, gittiğimde nefesimi kesen Göbeklitepe’yi anma imkanı vermesi, sevdiğim oyuncuları, kullanılan mekanların güzelliği, güzel kızların makyajsızlığı, düğün sahnesinin görkemi, müzik seçimi hoşuma gitti, onunla birlikte yola devam etmemi sağladı. Bir ‘genel izleyici’ olarak bu bana yetiyor da artıyor doğrusu.



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler