IŞİD, Sykes- Picot, Okurlar…

16 Ekim 2014 Perşembe

Bu köşede bir süre önce IŞİD hakkında izlediğim bir belgeselden söz ettim…
Belgeselin en ilgimi çeken sahnesi, IŞİD militanlarının Irak-Suriye sınırında; “Hodri meydan sınırı kaldırıyoruz. Bundan böyle sınır mınır yok. Bu Sykes Picot’nun sonudur!” diye kutlama yapmalarıydı...
Eşkiya kılıklı adamların, az entellektüelin bildiği ve de hatırladığı bir anlaşmadan böyle yeni bir çığır açarcasına ve bir tarih sayfası çevirircesine söz etmesi ilgimi çekmişti.
Haziran’da El Bağdadi de nitekim “halifelik” ilan ederken ve IŞİD adını “İslam Devleti”ne çevirken; tıpkı militanları gibi “Sykes Picot’nun sonunun geldiğini” iddia etmişti.
Sykes-Picot’nun sonu” IŞİD’la böylece her vesileyle anılır olmuştu.
Sykes-Picot” referansıyla IŞİD zira yalnız Suriye-Irak sınırının yok edilmesini kastetmiyor; aynı zamanda “ümmet önündeki yapay devletler engelini” de kaldırdığını savlıyordu…
On gün önceki “Tezkere ve Sykes-Picot’nun Sonu”(4 Ekim) başlıklı yazımda bu sebeple;
Çöl ortasında IŞİD militanlarının, Berlin Duvarı’nı yıkan kitlelerin coşkusuyla; “Allahuekber! Sykes Picot’nun sonu!” diye tezahürat yapması; “Anlaşma varken sınırlardan pasaportsuz geçemiyorduk. Şimdi sınırın iki yanı da bizim!” diye konuşması inanılmaz…
Hem göz önünde yüz yıllık tarihin çatır çatır yıkıldığını somut biçimde ortaya koyması bağlamında…
Hem “Sykes Picot analizlerinin”, kelle kesen militanlar düzeyine inmesi açısından çok çarpıcı ve ilginç…” demiştim.

Çevrenizde kaç kişi Sykes Picot’yu biliyor? Sokaktaki vatandaşa sorun, Osmanlı’nın Ortadoğu eyaletlerini I. Dünya Savaşı sırasında taksim eden bu anlaşmadan kaçı haberdar?” diye de eklemiştim.
Bu soruyu sorarken elbette maksadım tarih dersi vermek değildi. Ama IŞİD’ın tarihi nasıl tek hamlede geri sardığına,hangi derin yaraları kaşıdığına işaret etmek; ne kertede yüksekten uçtuğuna ve hangi tarihi-siyasi motivasyonlarla ortaya atıldığına mim koymaktı...

‘Sykes-Picot hiç gerçekleşmedi’
Okurumuz Berin Ergin sanıyorum hiç haddim olmadan herkesi bir tarih sınavına(!) tabi tutmak istediğimi düşünmüş olacak ki şu satırları yazmış:
Yazınızda da Sykes-Picot Anlaşmasından bahsediyorsunuz. Bu anlaşma iflas etti diyorsunuz. Bu anlaşmadan haberiniz var mı diye soruyorsunuz. Evet var ama sizin yazdığınız gibi değil….
Çünkü bu anlaşma 1. Dünya Savaşında 29 Nisan 1916 tarihinde Osmanlı’nın Kut’ül Ammare kuşatmasında İngilizleri bozguna uğratması üzerine, İngiltere’nin çok öfkelenip Fransa ile gizlice yaptığı ve adı Sykes –Picot olarak (iki komutanın adı) geçen Rusya’nın da dahil olduğu bir yok hükmünde anlaşmadır.
Rusya’nın Trabzon Erzurum Van Bitlis ve Güneydoğu Anadolu’nun bir kısmını paylaşacağı, Fransa’nın Doğu Akdeniz Adana Urfa Mardin Diyarbakır Musul ve Suriye kıyılarını paylaşacağı ve İngiltere’nin Hayfa ve Akka limanları Bağdat Basra ve Güney Mezopotamya’ya sahip olacağı ümidi ile 1916 tarihinde imzalanmış bir anlaşma olarak hiç bir zaman Güney sınırlarının çizilmesini mümkün kılan anlaşma olmamıştır. Çünkü bu anlaşmanın gizliliği 1917 de Bolşevik ihtilalinin gerçekleşmesi Lenin tarafından bozularak anlaşma ifşa edilmiştir.
Bu bağlamda yazınızda belirttiğiniz gibi Sykes- Picot anlaşması hiç gerçekleşmemiş olduğu için bu anlaşmadan bahseden yabancı kaynaklar ve/veya belirli bir amaç için bu anlaşmayı gözler önüne sermek isteyenlerin amacının ne olduğunu araştırarak ve anlaşmanın yürürlüğünün hiç olmadığını ve Lozan Konferansın’da çizilmiş sınırlara göre sınırlarımızın belli olmasından dolayı hatalı bir aktarım olmaması için durumu size bildirmek istedim…"

 Paylaşım zihniyeti olarak hep yaşadı
Sykes Picot’a gerçekleşmemiş değil, “uygulanmamış” bir anlaşma demek sanırım daha doğru olacak...
İki komutan değil gerçekte İngiliz parlamenter Mark Sykes ile Fransız diplomat François Georges-Picot arasında yapılan bu gizli anlaşma; I. Dünya Savaşının sonunda olayların farklı bir mecraya girmesi nedeniyle uygulanmamış.
Ama uygulanmamış olsa dahi… yapılmış olan bir antlaşma olduğu için, Sykes Picot’nun, bugüne değin ulaşan siyasi, travmatik etkileri var.
Bizim Sevres gibi biraz…
Nasıl Sevres bir “sendrom” olarak hala yaşayan bir travmaysa; Sykes Picot da aynı şekilde… yaşama geçmemiş olmakla birlikte bir “sendrom” ve “travma” olarak hep var olagelmiş….
IŞİD’dan çok önce Arap entellektüelleri tarafından “Sykes Picot”, eski Osmanlı eyaletlerini “nüfuz alanları” arasında paylaşan Batı emperyalizmin açtığı bir yara olarak görülegelmiş. Sykes Picot bu bağlamda zihinlerde hep derin yer etmiş. IŞİD şimdi sade kafa kesmekle kalmıyor. “Bakın ben bu kirli emperyalist tarihi ve yarayı yok ediyorum!” iddiasıyla ortaya çıkıyor. Bunun için sembol olarak “Sykes Picot” a gönderme yapıyor. Bunu kayda girmek önemli...
“Sykes-Picot’nun sonu!” dendiğinde; Avrupalı güçlerin her halükarda sonradan da… Sykes Picot anlayışı ile çizdiği sınırlar ve bu sınırların ortadan kaldırılması kastediliyor…
Sykes-Picot” ve “Sykes-Picot’nun sonu” gibi ifadeler o sebeple birer simge, bu simge “IŞİD olgusuyla” şu ara sıklıkla birlikte anılıyor ve de üzerinde sayfalarca yazı yazılıyor.
Bu tehlikeli “Sykes-Picot-IŞİD” bağlantısı nereye varır da gelecek yazıya…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları