Adnan Binyazar

Erdemin başı dil

04 Ocak 2019 Cuma

Görme, işitme, tatma, koklama gibi en duyarlıklı organları üstünde barındıran yüz, duygudan duyguya geçişlerin aynasıdır, erdem göstergesidir. Öfkelere kapılıp dengemizi yitirmeyelim, sevinçten sevinç yaratmayalım, bacaklarımıza sarılıveren bir kedi, kuyruğunu titretip şen havlamalarla yüzümüze bakan bir köpek yavrusuyla karşılaşmayalım, bir bebeğin bakış ışıltısı yüreğimize işlemesin, gönül insancıl titreşimlerle havalanmaya görsün; yüz, et-kemik-sinir yığıntısı olmaktan çıkar, güzelliklerin aynası olur.
Söz kutsaldır. Kutsallığı, içerdiği anlamdan, o anlamı yerine oturtmayı bilmekten gelir. Üç beş yaşındaki çocuktan artık yaşlılığın doruğundaki dedeye, neneye, anaya babaya dilin yaratıcısı halktır. Bilim adamları ona düzen verir; şiir, roman, öykü anlatıcıları ise dile gelişim yolları açar. Onlardan yararlanmasını bilen erer bilgeliğin erdemine.
 
Deyim
Deyim, anlatıma içerik, akıcılık, yalınlık, yoğunluk katan, gerçek anlamı daha da derinleştirip çekici kılan anlatım birimidir. Yoğun söylem, bilinen anlamdan kalkıp onu daha etkili kılma düşüncesinden doğmuştur. Kimi durumlarda tek bir deyimle, sayfalarca kitabın yerini tutacak bir vurgu yaratılabilir. Şu deyimler insan manzaraları açısından değerlendirildiğinde, ortaya toplumun ahlak düzey çıkıyor. Yalnızca “yüz” sözcüğüyle türeyen şu deyimler bile insanın iyisinin kötüsünün ruh portresini çizmeye yetiyor:
Yüz bulmak, yüz göz olmak, yüz karası, yüz vermek, yüze gülmek, yüzü kızarmak, yüzü olmamak, yüzü sirke satmak, yüzünden düşen bin parça, yüzünü ekşitmek, yüzünü güldürmek, yüzünü kara çıkarmak, yüzünün akıyla çıkmak, yüzünü şeytan görsün, yüzüne bakılmaz, yüzüne tükürsen yağmur yağıyor sanır, yüzünü ekşitmek...
 
Erdemin başı dil
Bu deyimler, yüzde kimi kötü, kimi iyi durumların değişimini betimliyor. Yaşam kötüden kurtulup iyiye yönelme sürecidir. Her söz, sözlerle oluşturulan düşünceler, çağın gelişimine ayak uydurma ilkelerini belirleyen yasalar bunun için vardır. Yeter ki insan, kendi yarattığı sözün erdemine erip yaşamına düzen vermeyi ilke edinsin.
Toplumsal düzen bozuldu mu önce insanın yüzündeki, bakışlarındaki denge bozulur.
O zaman yasalar gücünü yitirir, herkes yasaların boşluğundan yararlanarak kendi bildiğini okur. Ortam erdemsizlerin gösteri alanına dönüşür.
 
Bir kitap
TV ekranlarında, gazete köşelerinde, iri karınlı uçakların geniş salonlarında, nasıl oldu da bozuluma uğramış insan portreleri birden üreyiverdi...
Bunun örneğini, Hindistanlı yazar Arundhati Roy’un Mutlak Mutluluk Bakanlığı adlı romanında da görüyoruz:
Naga’ysa tereyağından kıl çeker gibi tek bir hamleyle kendini yeni düzene uydurdu. Eski isyankârlığından eser kalmadı. Büründüğü yeni kişilikte spor tarzı tüvit bir ceket giyip puro içiyor. (...) Şu heyecan verici televizyon programlarında Ulusal Güvenlik uzmanının oynadığını görüyorum; üstelik bir vantriloğun gösterişli kuklasından ibaret olduğunun farkında bile değil. Onu bu kadar ehlileşmiş görmek beni üzüyor. Yüzündeki saçı sakalıyla sürekli deney yapıyor. Bazen Fransız usulü keçisakalı bırakıyor, bazen Dali’vari jöleli bir kaytan bıyık uzatıyor, bazen güya avangart bir kirli sakalı oluyor, bazen de kendini sinekkaydı tıraş ediyor. Bir ‘tarz’da karar kılamıyor gibi bir hali var. Dar görüşlü kendini beğenmişliğinden ördüğü zırhtaki yumuşak karnı bu. Kendini böyle ele veriyor.”
Tarih boyunca ne zaman, hangi ülkede, bir “yüz karası”nın, onu araç gibi kullananın yüzüne aydınlanmanın ışığını tuttuğu görülmüştür?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024
Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları