Aydınlıkla karanlığın savaşı

Stephen King’in çok satışlı romanından uyarlanan, Ejderha Dövmeli Kız, Kafesteki Kadın, Yasak Aşk’ın yaratıcısı Nikolaj Arcel’in çektiği, iyilik, kötülük, yaşam, ölüm, inanç, suçluluk, dayanışma, cesaret temalarını işleyen Kara Kule bugün gösterime girdi.

Yayınlanma: 04.08.2017 - 13:40
Abone Ol google-news

Evrenin merkezinde bir kule vardır, bizi karanlıktan korur- yazısıyla başlıyor The Dark Tower (Kara Kule). 11 yaşındaki Jack Chambers (Tom Taylor) New York’ta annesi (Katheryn Winnick) ve üvey babasıyla yaşamaktadır. Psişik güçleri çok yoğun olan Jack, rüyalarında evrenin ortasında yükselen Kara Kule’yi, tutsak edilen çocukları, sahte derilileri, Siyahlı Adam büyücü Walter’ı ve Silahşör Roland Deschain’i görür. Kentte sık sık depremler olur, Jake bu depremlerin Kara Kule’den kaynaklandığını söylese de kimse ona inanmaz. Annesi Laurie onu bir kliniğe götürmeye karar verince Jack evden kaçar. Gerçek Dünya’dan Orta Dünya’ya eski geçitlerden biriyle geçer. Burada Silahşör Roland’la (Idris Elba) karşılaşır. Gileadlı Roland, Eld soyunun en son temsilcisidir. Kara Kule’yi korumak uğruna tüm yakınlarını yitirmiştir. Görevi Siyahlı Adam’ı (Matthew McConaughey) öldürerek canavarların evrene hükmetmesini engellemektir. Özel güçleri olan çocukları toplayan Walter onların zihinsel güçleriyle Kara Kule’yi yıkmaya çalışır.

Işıltısı yüksek Jake’le Silahşör Roland birlikte büyücü Walter O’Dim’e karşı savaşıp evreni kurtaracaklardır. Jack’le Roland bu amansız mücadele de göz–akıl– yürek üçlüsünden güç alırlar. Aksiyon, serüven, fantastik, korku, bilimkurgu, western türlerini içeren Kara Kule’yi The Girl with the Dragon Tatoo’nun (Ejderha Dövmeli Kız/ 2009) senaristi, The Keeper of Lost Causes’ın (Kafesteki Kadın/ 2013) ve A Royal Affair’in (Yasak Aşk/ 2012) yönetmeni Nikolaj Arcel çekti. İyilik, kötülük, aydınlık, karanlık, yaşam, ölüm, inanç, suçluluk, dayanışma, cesaret temalarını işleyen Kara Kule’de Idris Elba, Matthew McConaughey, Tom Taylor, Katheryn Winnick, Jackie Earl Haley, Dennis Haysbert oynuyor.

 

 

Romanlarından, öykülerinden esinlenilen sayıları yüzü geçen uzun metrajları, TV filmleri ve kısa metrajlarıyla Stephen King, hiçbir romancının ulaşamadığı oranda yönetmenlerin, yapımcıların gözdesi oldu. Her şey 1974’te Brian De Palma adlı genç bir yönetmenin Stephen King’in ilk romanı Carrie’yi okumasıyla başladı. Çok satışlılar düzeyine ulaşamayan Carrie’yi (Günah Tohumu/1974) yapımcılar sinemaya uyarlamaktan çekinmediler. Film yazarı hoşnut etti: “Kısıtlı bir bütçeyle çekildiği için Carrie romandaki gibi tüm kasabayı yok edemedi ama” demekle yetindi.

Daha sonra korku türünde ünlenecek Tobe Hooper’ın televizyon için yaptığı Salem’s Lot’ından da memnun kalan King’in yüksek bir onura ulaşması seksenlerin başında gerçekleşti. Mükemmeliyetçi usta Stanley Kubrick Shining’i (Cinnet/1980) sinemaya uyarladı. Kubrick, King’i bir kenara itip senaryosunu yazar Diane Johnson’la birlikte yazdı. King “Shining beni düşkırıklığına uğrattı. Kimi sahneler ustaca çekilse de kimileri boşlukta kalıyor. Film kanımca türün içeriğinden çok uzakta, türün özellikleriyle bağdaşmıyor” dese de Kubrick’in Shining’i unutulmaz sinema klasikleri içinde yerini aldı. Shining yeni versiyonunu 1997’de Mick Garris televizyon için çekti ama bu versiyon Kubrick’in filminin yanından bile geçemiyordu. Kubrick’le başedemeyen King, George Romero’yu Creepshow (Korku Şovu/1982), John Carpenter’ı Christine (1983), David Cronenberg’i Dead Zone (Ölüm Bölgesi/ 1983) uyarlamaları için tebrik etti. Bu yönetmenlerin arasına Cujo’yla (1983) Lewis Teague de katıldı. Cujo için King “Şimdiye dek gördüğüm en ürkütücü filmlerden biri. Bu sinemacı dehşete yaklaşırken ahlaki açıdan sınır tanımıyor, bu da benim işime geliyor” dedi.

King’in The Shotgunners’ı yönetmen Sam Peckinpah’ın ölümüyle yarım kaldı. Children of the Corn (Mısır Çocukları/1984), Firestarter (1984), Cat’s Eye (Kedi Gözü/1985) arka arkaya sinemaya uyarlandı. Stephen King durumundan hoşnuttu: “Bir kitabın ya da öykünün haklarını satmak demek ebeveynin çocuklarını koleje yerleştirip onlarla bir daha ilgilenmemesi demektir. Artık herşey olabilir” diyen yazar en iyi hizmetin kendinize yaptığınız hizmet olduğunu da belirtti.

 

 

 Ünlü İtalyan yapımcı Dino de Laurentiis, yazara eşyaların başkaldırısını anlattığı Maximum Overdrive’ı yönetmesini önerdi (1986). “Filmin kötü olduğunun ayrımındaydım. İlk denememde başarısızlığa uğradım” diyerek King yönetmenlik sayfasını kapattı. King’den Stand by Me (Benimle Kal/1986), Pet Sematary (Hayvan Mezarlığı/1989), Misery (Ölüm Kitabı/1990) gibi başarılı uyarlamalar yapılıdı. Bazı yapıtları (Carrie, Salem’s Lot, Dead Zone) tecimsel açıdan televizyon tarafından alabildiğine sömürüldü, King’in izni olmadan yeniden çekildiler. Bu darbelerin ardından telif konusuna yoğunlaşan yazar filmde çimbiçme makinesi olduğu için The Lawnmower’ın (1992) yapımcılarını dava etti, davayı kazandı.

The Tommyknockers (1993), The Langoliers (1995), Storm of the Century (1999), Rose Red (2002), The Diary of Ellen Rimbauer (2003), Dreamcatcher (2003), Nightmares and Dreamscapes (2006), The Plague (2006), Under the Dome ( 2013) TV dizilerine, uzun metrajlara dönüştürüldü. Kingdom Hospital’ı (2004) Danimarka televizyonu icin hazırlayan Lars Von Trier’e yardımcı olan King sinemadan, televizyondan servet kazanmayı sürdürdü. Needful Things (Lanetli Hediyeler/ 1993), The Mangler (Mengene/ 1995), Thinner (1996), The Night Flier (1997) peşpeşe çevrildi. Frank Darabont, King’in The Woman in the Room’unu (1983) uyarladı, The Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli/1994), The Green Mile (Yeşil Yol/ 1999), The Mist’i (Öldüren Sis/ 2007) gerçekleştirdi. Carrie’den (1974) The Dark Tower’a (Kara Kule/ 2017) dek uzanan 43 yıl süresince yazdıklarıyla yedinci sanat ve fantastik–korku- bilimkurgu türü arasında etkileyici bir birliktelik kuran Stephen King’in bu türlerin en ünlü elçisi olmayı uzun yıllar sürdüreceği kesin görünüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler