Olaylar Ve Görüşler

Meclis’in en hazin açılışı

01 Ekim 2018 Pazartesi

Bugün açılacak TBMM, en hazin yasama yılına başlamış olacak. Çalışması yeni sistemle sınırlanmış olan Meclis’in faaliyetleri sürdürmesi, yaşananın bir rejim değişikliği değil, sistem değişikliği olduğunu savunanların görüşlerine meşruiyet sağlayacak.

 

27. Dönem Meclisi ilk yasama yılı faaliyetlerine bugün başlıyor. Bu, hiç şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni dünyadaki en özel parlamentolardan birisi kılan 98 yıllık olağanüstü geçmişinin en hazin, en düşündürücü açılışı olacak. Kendilerini bu eşsiz tarihin mirasçısı ve taşıyıcısı olarak görenler muhtemelen bu duyguları ve düşünceleri çok daha derinlemesine yaşayacaklar.
İçinde yer aldığımız yüce kurumun son on yılda bir seçimden diğerine, bir referandumdan ötekine güçsüzleştirilip geriletilmesine karşı elimizden gelen her şeyi yapmadığımız duygusuna kapılacağız. Suçluluk duygusuyla karışık bir keder!
Çünkü suçluluk duygusu ancak kendilerini topluma karşı gerçekten sorumlu hissedenlerin ve sorumlu olanların hissedebilecekleri türden bir duygudur.

MHP’nin katkısı ile rejim değişti
AKP lideri on yedi yıllık iktidarı boyunca elindeki bütün güçleri, adeta hiçbir yasa, kural ve teamülle bağlı saymadan kullanmıştır. 17 Nisan 2017’deki referandumla Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konumunu tarihindeki en geri noktaya düşüren anayasal değişiklikleri MHP’nin akıl almaz katkısı ile hayata geçirilmiştir. Bu esasen sadece dünyadaki en özgün tarihe sahip parlamentolardan birinin geriletilmesi değil, bir rejim değişikliğidir.
4 Temmuz 2018 tarihinde çıkarılan 447 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi Cumhuriyeti görünüşte bir Cumhuriyete dönüştürmüş gibidir. Bunun nedeni söz konusu kararnameyle parlamenter demokratik rejimde Bakanlar Kurulu’nun sahip olduğu tüm yetkilerin cumhurbaşkanına devredilmiş olmasıdır.
Dolayısıyla 16 Nisan 2017 referandumu ve 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanı seçimi ve milletvekili seçimleriyle rejimin değiştiği görüşünü ileri sürenler haklıdır.

TBMM rejimin meşruiyet aracı
Bugün TBMM’nin faaliyetleri son derece sınırlı bir seviyeye indirgenmiş olsa da faaliyetlerini sürdürmesi tek bir işe yaramaktadır: Yaşananın bir rejim değişikliği değil, sistem değişikliği olduğunu savunanların görüşlerine meşruiyet sağlamak. Yani yeni rejimin muktedirleri bakımından Türkiye’de yürürlükteki rejimin bir otokrasi değil, bir cumhuriyet olduğunun nihai referansı ve kanıtı Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Meclis’in bu kritik işlevi, onun muazzam tarihine nüfuz ve idrak edenler için bir teselli değil, yaşadığımız rejim trajedisini daha da tahammül edilmez kılan bir faktördür.
En temel haklarımızın ve özgürlüklerimizin dahi açık ve yakın tehdit altında olduğunu; anayasanın ve yasaların vatandaş olarak bize sağladığı hakların ve korumaların keyfi uygulamalarla dikkate alınmadığını; hukuksuzluğun adeta hukukun yerine ikame edildiğini; kendimizi çeşitli nedenlerle iktidar odağına yakın olanlarla aynı ve eşit anayasal haklara sahip eşit vatandaşlar olarak görmemiz için neredeyse hiçbir zeminin kalmadığını; fikir ve ifade özgürlüğünün medyada kurulan çok ürkütücü ve yoğun baskıyla neredeyse tamamen ortadan kalktığını tecrübe ediyoruz. Kibirli, nobran ve dışlayıcı bir dil zihinlerimize adeta saldırıyor. Açık ve örtülü bir endoktrinasyon faaliyeti, “Zavallı Medya” aracılığı ile çocuklarımızın zihinlerine yönelik ağır bir tecavüz ve tasallut şeklinde acımasızca yürütülüyor.
Eleştirinin askeri darbe dönemlerine rahmet okutur şekilde hıyanet ve vatan hainliği ithamlarına ve soruşturmalara maruz kalması karanlık tabloyu daha da karartıyor. Bu nedenlerle en değerli ve donanımlı genç beyinlerimiz vatanlarından kaçmayı, hayatlarını özgürce kurabilecekleri başka ülkelere göç etmeyi hedefliyorlar!

Tablo hazin ama umutsuz değildir
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27. Dönemi’nin ilk yasama yılı açılırken yaptığımız bu tespit ve ilgili değerlendirmeler hazin bulunabilir. Ancak umutsuzluk vermeye yönelik değildir. Aksine TBMM çok daha sağlam ve güçlü bir şekilde inşa edilmiş bir cumhuriyete geçiş için ne kadar büyük imkânlar içermektedir.
İnsanlığın kadim tecrübesi bunun Türkiye için sürdürülemez bir durum olduğunu söylüyor. Çıkış yolu ancak siyasetle ve siyasette bulunabilir. Peki, siyaset bu yolu nasıl bulacak? Aslında bu sorunun cevabı kendi en büyük tarihsel başarımızı, yani Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden kurum olarak TBMM’yi merkeze alan Atatürk’ün ilkelerinden doğan yeni cumhuriyet vizyonunda.
Bu vizyonun, yeni rejimin yönetimlerinin yol açtığı ağır bedelleri “artık dış güçlere” ve “kurucu cumhuriyet dönemine” mal edemedikleri, bu tür yalanları ve aldatmacaları buna en yatkın vatandaşların bile kaldıramaz hale geldiği noktada en ikna edici formuyla vücut bulacağından hiç şüphem yok.
Bu, mutlak kuvvetler ayrılığının, hukukun üstünlüğünün, rekabetçi katılımın en adil kuralları ve yasalarla yaşanacağı, tek bir insanımızın bile kendisini dışta ve dışarda bırakılmış hissetmediği yeni bir kardeşlik anayasası ile sağlanacaktır.
Yeni güçlendirilmiş anayasal parlâmenter cumhuriyeti yeniden inşa etmek, Türkiye Cumhuriyeti’ni Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yoktan var eden yüce Meclisin zaferi olacaktır.
Yüce Meclis’in 27. Dönemi’nin ilk yasama yılı kutlu olsun!  

AYTUN ÇIRAY
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları