Kötülük sıradanlaşınca...

09 Kasım 2018 Cuma

“Bir ülkede kötülük hâkim olabiliyorsa eğer, bu cani ruhlu insanların sayısı arttığı için değil, kötülük sıradanlaştığı içindir...”
Nurdan Gürbilek’in “Sessizin Payı” adlı kitabındaki bu cümleyi bir yerlere not etmiştim.
Geçen gün 15 yaşındaki bir çocuğun yine 15 yaşındaki arkadaşı tarafından İstanbul’da sokak ortasında sırtından pompalı tüfekle vurularak öldürülmesi üzerine kendime sordum: Kim kötü? Neden kötü? Bu kitlesel kötülükteki payımız nedir?
“Kötülüğün Sıradanlığı” kavramı ünlü Alman felsefeci Hannah Arendt’a ait. Nazi Almanyası’nda soykırım esnasında insanların Nazi rejimi ile sessiz ya da rızaya dayalı işbirliğini, görmeme, görmezlikten gelme ya da sadece işini yapma halinin nasıl olup da kitlesel boyutlar kazanabildiğini anlatır Arendt kitabında. Ve var olmak için metafizik bir kaynağa ihtiyaç duymayan kötülüğün sıradan niteliğini, “normal” insanlardan oluşan kitlelerin iyiyle kötü arasında bir ayrım yapamamasına ve yargı yoksunluğuna bağlar.
Dönelim ülkemize...
Hemen her gün en azından bir iki iş cinayeti yaşanır. Zamanında alınmayan önlemler, uyulmayan kurallar yüzünden ekmek parası peşinde ölüp giden onlarca can. Fıtrat değil, düpedüz cinayet. Cezası olmalı, yaptırımı olmalı, örneğin ihalelerden men edilmeli... Bu kadar cana mal olan bu vurdumduymazlığın ağır bir bedeli olmalı.. Ama olmuyor? Neden?
Hemen her gün bir kadın cinayeti işlenir. Ama cinayete gelene kadar öncesi de vardır bu işin... Bir kadına dayak atan, şiddet uygulayan erkeğin her seferinde geçerli bir nedeni olur... Kötülük yoktur içlerinde, zaten o an geçince, takım elbiseleriyle çıktıkları mahkemelerde de iyi halden ilk celsede salıverilirler.
Kötülüğün fiziksel şiddetsiz hali de vardır...
İşveren sigortasız çalıştırır işçiyi, itiraz edecek olsa yanıt hazırdır; “Senin yerine o işi yapacak onlarca aç adam kapıda bekliyor.” İşçi çaresizdir başını öne eğer, çalışır. Kendi ya da çocuğu, karısı hastalanıp da hastane kapısına vardığında, “Sigortan var mı” diye sorarlar. Olmadığını söylediğinde “Git vezneye para yatır” derler. Kimse “Çalışıyor musun? Eğer çalışıyorsan neden sigortan yok” diye sorgulamaz, işverenin yakasına yapışmaz.
İktidar devlette çalışan akademisyen, öğretmen, doktor, mühendis, hâkim, savcı on binlerce insanı KHK’lerle işten atar. Haklarından kanıtlanmış bir suç olmadan daha. Tüm kapılar kapalıdır artık onlara; pasaportlarına bile el konulur. Yetmezmiş gibi yeni çıkardıkları sağlık yasasının içine bunu da koyar iktidar. Devletten attığı doktorun özel hastanede çalışmasını da engeller bu yasa ile. Çünkü yazdıkları reçeteleri bile SGK onaylamayacaktır.
Otoritelerin gücünü, kendi gücü olarak görenler, bu gücün verdiği etki ile “kötülük memurluğuna” soyunurlar...
“Kötüden kastım” der Spinoza, “iyi olan bir şeye ulaşmamızı engelleyen şey”.
“İyi olan” görünür olmaktan çıkarılır ve gün kötünün günüdür...
Göz yuma yuma bireysel silahlanma özendirilir... Bugün 25 milyonu aşkın insan bireysel silahlanmış durumda. Üstelik bu silahların yüzde 85’i ruhsatsız. İşlenen suç son 10 yılda 250 binin üzerinde...
Şiddet, diziler marifetiyle özendirici hale gelir. Çünkü suç işleyen “havalı” ve “güçlü” gösterilmekte, mafya sevimlileştirilmektedir.
Okulların önündeki çetelerden sigaradan ucuz uyuşturucuları kolaylıkla temin etmek mümkündür. Herkes bilir ama nedense bir çözüm getirilmez.
Taksici “kandıracağı müşteri” peşindedir; özel hastane lüzumsuz tahlil ve MR’larla sövüşleyeceği hasta...
Kötülük sıradanlaştığında tüm bunların hepsine de alışmış oluruz. Kabulleniriz, göz yumarız. Ve unutmayalım “Bir ülkede kötülük hâkim olabiliyorsa eğer, bu cani ruhlu insanların sayısı arttığı için değil, kötülük sıradanlaştığı içindir...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları