Önce vicdanlar yandı...

29 Temmuz 2018 Pazar

1999 yılında 20 bin insanımızı yitirdiğimiz Marmara Depremi’ni anımsayın... Yaşadığımız o cehennem günlerinde ilk yardıma koşan, canla başla toprağın altından, yıkıntılar arasından insan kurtarmaya çalışanlar, Yunan komşular oldu... Çok kısa bir süre sonra deprem Yunanistan’ı vurdu. Bu kez biz gittik onlara yardıma. O günlerde ve sonrasında hem STK (Sivil toplum kuruluşlarının) hem de iki ülke halkının kucaklaşmasına tanıklık etmiştik...

Unutamadığım
Hiç unutmuyorum, Türkiye ve Yunanistan’dan çeşitli STK’lerin temsilcisi bir avuç kadın kendimizle amma gurur duymuştuk! “Biz iki ülkenin kadınları, birbirimizi anlamaya çalışmak, birbirimizi kucaklamak için bir depremin olmasını beklemedik. Çok daha önce kolları sıvadık ve WINPEACE yani Türkiye Yunanistan Kadın Barış Girişimini kurduk” diye...
Yunanistan’daki korkunç yangın beni o günlere götürdü....
Zaten tarihsel, coğrafi ve kültürel nedenlerle birbiriyle bunca “kavgalı” olup; iki farklı dine rağmen birbirine bunca benzeyen iki başka toplum ben bilmiyorum! Türkler ve Yunanlardan söz ediyorum... Her ne kadar son yıllarda bizde hızla “Araplaştırma” çabası sürse de şimdilik bu böyle...

Alevden daha yakıcı
Birçoğumuz Yunan dostlarımızın acısını içimizde yaşadık. Alevler bizi de sardı. Ölü sayısı yükseldikçe onlarla birlikte öldük. Ayrıntıları izledikçe, onlarla birlikte kahrolduk. Kurtarılan her çocukla onlarla birlikte sevindik.
Ama, ama... Dilim söylemeye, elim yazmaya varmıyor... Ama... “Oh olsun” diyen de çıktı ya... İşte o an yangın acısı hafif kaldı. Alevlerden bin kat daha yakıcı, daha kahredici, daha öldürücü olan o iki sözcüktü. Bedenin yanması, saçların tutuşması, gözlerin körelmesi, dumanın boğması, suyun sürüklemesi değil, o iki sözcük acıttı en çok içimi.
Vicdan ölünce zaten geriye bir şey kalmıyor....

Dediler ki
Günlerdir Yunanistan’ın her köşesindeki arkadaşlarımla telefonla konuşuyorum, haberleşiyorum.
Hepsi bana ayrı ayrı rüzgârın hızını, nasıl hazırlıksız yakalandıklarını ve daha nice ayrıntıyı anlatıyor.
Sonra da dert yanıyorlar: Söyledikleri arasında en çok altını çizdikleri sözcükler şunlar:
Vahşi kapitalizm... Rant ve talan politikaları... Açgözlülük... Kâr hırsı... Altyapı yoksunluğu... Kamusal alanların özel sektöre devri...
Doğaya saygısızlık... Doğaya kulak vermemek... Ormanın, ağacın, suyun, kıyıların değerini bilmemek... Küresel ısınmayı yok saymak...
Cehalet... Bilgisizlik...Eğitimsizlik... Disiplinsizlik...
Her sözcükle içimdeki hançer biraz daha derinlere batıyor...
Az önce yazdım ya: Evet biz iki toplum birbirimize benzeriz.

Cumhuriyet’e teşekkür
WINPEACE’de yıllardır birlikte çalıştığımız Yunanistan’daki arkadaşlarımızla, “Kız kardeşlerimizle” haberleşirken onlara Cumhuriyet’in birkaç gün önceki sürmanşetinin fotoğrafını da yollamıştım. “Acınızı Paylaşıyoruz” sözleri Grekçe yazılmıştı.
Kimi “Türkiye’den ve Kıbrıs’tan gelen dayanışma mesajları bu inanılması güç felakette bize ışık oldu” derken; kimi de “Bu trajik anda gerçek dostların sesine her zamankinden daha çok gereksinimimiz var” diyordu. Ve hepsi Cumhuriyet gazetesine teşekkür etmemi istiyordu. Elçilik görevini böylelikle yerine getirmiş oldum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları