Seçim...

21 Haziran 2018 Perşembe

Üç gün sonra seçim...
Üç gün sonra, nasıl bir ülkede yaşamak istediğimi, çocuklarımın, torunlarımın nasıl bir ülkede yaşamalarını istediğimi seçiyorum... Seçiyoruz... İşte hepsi bu!
Çöken, parçalanmış, esarete teslim olmuş, hastalıklı bir devletten, tüm olanaksızlıklara karşın Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk ve arkadaşlarına kin güden, ondan intikam almaya çalışan bir zihniyeti... Atatürk ve İnönü’ye “iki ayyaş” diyebilen dili... Cumhuriyet ilkelerini ve gerçekleştirdiklerini “bir parantez” diye niteleyenleri... Bu ilkeleri yok sayarak, adım adım karşıdevrimi gerçekleştirmek isteyenleri... Çıkarları nedeniyle bu zihniyete biat edenleri geriletmek için oyumu kullanacağım.
Cumhuriyet ilkelerine, bireysel ve toplumsal değerlerimize küfür edilmediği bir hayatı seçeceğim.
Bunca gerilimli, bunca kavgalı, bunca öfke ve kin dolu bir hayata mahkûm olmadığımızı; denetimin tek adamda değil millette olduğunu anımsatacak olan sistemi seçeceğim.
Başkanlığı değil, parlamenter rejimi seçeceğim.
Ayırımcılığı (ekonomiden hukuka, toplumsal cinsiyete, her alanda ayırımcılığı) körükleyeni değil, bütünleyici, geniş kapsamlı olanı seçeceğim.
Kin, öfke ve şiddeti değil, kucaklaşmayı, yaraları üfleye üfleye saracak olanı seçeceğim...
Korkuyu besleyenleri değil, korkularımı giderecek olanları seçeceğim.
Her an “Vatan haini!” suçlamasıyla beni yüz yüze bırakmayacak olana oyumu vereceğim.
Hak ve hukuku, kendi anlık tutkusu; adaleti, kişisel, keyfi malı sayan... Kendini bir gün savcı, bir gün avukat, bir gün hâkim ilan edenleri değil, adalete inananları, adil bir yargı için çalışanları seçeceğim...
Malı mülkü değil, emeği yüceltene vereceğim oyumu.
Cehaleti yücelteni değil, ilime bilime yol açanı... Sanatı, sanatçıyı, yazarı, kitabı yasaklayanları değil, yaratıcılığı destekleyip özendirenleri... Çoksesliliğe inananları seçeceğim.
Milletin parasını har vurup harman savuranları... Tapusu olmayan iki gözlü evden saraylara yerleşip yine de doymayanları... Bir türlü doymayan, doyamayan, dinmeyen bir iştahla hep daha çoğunu isteyenleri durdurmak için kullanacağım oyumu.
Kibirden yana değil, tevazudan yana yapacağım seçimimi.
Bugün söylediğini yarın yalanlayan... Ertesi gün yine vazgeçen... Söyledikleri yalanlarla bir nebze aklı olanın aklıyla alay edenleri değil, insanı aptal yerine koymayanları seçeceğim...
İnsan onurunu yok saymayanlara vereceğim oyumu.
Ha bire aldatıldık, kandırıldık diyenleri; kendi hatalarını hep başkalarına yükleyenleri; hiç ama hiç hesap vermeyeceklerini sananlardan hesap sormak için de kullanacağım oyumu...
Özgür, bağımsız bir medya için...
Yeniden dua edebilmek için de... Dinin nasıl bir gösteriş, çıkar, kazanç, siyasal güç aracına dönüştüğünü gördüğümden beri içimde büyüttüğüm nefretten kurtulmak için...
Zulmü değil, umudu seçeceğim.
Haykıran, azarlayan, meydanlarda anaları yuhalatan, prompter bozulunca donup kalıveren yerine her soruya sakin sakin, o muhteşem gülüşüyle yanıt veren, zekâsını ve mizahı silah olarak kullanana vereceğim oyumu...
Eh bu kadar ipucundan sonra anlamışsınızdır herhalde... Oylarım, barajı aşabilmesi için HDP’ye ve umudumu gerçekleştirmesi için Muharrem İnce’ye...
Üç gün sonra seçim olup bitecek sanmayın... Seçimler bitmez.
Her davranışımız, her yaşadığımız, yaptığımız seçimlerimizin sonucu... Yani hayatımız...
NOT: Osman Kavala’dan çok güzel bir mektup aldım... İçim ısındı... Sevgili Osman bu yazıyı okuyorsan bil ki, şu cümleni gazetede herkesle, özellikle sanat kültür servisiyle paylaştım: “Cumhuriyet’in kültür sayfası benim için içeriye ferahlatıcı havanın girdiği bir pencere. İki sayfa olduğunda, temiz hava iki kanattan giriyor...” (Cumhuriyet yönetimine duyurulur!!!)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları